AVRUPA’NIN ÇİN SIKINTISI

DÜNYA 02.05.2019 - 10:18, Güncelleme: 17.02.2023 - 08:17 4057+ kez okundu.
 

AVRUPA’NIN ÇİN SIKINTISI

AB, ABD ile Çin arasında, iki arada bir derede kalmıştır. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un şu an neredeyse tek gözettiği ortak hedef ve stratejik yeteneği geliştirmeye acilen ihtiyacı vardır.
AB’nin Çin ile olan ilişkisini netleştirmesi gerekiyor. Aksi halde, büyük güçler arasında silinecektir. Avrupalılar gelişmekte olan Çin’le nasıl başa çıkılacağı konusunda anlaşamıyorlar. AB liderleri kısa süre önce daha kararlı bir ortak yaklaşımı tartışmak için Brüksel ‘de toplanırken, Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping Roma’yı ziyaret etti. Ziyareti, İtalya’nın Çin’in ekonomik ve politik etkisini güçlendirmeyi amaçlayan, milyarlarca dolarlık Pan-Asya altyapı yatırım programı olan İpek yolu Girişimi’ne bağımsız katılımıydı. Bu hareket, AB’nin ortak bir tutumu için çok fazla. Peki AB, Çin ile nasıl başa çıkmalıdır? ABD ve Çin yeni bir Soğuk Savaş’a karıştı, herbiri Avrupalıları kendi yanında görmek istemektedir. ABD Başkanı Donald Trump Hükümeti; Avrupalıları ticaret, teknoloji ve güvenlik konularında Çin’le yüzleşmedeki saldırgan liderliklerini takip etmeleri konusunda korkutmayı hedeflemektedir. Aynı zamanda Çin, hem çok taraflı ticaret sistemini, hem de Paris İklim Anlaşmasını ve Trump’ın saldırılarına karşı İran’la nükleer anlaşmayı savunmada ortak ilgi gösterdiğine işaret ederek, AB’yi sınırlandırmaktadır. İdeal olanı, AB’nin kendi rotasını belirlemesidir. Fakat zayıf ve bölünmüş kaldığı sürece bu, AB için için zor olacaktır. Yakın zamana kadar AB, Çin’i stratejik bir ortak ve öncelikle bir büyüme ve iş kaynağı olarak gördü. Ancak Avrupa Komisyonu ve AB Dış İlişkiler Servisi tarafından geliştirilen Çin stratejisinin yeni taslağı, daha sert ve nüanslıdır. Aynı zamanda Çin’i, AB’nin hedefleriyle yakından uyumlu bir işbirliği ortağı olarak görmektedir. Yanısıra, AB’nin teknolojik liderlik arayışı içinde çıkarları dengelemesi gereken ortaklar, ekonomik rakipler ve alternatif yönetim modellerini geliştiren sistem rakipleri bulması gereken müzakere ortakları olarak da öngörmektedir. Anlaşılabilir bir şekilde, AB’nin Trump’ın Çin politikasını destekleme isteği bulunmuyor. Amerikalı meslektaşları gibi, Avrupalı siyasetçiler de Çin’in mücadelesinden endişe duyulmaktadır. Xi’nin elindeki iktidarın merkezileşmesi ve Çin’in on anahtar yüksek teknoloji sektöründeki hâkimiyetini arayan “Çin Malı 2025” Sanayi Politikası, Avrupalıların siyasi ve ekonomik serbestleşme umutlarını hayal kırıklığına uğratmış bulunmaktadır. Avrupalı Politikacılar, Çin’in AB şirketlerini ve teknolojilerini satın alması ve Çin pazarlarına erişimi engellemesi gibi ekonomik şikayetlere karşı, giderek daha savunmasız hale gelmektedirler. Bu durum göz önüne alındığında, AB aslında Çin piyasalarını açma ve yabancı yatırımcıların fikri mülkiyetini koruma çabalarında doğal bir ABD müttefiki olmak zorundaydı. Ancak Trump müttefiklerle ilgilenmemekte, AB’yi “düşman” olarak nitelendirerek, özellikle otomotiv sektöründeki bir ticaret savaşıyla, ABD’ye yaptığı dev ticaret fazlası nedeniyle Avrupa’yı tehdit etmektedir. AB Siyasetçileri Trump’ın tek taraflı korumacılığından ve dünyaya ilk önce Amerika’dan bakışından nefret etmektedirler. Ve ona güvenmiyorlar. Çünkü Trump’ın, AB’nin pahasına Çin’le kolayca anlaşabileceğine inanmakta haklıdırlar. Sonuç olarak, AB anlaşılır bir şekilde Trump’ın Çin politikasını desteklemeye kendini istekli görmemektedir. Bu, Avrupalıların duymak istedikleri çok taraflılık konusundaki açıklamaları, Çin için bir fırsat doğurmakta ve en azından açık, kurala dayalı