BÜYÜK İSKENDER, TÜRK HAKANI ŞU’NUN NASIL OYUNUNA GELMİŞ?

KÜLTÜR 27.01.2016 - 12:16, Güncelleme: 17.02.2023 - 08:17 4465+ kez okundu.
 

BÜYÜK İSKENDER, TÜRK HAKANI ŞU’NUN NASIL OYUNUNA GELMİŞ?

Büyük İskender’i hepimiz biliriz. Onunla ilgili anlatılar, efsaneler, filmler vardır. Birde önemli bir Türk hükümdarı vardır adı Şu’dur
MÖ 4. Yüzyılda yaşamıştır. Benim anlatacağım bu destanda bu iki önemli komutanının hikâyesi var. Dahası onları kapsayan ŞU Destan’ından söz edeceğim. Bu destanın şekillenmesinde Büyük İskender’in Türk yurdunu istila etmesi işlenmiş. Büyük İskender Semerkand’ı geçmiş, Türk Yurduna yönelmiş. Türk Hükümdarı “Şu”, genç ve güçlü bir hükümdarmış. Büyük ve güçlü bir ordusu varmış. Kendi yaptırdığı Balasagun yakınındaki Şu kalesindeymiş. Hükümdara İskender’in yaklaştığını buyruğunun ne olduğunu sormuşlar. “İskender denilen, gün batısından kopup gelen bir kral, ordusuyla bize yaklaşmaktadır. Önüne gelen ülkeleri dize getirmiş, yerle bir etmiştir. Bize ne buyurursun? Savaşalım mı?” Hükümdar Şu, daha önce Hucend Irmağı kıyılarına kırk adamını göndermiş zaten. Bundan kimsenin haberi yokmuş. Onlar İskender yaklaşınca haber vereceklermiş. Hakan rahatmış, gümüşten havuzundaki ördekleri, kazları izliyormuş. Tabi gelenler onun bu haline şaşırmışlar şaşırmasına da koca hakana bir şey söyleyecek halleri yok ya, düşünmüşler, “Herhalde Hakanımızın hiçbir hazırlığı yok ondan böyle davranır.” O sıralarda Genç Hakanın 40 yiğit atlarına atlamış Şu kalesine İskender’in yaklaştığını Pucehr Irmağını geçtiğini Balasagun yolunda ilerlemekte olduğunun haberini vermek üzere yola çıkmışlar. Yiğitler Hakana bunları söylediği anda Hakan ayağa fırlamış gece yarısı göç davullarının çalınmasını emretmiş. Doğuya doğru yola çıkılacağını, hemen toparlanılmasını emretmiş. Elbette hemen yola çıkılmış. Halk ani alınan bu karar çok şaşırmış. Eee haliyle de çok da korkmuşlar. Ellerine ne geçtiyse toplamaya başlamışlar ama hakanın hızla uzaklaştığını da gördüklerinden en hızlı şekilde toplanmışlar ve Hakanın peşine düşmüşler. Geriye bomboş ve düpedüz bir ova kalmış. Bütün halk gitmesine gitmiş ama geriye yirmi iki kişi kalmış. Onlar gece hayvanlarını bulamayanlarmış. Ne yapacaklarını da bilememişler, Şu kalesinde kalmışlar. Gidenlerin artık iyice uzaklaştıklarını tahmin ediyorlarmış. İskender’de gelecek. Çaresiz halde iki kişi daha gelmiş. Bu gelenler kap kacaklarını toplamışlar, sırtlarına yüklemişler öyle geliyorlarmış. Tabi çok yorulmuşlar. Yürüyecek halleri kalmamış olmasına rağmen korkudan yollarına devam etmeyi düşünüyorlarmış. Kalan 20 kişi, “Biz bir yere gitmiyoruz, gitsek neye yarar zaten. Biz kalıp bekleyeceğiz.” “Kalaç” demişler. Kalın, bekleyin anlamında bir sözmüş. “Sizde kalın. Hem İskender dedikleri burada uzun kalacak değil ya geldiği gibi de gider, burası bizim yurdumuz, yurdumuzda bize kalır” demişler. Bir süre sonra İskender gelmiş. İskender bu uzun saçlı, güçlü kuvvetli insanları görünce, “Bunlar Türk’e benziyor” demiş. “Türk manend” (Türkçe ‘deki söylenişiyle Türkmen) İşte ondan sonra bu 22 kişinin soylarının ismi “Türkmen” olarak kalmış. Türk Hükümdar Şu, ordusu ve yanındakilerle birlikte Çin sınırına kadar yürümüş. Çin’e yakın olan Uygur iline varmışlar. İşte o zaman, Hakan Şu’nun ne yapmak istediğini adamları anlamış. İskender’i asıl merkezinden çok uzaklara çekmek, soydaşlarının yanına geldiği içinde ondan daha güçlü olmak… Yaşlı deneyimli subaylarını ve genç askerlerini İskender’in üstüne göndermiş. Türk erleri İskender’in öncü birliklerine gece yarısı baskın yapmışlar. Çok kanlı bir baskın olmuş. İskender’in öncü birlikleri bozguna uğramış. Burada yaşanmış enteresan bir olay var. Türk askerlerinden biri bir kılıçla karşı tarafın askerini ikiye bölmüş. Askerin kemerine bağlı altın dolu kemer parçalanmış ve içindeki altınlar yere saçılmış. Altınlar yere saçılmış ama haliyle askerin kanına bulaşmış olarak. Ertesi sabah güneş ışıkları bu kanlı altınları parlatmış. Türkler gördüklerine inanamamışlar. “Altın Kan! Altın kan!” Diye bağırmaya başlamışlar. İşte o günden sonra baskının yapıldığı yere yakın dağın adı, “Altın Hun dağı” olarak kalmış. Bundan sonra olanlar da şaşırtıcı. Bu baskından sonra İskender’le Türk Hakan ŞU bir daha savaşmamışlar. Barış yapmışlar. Barış her iki taraf içinde hayırlı olmuş. Uygurlar ve öteki Türk Boyları şehirlere yerleşmişler. Hakan Şu, Balasagun’a dönmüş. Kalesini ve Şu denilen şehri yapmış. Sonrasında oraya bir de tılsım koydurmuş ki, bu tılsım yüzünden onu kimse aşıp gidememiş. Şehre kimse gelememiş. Leylekler bile şehre gelip öteye geçemiyorlarmış. Bu tılsım hala devam ediyormuş. Okuduklarımdan derlediklerim bunlar. Destanlar güzeldir demiştim, ilgilenirseniz sırayla Türk destanlarını yazacağım demiştim. Sizler bu ilgiyi gösterdikçe ben çok destanları dile getiririm. Başka destanlarda buluşmak dileğiyle…   Nazan Şara Şatana          
Büyük İskender’i hepimiz biliriz. Onunla ilgili anlatılar, efsaneler, filmler vardır. Birde önemli bir Türk hükümdarı vardır adı Şu’dur

