KAPADOKYA AĞLIYOR

KÜLTÜR 16.09.2016 - 13:45, Güncelleme: 17.02.2023 - 08:17 3401+ kez okundu.
 

KAPADOKYA AĞLIYOR

Dünyada eşi benzeri olmayan doğa harikası kendi başına kalmış, ağlıyor.
KAPADOKYA AĞLIYOR Dünyada eşi benzeri olmayan doğa harikası kendi başına kalmış, ağlıyor. Kapadokya Bölgesinde olmak bana her zaman heyecanlı gelmiştir. Belki de bundan bu bölge ile ilgili iki kitap yazmışımdır. KAPADOKYA – BEYAZ ATLAR ÜLKESİ TAŞLAR 2023 – KIYAMET – KAPADOKYA Bu kitapları yazmak için bu bölgeyi sıkça ziyaret ederim. Buralılar kadar değilse de inanın ciddi bir bilgi birikimim vardır. Tarihini iyi bilirim, yapısından dem vurabilirim aynı zamanda bir turizmci olduğum içinde turizminden de söz edebilirim. Bu günlerde turizmden eser kalmamasına rağmen, gerçekten çok üzüldüm. Defalarca gittiğim bu bölgeyi ilk defa bu kadar sessiz ve insansız gördüm. Turist yok. Kültür turuna gelenler yok. Dünyada eşi benzeri olmayan doğa harikası, kendi başına kalmış. Önceleri Göreme Açıkhava Müzesinin önü turist otobüsleri ile dolu olurdu. Bir Japon otobüsü ve benle Elif gibi birkaç yerli turistten başka gezen yoktu. O muhteşem yerler derin bir sessizlikteydi. Rüzgâr, peri bacalarının arasında insansız olmasının verdiği yalnızlıkla ıslık çalarak dolaşıyordu. Üzüldüm çok üzüldüm. Büyük boşluk. Tesisler boş. Oteller kapatılmış. Restoranlarda boş masalar, gökyüzünde uçan tek bir balon yok. Esnaf kapı önünde oturuyor ama eskiden tavla oynayan, şakalaşanların ağızlarını tabiri caizse, bıçak açmıyor. Kaldığımız tesiste bizden başka bir oda da kalan vardı. Nasıl olur? Eski Tunç Çağı'ndan, Geç Roma Dönemi'ne kadar değişik kültürlerin yaşadığı bir yer. Milattan önce dört bin yılına kadar uzanan tarihi elbette beni çok etkiliyor. Orada olup ben sadece buranın tarihinden etkileniyorum demek benim gibi bir yazara bile yakışır bir söz değil. O kadar çok etkilenilecek olay var. Buraları Hristiyanlığın oluşumu olarak da görmek mümkün. Ve peri bacaları... Elif sormuştu, neden peri bacaları demişler? Ben nedenini anlatmadan bir efsaneyi anlatmak istedim. Masallarda vardır ya kocaman devler, bu devler çok büyüktürler, başları nerede ise göklere uzanır. İşte öyle devlerin yaşadığı bir dönem ve elbette insanlar bu kocaman devlerden çok korkuyorlarmış. En çokta onları kızdırmaktan korkuyorlarmış. Yapabildikleri dua etmekmiş, başka nasıl baş etsinler bu devlerle? Devler insanlara kızdıkları zaman oturdukları dağların tepelerinden küçük ateş dağları atarlarmış. Gel zaman git zaman sonrasında Periler ülkesinin padişahının yolu Kapadokya’ya düşmüş. İnsanların haline içi acımış ve karar vermiş; insanlara yardım edecekmiş. Hemen tüm perileri çağırmış. Ve onlara demiş ki; “Eğer biz zalim devlerin yaşadığı dağların ateşini söndürebilirsek devler de yerin altına kaçar ve insanları bir daha rahatsız etmezler.” Hemen çalışmaya başlamışlar. Binlerce peri ellerinde kar ve buz tanelerini ateşe atmaya başlamışlar. Durmadan atıyorlarmış. Bu öyle bir iki günde olacak iş değilmiş. Günlerce sürmüş. Periler hiç durmadan bu büyük ateşi söndürmek için çalışmışlar. Sonunda söndürmeyi başarmışlar. Devler korkmuşlar, ateş yoksa güçleri de yok. Yerin altına kaçmışlar. İnsanlar çok sevinmişler ve perilerle minnetlerini nasıl ifade edeceklerini bilememişler. Büyük dostluklar oluşmuş aralarında. İnsanlar kayalara oydukları mağaralarda yaşıyorlarmış, perilerde sivri kayalıkların üst tarafındaki küçük odacıklarda