uluslararası bir sistemi sürdürmek için gerçek bir ilgisi sözkonusudur. Ayrıca Çin, AB ile ciddi işbirlikleri aramaktadır. Bu bağlamda Başbakan Li Keqiang, 9 Nisan’da Brüksel’de düzenlenen yıllık AB-Çin Zirvesi’ne katıldı. Bununla birlikte aynı zamanda Çin, Avrupa hükümetleriyle ikili görüşmeler yaparak ve bunları birbirlerine karşı oynayarak AB’ye zarar vermeye çalıştığı öngörülmektedir. Ekonomik bir birikim olmasına rağmen, AB jeopolitik olarak bu yeni Büyük Güç rekabet dönemi için kötü bir şekilde hazırlanmış bir cücedir. Çin, 11’i AB üyesi olan 16 Orta ve Doğu Avrupa ülkesi ile diyalog için 16 + 1 forumunu kurdu. Bu ülkeler, daha fakir oldukları ve Fransa ve Almanya gibi ülkeler tarafından genellikle ikinci sınıf Avrupalılar olarak muamele gördükleri için, Çin’in özellikle dikkat ve yatırımlarını memnuniyetle karşılamaktadırlar. Çin, Euro Bölgesi’ndeki krizden bu yana yatırım eksikliğinden acı çeken Güney Avrupa Ekonomileri’ne de büyük oranda yatırım yapmaktadır. Yunanistan’ın Pire Limanı’na ve Portekiz Enerji Şirketleri’ne yatırım yapmış olup, şimdi de İtalya’nın Trieste Limanı’nı modernize etmeyi planlamaktadır. Şimdiye kadarki 28 AB Üye Devletinin toplam 15’i İpekyolu Girişimi’ne katılmıştır. Tabii ki, Çin’in Avrupa’daki yatırımları genellikle olumlu bir etkiye sahip ve ticaret ve altyapı iyileştirmelerindeki artış her iki taraf için de fayda sağlamaktadır. Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin Marshall Planı gibi İpekyolu Girişimi de, Avrupa’yı Çin’in etki alanına çekmek için siyasi bir boyuta sahip bulunmaktadır. Bu, temel uzun vadeli stratejik sorunları gündeme getirmektedir. Avrupa’nın geleceği gerçekten Batı’da değil, öncelikle Avrasya’da mı? Eğer öyleyse, Çin’in küçük ortağı olmanın etkisi ne olurdu? Avrupa bu durumda çıkarlarını en iyi şekilde nasıl koruyabilir? Ne yazık ki, çok az kimse bu soruları sormaktadır. Bu arada, Çin’in Avrupa’ya ikili yaklaşımı, ülkeye “Böl ve Yönet” politikası imkânı vermektedir. Fransa ve Almanya ekonomi bakanları yakın zamanda Çin (ve Amerikan) ekonomi devleriyle rekabet etmek için Avrupa “şampiyonları” üretecek bir AB sanayi politikası önerdiğinde, Portekiz Sosyalist Başbakanı António Costa bu fikri reddetti. Costa ayrıca, AB’nin Çin yatırımlarını daha katı hale getirme planlarına karşı AB’yi uyardı. AB sadece bölünmüş değil, aynı zamanda zayıflamış görülmektedir. Ekonomik bir dev olmasına rağmen, jeopolitik olarak bu yeni Büyük Güç karşısında, rekabet dönemi için âdeta kötü hazırlanmış bir cücedir. Bir yandan ekonomi politikasıyla, öte yandan dış politikayla güvenlik politikası arasındaki arayüzde, AB’nin stratejik davranma istek ve yeteneği yoktur. Tabii ki, birleşmiş bir AB, Birleşik Krallık gibi daha küçük güçlere üstün gelebilir ve tamamen ekonomik açıdan ABD ve Çin’e meydan okuyabilir. 19 trilyon Dolarlık iç piyasası; ticaret müzakerelerinde, rekabet politikalarında ve kural ve normlarda muazzam bir etki meydana getirmektedir. Ancak bir yandan ekonomi politikasıyla, öte yandan dış politikayla güvenlik politikası arasındaki arayüzde AB, stratejik olarak hareket etme istek ve yeteneğinden yoksun görülmektedir. Üye ülke hükümetleri – Fransa ve İngiltere’nin dışında (şu anda AB’yi terk etmektedir) – jeopolitik düşünce eksikliğinden. AB’nin kendisinin askeri gücü yoktur ve üyelerinin çoğu, savunma için ABD’ye güvenmektedir. Ayrıca AB, giderek daha başka yerlerde geliştirilen diğer modern dijital teknolojilerin bir tüketicisidir.  
AB, ABD ile Çin arasında, iki arada bir derede kalmıştır. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un şu an neredeyse tek gözettiği ortak hedef ve stratejik yeteneği geliştirmeye acilen ihtiyacı vardır.

