ABD'NİN "TİCARİ ZORBALIĞI" YENİLGİYE UĞRAYACAK

DÜNYA 07.07.2018 - 11:29, Güncelleme: 17.02.2023 - 08:17 4104+ kez okundu.
 

ABD'NİN "TİCARİ ZORBALIĞI" YENİLGİYE UĞRAYACAK

ABD, Çin'den ithal edilen ürünlere yönelik yüzde 25 oranında ek gümrük vergisi uygulamasını bugün resmen başlattı.
Buna karşılık olarak Çin, bu ülkeden ithal ettiği ürünlere aynı oranda ek gümrük vergisi getirdi. Böylelikle, Çin Ticaret Bakanlığı sözcüsünün de belirttiği gibi, ekonomi tarihindeki en büyük ticaret savaşı başlamış oldu. Sözcü, aynı açıklamasında, bunun Çin'in ülkenin ve halkının çıkarlarını korumak için almak zorunda kaldığı bir karşı tedbir olduğunu da söyledi. Tabii ki, Çin bu ticaret savaşında yalnız değil... Daha önce AB, Kanada, Meksika, Hindistan ve Türkiye gibi ülkeler de ABD'nin adımlarına karşılık vermişti. Dünya genelinde, ABD'nin "ticari zorbalığına" direnen ve her geçen gün büyüyen bir güç oluştuğu görülüyor. Dünyadaki tek "süper güç" olarak ABD, ekonomi, teknoloji ve savunma gibi alanlarda mutlak üstünlüklere sahip. ABD, önceki yıllarda hegemonyasını "dünya polisi" kisvesi altında yürütüyordu. Son dönemde ise bu kisveyi kullanmaya dahi tenezzül etmeyerek, doğrudan doğruya "Bir tek ben" ve "Önce Amerika" diyerek, diğer ülkelere karşı gümrük sopasını sallayarak, apaçık şekilde ticari zorbalığını ve de gerçek yüzünü gösteriyor. ABD'nin bu eylemleri, sadece küresel endüstriyi ve değer zincirini zedelemekle kalmıyor; aynı zamanda, küresel ekonominin canlanmasını engelliyor ve küresel piyasaları sarsıyor. Bu, en nihayetinde Amerikan işletmeleri ile vatandaşları dâhil olmak üzere birçok masum şirketin ve tüketicinin çıkarlarına da zarar getirecek. Nitekim, ABD'nin 34 milyar dolarlık ek vergi tedbirini uygulayacağı işletmelerin yüzde 59'u, aralarında ABD'li şirketlerin de bulunduğu Çin'de faaliyet gösteren yabancı sermayeli işletmeler. Bu nedenle ABD, dünyaya kurşun sıkarken, aslında kendisine de sıkıyor. Kısaca, bu herkese yıkım getirecek eylemlerin daha en başından yenilgiye uğraması kaçınılmaz. Tarih, bizler için bir ayna gibidir. ABD'nin daha önce de başlattığı ticaret savaşlarına bakıldığında, bunların arkasında, kendi yaşadığı iç ekonomik sorunların olduğu görülüyor. ABD'li liderler de tarihte ticaret savaşları açmak suretiyle kendi sorumluluklarını başkalarının omuzlarına atmayı hedefledi. Ancak, yine tarih bize gösterdi ki, bu etkisiz yaklaşım ABD'nin sorunlarını çözemediği gibi, dünya ekonomisini de her defasında durgunluğa itti. Örneğin, 17 Haziran 1930 tarihinde dönemin ABD Başkanı Herbert Clark Hoover, The Smoot-Hawley Tarife Yasası'na imza attı ve ithal edilen 2 binden fazla çeşit ürüne yüksek vergiler getirdi. Bu adım, birçok ülkenin misillemesine yol açtı. En sonunda ABD'nin hem ithalatı hem de ihracatında yüzde 50 düşüş yaşandı. Ülke ekonomisi, uzun süreli bir bunalıma girdi. Ayrıca, küresel ticaret de 1930-1934 döneminde sürekli geriledi. Gerileme hızı bir dönem yüzde 40'a ulaştı. Günümüzde Trump yönetimi de Hoover'in yaptığına benzer şekilde, akıntının tersine kürek çekiyor ve bazı grupların çıkarlarını, dünya halklarının çıkarlarının üzerinde tutuyor. Bir anlamda tarih tekerrür ediyor. Bu bağlamda, Washington Post'ta yer alan haberde de 6 Temmuz 2018'in "ekonomi tarihinin en en kötü günü olabileceği" değerlendirmesi yapılmıştı. Trump yönetiminin "ticari zorbalığı", tarihin de kanıtladığı gibi, yenilgiye