yaşamlarını sürdürüyorlarmış. Efsane olurda aşk olmaz mı? Olur elbette… Kapadokyalıların padişahlarının çok yakışıklı bir oğlu varmış. İsmi de Revan’mış. Periler padişahının çok güzel bir kızı varmış, ismi de Gülperi’ymiş. Bu iki genç birbirine âşık olmuşlar. Onların aşkları ve evlenmek istekleri maalesef iyi karşılanmamış. İnsanlar rahatsız olmuşlar. Sonunda perilerle savaş açmışlar. Periler padişahı, savaşıp insanları yok etmeye gönlü elvermemiş. Buralardan gitmeye karar vermiş. Ancak gittikleri takdirde devlerin tekrar geleceklerini düşündüğü için emrindeki perilere güvercin olmalarını emretmiş ve aynı yerde kalmaya devam edin demiş. Gülperi’de babası ile gitmemiş. Oda beyaz bir güvercin olmuş. Her gün Revan’ın odasının penceresine gidiyormuş. Revan yok olan periler Padişahının dünya güzeli sevgili Gülperi’yi çok özlediğinden çok üzülüyormuş ve penceresine gelen bu beyaz güvercini eline alıyor seviyor ve okşuyormuş. Güvercine Gülperi’ye olan büyük aşkını anlatıyormuş. Derler ki onun için peri bacaları denilmiş. Kapadokya çevresinde bulunan yanardağların püskürttüğü lavların milyonlarca yıl boyunca akarsuların, rüzgârlarının aşındırması ile şekillenen hali. Dahası; biriken küller yumuşak bir tüf tabakası oluşturmuş. Tüf tabakasının üzeri sert bazalttan oluşan ince bir lav tabakasıyla örtülmüş. Bazalt çatlayıp parçalara ayrılmış. Yağmurlar çatlaklardan sızıp yumuşak tüfü aşındırmaya başlamış. Isınan ve soğuyan hava ile rüzgârlar da oluşuma katılmışlar. Sert bazalt kayasından şapkaları bulunan koniler oluşmuş. Halk bu görüntüye ‘Peri Bacası’ demiş. Önceleri dünyanın her yerinden milyonlarca turist gelirdi. Şimdi söz birliği yapmışlarcasına gelmiyorlar. Buranın mistik atmosferinden etkilenenler, burası için başka bir gezegen oralar hatta Kapadokya Masal diyarıdır orada bir masalın sayfaları içinde kaybolursunuz diyenler neredeler? Hani buralar Uzaylıların ülkesiydi, merak edip görmeye geliyordunuz? Hani balonla gezmek muhteşem duyguların bütünüdür deniliyordu, neden demiyorsunuz? Bu bölgede binlerce peribacası var, kilometrelerce uzunlukta vadiler var. Burada farklılıkları keşfetmek için olursunuz. Burası bir yeryüzü cennetidir. Bu bizlerin değil gelen turistlerin ortak sözleridir. Peri bacaları bu muhteşem vadileri süsler, yeraltı şehirleri sizi meraklandırır, düşündürür hatta şaşkına uğratır. Selçuklular döneminden kalan kervansarayları, hanları gördüğünüzde aklınız size Envai çeşit oyunlar oynar. Saruhan Kervansarayın yetkilisi Yavuz Bekir Kılıç bizi gezdirdiğinde yine hüzünlendim, yine ağlamaklı oldum. Sema gösterileri için günlerce önceden biletler alınan, yerler ayrılan bu her tarafından Selçuklu mimarının esintilerini gözlemlediğiniz Saruhan kervansarayı yalnızlığının içinde gerçekten ağlamaklı. Yine tek kelime söylüyorsunuz, Yazık! Gün batımını buradan izlemedi iseniz, asla günbatımı izledim demeyin. Yalnızlığımız ve yalnızlıklar içinde hüzünle renklenen günbatımını izledik. Kalabalıklar içinde izlerdik oysa daha önceleri şimdi kimsesiz. Tarihi Etilere kadar uzanıyor demiştim. Hititler, Medler, Frigler, Asurlular, Persler, Keltler, Kapadokya Krallığı, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar çeşitli sürelerle Avanos tarihinin değişik evrelerinde yer almış… Şimdilerde! Tarih yalnız, doğa kimsesiz, Kapadokya ağlamaklı…                           NAZAN ŞARA ŞATANA
Dünyada eşi benzeri olmayan doğa harikası kendi başına kalmış, ağlıyor.