MÖ 4. Yüzyılda yaşamıştır.

Benim anlatacağım bu destanda bu iki önemli komutanının hikâyesi var. Dahası onları kapsayan ŞU Destan’ından söz edeceğim.

Bu destanın şekillenmesinde Büyük İskender’in Türk yurdunu istila etmesi işlenmiş.

Büyük İskender Semerkand’ı geçmiş, Türk Yurduna yönelmiş.

Türk Hükümdarı “Şu”, genç ve güçlü bir hükümdarmış.

Büyük ve güçlü bir ordusu varmış. Kendi yaptırdığı Balasagun yakınındaki Şu kalesindeymiş. Hükümdara İskender’in yaklaştığını buyruğunun ne olduğunu sormuşlar.

“İskender denilen, gün batısından kopup gelen bir kral, ordusuyla bize yaklaşmaktadır. Önüne gelen ülkeleri dize getirmiş, yerle bir etmiştir. Bize ne buyurursun? Savaşalım mı?”

Hükümdar Şu, daha önce Hucend Irmağı kıyılarına kırk adamını göndermiş zaten. Bundan kimsenin haberi yokmuş. Onlar İskender yaklaşınca haber vereceklermiş. Hakan rahatmış, gümüşten havuzundaki ördekleri, kazları izliyormuş. Tabi gelenler onun bu haline şaşırmışlar şaşırmasına da koca hakana bir şey söyleyecek halleri yok ya, düşünmüşler,

“Herhalde Hakanımızın hiçbir hazırlığı yok ondan böyle davranır.”

O sıralarda Genç Hakanın 40 yiğit atlarına atlamış Şu kalesine İskender’in yaklaştığını Pucehr Irmağını geçtiğini Balasagun yolunda ilerlemekte olduğunun haberini vermek üzere yola çıkmışlar.