uğramaya mahkûm. İkinci olarak, Çin'de bir söyleyiş vardır: Adalet destek görür, adaletsizlik ise eninde sonunda kaybeder. Çin ile ABD arasındaki ticaret savaşı, dünyanın en büyük iki ekonomisi arasındaki bir savaş değildir; tek taraflılık ile çok taraflılık, güç ile nizam ve korumacılık ile serbest ticaret arasındaki bir mücadeledir. Serbest ticarette ve çok taraflılıkta ısrarcı olan Çin, insanoğlu için ortak kader topluluğu oluşturma düşüncesiyle Kuşak ve Yol inisiyatifini ortaya koydu. Çin'in ortak kalkınmayı hedeflemesi, uluslararası arenada da övgüyle karşılandı. Buna karşın, ABD "önce ben" dedi, "diğer ülkeler benim kalkınmamdan faydalanamaz" dedi ve iç sorunlarını tüm dünyaya taşımaya çalıştı. ABD'nin bu bencilce eylemleri, ek vergi tedbirleriyle sadece kendisine yararlı bir küresel ticari düzen kurma niyeti, tüm tarafların eleştirisinin de hedefi oldu. Netice olarak, hak ve adalet yok sayılamaz, kamuoyunun beklentileri de göz ardı edilemez. ABD'nin kendi çıkarlarını düşünerek diğer ülkelere meydan okuması ve düşmanlık taslaması, daha başlangıçta adalet kavramını zedeledi ve dünya halklarının desteğini kaybetti. Üçüncü olarak da bu girişimlere ABD'nin içinde de büyük bir muhalefet var. İngiliz Financial Times gazetesi, Çin ile ticaret savaşını başlatmayı, Trump'ın başkanlık döneminde oynadığı en riskli "ekonomik kumar" olarak nitelemişti. Harley-Davidson ile yaşanan anlaşmazlık ve şirketin üretimini dışarıya taşıma kararı alması ve Amerikan Otomobil Üreticileri Derneği'nin muhalefetleriyle "sessiz çoğunluğun" memnuniyetsizliğini daha fazla duyar olduk. Wall Street ile Beyaz Saray'daki karar vericiler arasındaki görüş farklılıkları büyüyor. Trump yönetiminin kaybetme riski daha da yükseliyor ve "ticari zorbalık" yurt içinde de tepki çekiyor. Son olarak ise Çin ekonomisinin dayanıklılığı ve gücü tüm tahayyüllerin ötesinde... ABD'nin bu ticaret savaşındaki tek avantajı, Çin'de olmayan savaş deneyimine sahip olması... Fakat Çin, ABD'nin önceki rakiplerine hiç mi hiç benzemiyor. Çin'in ticaret savaşını kazanmadaki özgüveni, "büyük işlere odaklanma gücündeki" kurumsal avantajları, "uzun süreli savaşlarda iyi mücadele etme" deneyimi, "yenilmez ve yılmaz" karakteri ve "yaratıcı, çalışkan, birlik hâlinde ve aynı hayale sahip halkı" ve mevcut ulusal ruh, bu dalgalı sulardan da zaferle ayrılacağına dair kararlılığını gösteriyor. Çin, mevcut ritmini koruyarak dışa açılmasını kararlılıkla genişletecek, hem kendisine hem de tüm dünyaya daha fazla yarar getirirken, ticaret savaşını kazanmak için de güç toplayacak. Ticaret savaşındaki en önemli unsur dayanıklılık. Çin'in ortaya koyacağı "güven, beceri ve tecrübe" ABD'nin tahayyüllerinin ötesine geçecek. 6 Temmuz 2018, tarih sayfalarına ABD'nin tek taraflı şekilde ticaret savaşı başlatarak, dünyanın ekonomik düzenini sarstığı gün olarak geçecek. Bu savaşta, hiç kimsenin ortalık yanarken alevlerin karşısına geçerek seyretmesi mümkün değil; fırsatçı tarafların kısa vadeli kârlarına bakıp da aldanmamak lazım, onlar da sonunda zarar göreceklerdir. Sonuç olarak uluslararası toplum, hep birlikte ve kararlılıkla tüm ülkelere fayda sağlayacak serbest ticareti ve çok taraflı ticaret sistemini korumalı, ABD'nin ticari zorbalığını yenmek için el ele vermeli.  
ABD, Çin'den ithal edilen ürünlere yönelik yüzde 25 oranında ek gümrük vergisi uygulamasını bugün resmen başlattı.