AB’nin Çin ile olan ilişkisini netleştirmesi gerekiyor. Aksi halde, büyük güçler arasında silinecektir.

Avrupalılar gelişmekte olan Çin’le nasıl başa çıkılacağı konusunda anlaşamıyorlar. AB liderleri kısa süre önce daha kararlı bir ortak yaklaşımı tartışmak için Brüksel ‘de toplanırken, Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping Roma’yı ziyaret etti. Ziyareti, İtalya’nın Çin’in ekonomik ve politik etkisini güçlendirmeyi amaçlayan, milyarlarca dolarlık Pan-Asya altyapı yatırım programı olan İpek yolu Girişimi’ne bağımsız katılımıydı. Bu hareket, AB’nin ortak bir tutumu için çok fazla.

Peki AB, Çin ile nasıl başa çıkmalıdır? ABD ve Çin yeni bir Soğuk Savaş’a karıştı, herbiri Avrupalıları kendi yanında görmek istemektedir. ABD Başkanı Donald Trump Hükümeti; Avrupalıları ticaret, teknoloji ve güvenlik konularında Çin’le yüzleşmedeki saldırgan liderliklerini takip etmeleri konusunda korkutmayı hedeflemektedir. Aynı zamanda Çin, hem çok taraflı ticaret sistemini, hem de Paris İklim Anlaşmasını ve Trump’ın saldırılarına karşı İran’la nükleer anlaşmayı savunmada ortak ilgi gösterdiğine işaret ederek, AB’yi sınırlandırmaktadır.

İdeal olanı, AB’nin kendi rotasını belirlemesidir. Fakat zayıf ve bölünmüş kaldığı sürece bu, AB için için zor olacaktır. Yakın zamana kadar AB, Çin’i stratejik bir ortak ve öncelikle bir büyüme ve iş kaynağı olarak gördü. Ancak Avrupa Komisyonu ve AB Dış İlişkiler Servisi tarafından geliştirilen Çin stratejisinin yeni taslağı, daha sert ve nüanslıdır. Aynı zamanda Çin’i, AB’nin hedefleriyle yakından uyumlu bir işbirliği ortağı olarak görmektedir. Yanısıra, AB’nin teknolojik liderlik arayışı içinde çıkarları dengelemesi gereken ortaklar, ekonomik rakipler ve alternatif yönetim modellerini geliştiren sistem rakipleri bulması gereken müzakere ortakları olarak da öngörmektedir.

Anlaşılabilir bir şekilde, AB’nin Trump’ın Çin politikasını destekleme isteği bulunmuyor.

Amerikalı meslektaşları gibi, Avrupalı siyasetçiler de Çin’in mücadelesinden endişe duyulmaktadır. Xi’nin elindeki iktidarın merkezileşmesi ve Çin’in on anahtar yüksek teknoloji sektöründeki hâkimiyetini arayan “Çin Malı 2025” Sanayi Politikası, Avrupalıların siyasi ve ekonomik serbestleşme umutlarını hayal kırıklığına uğratmış bulunmaktadır. Avrupalı Politikacılar, Çin’in AB şirketlerini ve teknolojilerini satın alması ve Çin pazarlarına erişimi engellemesi gibi ekonomik şikayetlere karşı, giderek daha savunmasız hale gelmektedirler.

Bu durum göz önüne alındığında, AB aslında Çin piyasalarını açma ve yabancı yatırımcıların fikri mülkiyetini koruma çabalarında doğal bir ABD müttefiki olmak zorundaydı. Ancak Trump müttefiklerle ilgilenmemekte, AB’yi “düşman” olarak nitelendirerek, özellikle otomotiv sektöründeki bir ticaret savaşıyla, ABD’ye yaptığı dev ticaret fazlası nedeniyle Avrupa’yı tehdit etmektedir. AB Siyasetçileri Trump’ın tek taraflı korumacılığından ve dünyaya ilk önce Amerika’dan bakışından nefret etmektedirler. Ve ona güvenmiyorlar. Çünkü Trump’ın, AB’nin pahasına Çin’le kolayca anlaşabileceğine inanmakta haklıdırlar. Sonuç olarak, AB anlaşılır bir şekilde Trump’ın Çin politikasını desteklemeye kendini istekli görmemektedir.