Yiğitler Hakana bunları söylediği anda Hakan ayağa fırlamış gece yarısı göç davullarının çalınmasını emretmiş. Doğuya doğru yola çıkılacağını, hemen toparlanılmasını emretmiş. Elbette hemen yola çıkılmış.

Halk ani alınan bu karar çok şaşırmış. Eee haliyle de çok da korkmuşlar. Ellerine ne geçtiyse toplamaya başlamışlar ama hakanın hızla uzaklaştığını da gördüklerinden en hızlı şekilde toplanmışlar ve Hakanın peşine düşmüşler.

Geriye bomboş ve düpedüz bir ova kalmış.

Bütün halk gitmesine gitmiş ama geriye yirmi iki kişi kalmış.

Onlar gece hayvanlarını bulamayanlarmış. Ne yapacaklarını da bilememişler, Şu kalesinde kalmışlar.

Gidenlerin artık iyice uzaklaştıklarını tahmin ediyorlarmış.

İskender’de gelecek.

Çaresiz halde iki kişi daha gelmiş.

Bu gelenler kap kacaklarını toplamışlar, sırtlarına yüklemişler öyle geliyorlarmış. Tabi çok yorulmuşlar. Yürüyecek halleri kalmamış olmasına rağmen korkudan yollarına devam etmeyi düşünüyorlarmış. Kalan 20 kişi,

“Biz bir yere gitmiyoruz, gitsek neye yarar zaten. Biz kalıp bekleyeceğiz.”

“Kalaç” demişler.

Kalın, bekleyin anlamında bir sözmüş.

“Sizde kalın. Hem İskender dedikleri burada uzun kalacak değil ya geldiği gibi de gider, burası bizim yurdumuz, yurdumuzda bize kalır” demişler.

Bir süre sonra İskender gelmiş.

İskender bu uzun saçlı, güçlü kuvvetli insanları görünce,

“Bunlar Türk’e benziyor” demiş.

“Türk manend”

(Türkçe ‘deki söylenişiyle Türkmen)

İşte ondan sonra bu 22 kişinin soylarının ismi “Türkmen” olarak kalmış.

Türk Hükümdar Şu, ordusu ve yanındakilerle birlikte Çin sınırına kadar yürümüş. Çin’e yakın olan Uygur iline varmışlar. İşte o zaman, Hakan Şu’nun ne yapmak istediğini adamları anlamış.

İskender’i asıl merkezinden çok uzaklara çekmek, soydaşlarının yanına geldiği içinde ondan daha güçlü olmak…

Yaşlı deneyimli subaylarını ve genç askerlerini İskender’in üstüne göndermiş. Türk erleri İskender’in öncü birliklerine gece yarısı baskın yapmışlar. Çok kanlı bir baskın olmuş. İskender’in öncü birlikleri bozguna uğramış.

Burada yaşanmış enteresan bir olay var.

Türk askerlerinden biri bir kılıçla karşı tarafın askerini ikiye bölmüş. Askerin kemerine bağlı altın dolu kemer parçalanmış ve içindeki altınlar yere saçılmış. Altınlar yere saçılmış ama haliyle askerin kanına bulaşmış olarak. Ertesi sabah güneş ışıkları bu kanlı altınları parlatmış. Türkler gördüklerine inanamamışlar.

“Altın Kan! Altın kan!”

Diye bağırmaya başlamışlar.

İşte o günden sonra baskının yapıldığı yere yakın dağın adı,

“Altın Hun dağı” olarak kalmış.

Bundan sonra olanlar da şaşırtıcı.

Bu baskından sonra İskender’le Türk Hakan ŞU bir daha savaşmamışlar.

Barış yapmışlar.

Barış her iki taraf içinde hayırlı olmuş.

Uygurlar ve öteki Türk Boyları şehirlere yerleşmişler.

Hakan Şu, Balasagun’a dönmüş. Kalesini ve Şu denilen şehri yapmış.

Sonrasında oraya bir de tılsım koydurmuş ki, bu tılsım yüzünden onu kimse aşıp gidememiş. Şehre kimse gelememiş. Leylekler bile şehre gelip öteye geçemiyorlarmış. Bu tılsım hala devam ediyormuş.

Okuduklarımdan derlediklerim bunlar.

Destanlar güzeldir demiştim, ilgilenirseniz sırayla Türk destanlarını yazacağım demiştim.

Sizler bu ilgiyi gösterdikçe ben çok destanları dile getiririm.

Başka destanlarda buluşmak dileğiyle…

 

Nazan Şara Şatana

 

 

 

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.