Buna karşılık olarak Çin, bu ülkeden ithal ettiği ürünlere aynı oranda ek gümrük vergisi getirdi. Böylelikle, Çin Ticaret Bakanlığı sözcüsünün de belirttiği gibi, ekonomi tarihindeki en büyük ticaret savaşı başlamış oldu. Sözcü, aynı açıklamasında, bunun Çin'in ülkenin ve halkının çıkarlarını korumak için almak zorunda kaldığı bir karşı tedbir olduğunu da söyledi.

Tabii ki, Çin bu ticaret savaşında yalnız değil... Daha önce AB, Kanada, Meksika, Hindistan ve Türkiye gibi ülkeler de ABD'nin adımlarına karşılık vermişti. Dünya genelinde, ABD'nin "ticari zorbalığına" direnen ve her geçen gün büyüyen bir güç oluştuğu görülüyor.

Dünyadaki tek "süper güç" olarak ABD, ekonomi, teknoloji ve savunma gibi alanlarda mutlak üstünlüklere sahip. ABD, önceki yıllarda hegemonyasını "dünya polisi" kisvesi altında yürütüyordu. Son dönemde ise bu kisveyi kullanmaya dahi tenezzül etmeyerek, doğrudan doğruya "Bir tek ben" ve "Önce Amerika" diyerek, diğer ülkelere karşı gümrük sopasını sallayarak, apaçık şekilde ticari zorbalığını ve de gerçek yüzünü gösteriyor.

ABD'nin bu eylemleri, sadece küresel endüstriyi ve değer zincirini zedelemekle kalmıyor; aynı zamanda, küresel ekonominin canlanmasını engelliyor ve küresel piyasaları sarsıyor. Bu, en nihayetinde Amerikan işletmeleri ile vatandaşları dâhil olmak üzere birçok masum şirketin ve tüketicinin çıkarlarına da zarar getirecek.

Nitekim, ABD'nin 34 milyar dolarlık ek vergi tedbirini uygulayacağı işletmelerin yüzde 59'u, aralarında ABD'li şirketlerin de bulunduğu Çin'de faaliyet gösteren yabancı sermayeli işletmeler. Bu nedenle ABD, dünyaya kurşun sıkarken, aslında kendisine de sıkıyor. Kısaca, bu herkese yıkım getirecek eylemlerin daha en başından yenilgiye uğraması kaçınılmaz.

Tarih, bizler için bir ayna gibidir. ABD'nin daha önce de başlattığı ticaret savaşlarına bakıldığında, bunların arkasında, kendi yaşadığı iç ekonomik sorunların olduğu görülüyor. ABD'li liderler de tarihte ticaret savaşları açmak suretiyle kendi sorumluluklarını başkalarının omuzlarına atmayı hedefledi. Ancak, yine tarih bize gösterdi ki, bu etkisiz yaklaşım ABD'nin sorunlarını çözemediği gibi, dünya ekonomisini de her defasında durgunluğa itti. Örneğin, 17 Haziran 1930 tarihinde dönemin ABD Başkanı Herbert Clark Hoover, The Smoot-Hawley Tarife Yasası'na imza attı ve ithal edilen 2 binden fazla çeşit ürüne yüksek vergiler getirdi. Bu adım, birçok ülkenin misillemesine yol açtı. En sonunda ABD'nin hem ithalatı hem de ihracatında yüzde 50 düşüş yaşandı. Ülke ekonomisi, uzun süreli bir bunalıma girdi. Ayrıca, küresel ticaret de 1930-1934 döneminde sürekli geriledi. Gerileme hızı bir dönem yüzde 40'a ulaştı.

Günümüzde Trump yönetimi de Hoover'in yaptığına benzer şekilde, akıntının tersine kürek çekiyor ve bazı grupların çıkarlarını, dünya halklarının çıkarlarının üzerinde tutuyor. Bir anlamda tarih tekerrür ediyor. Bu bağlamda, Washington Post'ta yer alan haberde de 6 Temmuz 2018'in "ekonomi tarihinin en en kötü günü olabileceği" değerlendirmesi yapılmıştı. Trump yönetiminin "ticari zorbalığı", tarihin de kanıtladığı gibi, yenilgiye uğramaya mahkûm.