Bu, Avrupalıların duymak istedikleri çok taraflılık konusundaki açıklamaları, Çin için bir fırsat doğurmakta ve en azından açık, kurala dayalı uluslararası bir sistemi sürdürmek için gerçek bir ilgisi sözkonusudur. Ayrıca Çin, AB ile ciddi işbirlikleri aramaktadır. Bu bağlamda Başbakan Li Keqiang, 9 Nisan’da Brüksel’de düzenlenen yıllık AB-Çin Zirvesi’ne katıldı. Bununla birlikte aynı zamanda Çin, Avrupa hükümetleriyle ikili görüşmeler yaparak ve bunları birbirlerine karşı oynayarak AB’ye zarar vermeye çalıştığı öngörülmektedir.

Ekonomik bir birikim olmasına rağmen, AB jeopolitik olarak bu yeni Büyük Güç rekabet dönemi için kötü bir şekilde hazırlanmış bir cücedir.

Çin, 11’i AB üyesi olan 16 Orta ve Doğu Avrupa ülkesi ile diyalog için 16 + 1 forumunu kurdu. Bu ülkeler, daha fakir oldukları ve Fransa ve Almanya gibi ülkeler tarafından genellikle ikinci sınıf Avrupalılar olarak muamele gördükleri için, Çin’in özellikle dikkat ve yatırımlarını memnuniyetle karşılamaktadırlar. Çin, Euro Bölgesi’ndeki krizden bu yana yatırım eksikliğinden acı çeken Güney Avrupa Ekonomileri’ne de büyük oranda yatırım yapmaktadır. Yunanistan’ın Pire Limanı’na ve Portekiz Enerji Şirketleri’ne yatırım yapmış olup, şimdi de İtalya’nın Trieste Limanı’nı modernize etmeyi planlamaktadır. Şimdiye kadarki 28 AB Üye Devletinin toplam 15’i İpekyolu Girişimi’ne katılmıştır.

Tabii ki, Çin’in Avrupa’daki yatırımları genellikle olumlu bir etkiye sahip ve ticaret ve altyapı iyileştirmelerindeki artış her iki taraf için de fayda sağlamaktadır. Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin Marshall Planı gibi İpekyolu Girişimi de, Avrupa’yı Çin’in etki alanına çekmek için siyasi bir boyuta sahip bulunmaktadır. Bu, temel uzun vadeli stratejik sorunları gündeme getirmektedir. Avrupa’nın geleceği gerçekten Batı’da değil, öncelikle Avrasya’da mı? Eğer öyleyse, Çin’in küçük ortağı olmanın etkisi ne olurdu? Avrupa bu durumda çıkarlarını en iyi şekilde nasıl koruyabilir? Ne yazık ki, çok az kimse bu soruları sormaktadır.

Bu arada, Çin’in Avrupa’ya ikili yaklaşımı, ülkeye “Böl ve Yönet” politikası imkânı vermektedir. Fransa ve Almanya ekonomi bakanları yakın zamanda Çin (ve Amerikan) ekonomi devleriyle rekabet etmek için Avrupa “şampiyonları” üretecek bir AB sanayi politikası önerdiğinde, Portekiz Sosyalist Başbakanı António Costa bu fikri reddetti. Costa ayrıca, AB’nin Çin yatırımlarını daha katı hale getirme planlarına karşı AB’yi uyardı. AB sadece bölünmüş değil, aynı zamanda zayıflamış görülmektedir. Ekonomik bir dev olmasına rağmen, jeopolitik olarak bu yeni Büyük Güç karşısında, rekabet dönemi için âdeta kötü hazırlanmış bir cücedir.

Bir yandan ekonomi politikasıyla, öte yandan dış politikayla güvenlik politikası arasındaki arayüzde, AB’nin stratejik davranma istek ve yeteneği yoktur.

Tabii ki, birleşmiş bir AB, Birleşik Krallık gibi daha küçük güçlere üstün gelebilir ve tamamen ekonomik açıdan ABD ve Çin’e meydan okuyabilir. 19 trilyon Dolarlık iç piyasası; ticaret müzakerelerinde, rekabet politikalarında ve kural ve normlarda muazzam bir etki meydana getirmektedir.

Ancak bir yandan ekonomi politikasıyla, öte yandan dış politikayla güvenlik politikası arasındaki arayüzde AB, stratejik olarak hareket etme istek ve yeteneğinden yoksun görülmektedir. Üye ülke hükümetleri – Fransa ve İngiltere’nin dışında (şu anda AB’yi terk etmektedir) – jeopolitik düşünce eksikliğinden. AB’nin kendisinin askeri gücü yoktur ve üyelerinin çoğu, savunma için ABD’ye güvenmektedir. Ayrıca AB, giderek daha başka yerlerde geliştirilen diğer modern dijital teknolojilerin bir tüketicisidir.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.