İkinci olarak, Çin'de bir söyleyiş vardır: Adalet destek görür, adaletsizlik ise eninde sonunda kaybeder. Çin ile ABD arasındaki ticaret savaşı, dünyanın en büyük iki ekonomisi arasındaki bir savaş değildir; tek taraflılık ile çok taraflılık, güç ile nizam ve korumacılık ile serbest ticaret arasındaki bir mücadeledir.

Serbest ticarette ve çok taraflılıkta ısrarcı olan Çin, insanoğlu için ortak kader topluluğu oluşturma düşüncesiyle Kuşak ve Yol inisiyatifini ortaya koydu. Çin'in ortak kalkınmayı hedeflemesi, uluslararası arenada da övgüyle karşılandı.

Buna karşın, ABD "önce ben" dedi, "diğer ülkeler benim kalkınmamdan faydalanamaz" dedi ve iç sorunlarını tüm dünyaya taşımaya çalıştı. ABD'nin bu bencilce eylemleri, ek vergi tedbirleriyle sadece kendisine yararlı bir küresel ticari düzen kurma niyeti, tüm tarafların eleştirisinin de hedefi oldu.

Netice olarak, hak ve adalet yok sayılamaz, kamuoyunun beklentileri de göz ardı edilemez. ABD'nin kendi çıkarlarını düşünerek diğer ülkelere meydan okuması ve düşmanlık taslaması, daha başlangıçta adalet kavramını zedeledi ve dünya halklarının desteğini kaybetti.

Üçüncü olarak da bu girişimlere ABD'nin içinde de büyük bir muhalefet var. İngiliz Financial Times gazetesi, Çin ile ticaret savaşını başlatmayı, Trump'ın başkanlık döneminde oynadığı en riskli "ekonomik kumar" olarak nitelemişti. Harley-Davidson ile yaşanan anlaşmazlık ve şirketin üretimini dışarıya taşıma kararı alması ve Amerikan Otomobil Üreticileri Derneği'nin muhalefetleriyle "sessiz çoğunluğun" memnuniyetsizliğini daha fazla duyar olduk. Wall Street ile Beyaz Saray'daki karar vericiler arasındaki görüş farklılıkları büyüyor. Trump yönetiminin kaybetme riski daha da yükseliyor ve "ticari zorbalık" yurt içinde de tepki çekiyor.

Son olarak ise Çin ekonomisinin dayanıklılığı ve gücü tüm tahayyüllerin ötesinde... ABD'nin bu ticaret savaşındaki tek avantajı, Çin'de olmayan savaş deneyimine sahip olması... Fakat Çin, ABD'nin önceki rakiplerine hiç mi hiç benzemiyor. Çin'in ticaret savaşını kazanmadaki özgüveni, "büyük işlere odaklanma gücündeki" kurumsal avantajları, "uzun süreli savaşlarda iyi mücadele etme" deneyimi, "yenilmez ve yılmaz" karakteri ve "yaratıcı, çalışkan, birlik hâlinde ve aynı hayale sahip halkı" ve mevcut ulusal ruh, bu dalgalı sulardan da zaferle ayrılacağına dair kararlılığını gösteriyor. Çin, mevcut ritmini koruyarak dışa açılmasını kararlılıkla genişletecek, hem kendisine hem de tüm dünyaya daha fazla yarar getirirken, ticaret savaşını kazanmak için de güç toplayacak. Ticaret savaşındaki en önemli unsur dayanıklılık. Çin'in ortaya koyacağı "güven, beceri ve tecrübe" ABD'nin tahayyüllerinin ötesine geçecek.

6 Temmuz 2018, tarih sayfalarına ABD'nin tek taraflı şekilde ticaret savaşı başlatarak, dünyanın ekonomik düzenini sarstığı gün olarak geçecek. Bu savaşta, hiç kimsenin ortalık yanarken alevlerin karşısına geçerek seyretmesi mümkün değil; fırsatçı tarafların kısa vadeli kârlarına bakıp da aldanmamak lazım, onlar da sonunda zarar göreceklerdir.

Sonuç olarak uluslararası toplum, hep birlikte ve kararlılıkla tüm ülkelere fayda sağlayacak serbest ticareti ve çok taraflı ticaret sistemini korumalı, ABD'nin ticari zorbalığını yenmek için el ele vermeli.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.