KAPADOKYA AĞLIYOR

Dünyada eşi benzeri olmayan doğa harikası kendi başına kalmış, ağlıyor.

Kapadokya Bölgesinde olmak bana her zaman heyecanlı gelmiştir. Belki de bundan bu bölge ile ilgili iki kitap yazmışımdır.

KAPADOKYA – BEYAZ ATLAR ÜLKESİ

TAŞLAR 2023 – KIYAMET – KAPADOKYA

Bu kitapları yazmak için bu bölgeyi sıkça ziyaret ederim. Buralılar kadar değilse de inanın ciddi bir bilgi birikimim vardır. Tarihini iyi bilirim, yapısından dem vurabilirim aynı zamanda bir turizmci olduğum içinde turizminden de söz edebilirim. Bu günlerde turizmden eser kalmamasına rağmen, gerçekten çok üzüldüm. Defalarca gittiğim bu bölgeyi ilk defa bu kadar sessiz ve insansız gördüm.

Turist yok. Kültür turuna gelenler yok. Dünyada eşi benzeri olmayan doğa harikası, kendi başına kalmış.

Önceleri Göreme Açıkhava Müzesinin önü turist otobüsleri ile dolu olurdu. Bir Japon otobüsü ve benle Elif gibi birkaç yerli turistten başka gezen yoktu.

O muhteşem yerler derin bir sessizlikteydi.

Rüzgâr, peri bacalarının arasında insansız olmasının verdiği yalnızlıkla ıslık çalarak dolaşıyordu.

Üzüldüm çok üzüldüm. Büyük boşluk.

Tesisler boş. Oteller kapatılmış. Restoranlarda boş masalar, gökyüzünde uçan tek bir balon yok. Esnaf kapı önünde oturuyor ama eskiden tavla oynayan, şakalaşanların ağızlarını tabiri caizse, bıçak açmıyor. Kaldığımız tesiste bizden başka bir oda da kalan vardı. Nasıl olur?

Eski Tunç Çağı'ndan, Geç Roma Dönemi'ne kadar değişik kültürlerin yaşadığı bir yer. Milattan önce dört bin yılına kadar uzanan tarihi elbette beni çok etkiliyor. Orada olup ben sadece buranın tarihinden

etkileniyorum demek benim gibi bir yazara bile yakışır bir söz değil. O kadar çok etkilenilecek olay var. Buraları Hristiyanlığın oluşumu olarak da görmek mümkün.

Ve peri bacaları...

Elif sormuştu, neden peri bacaları demişler?

Ben nedenini anlatmadan bir efsaneyi anlatmak istedim.

Masallarda vardır ya kocaman devler, bu devler çok büyüktürler, başları nerede ise göklere uzanır. İşte öyle devlerin yaşadığı bir dönem ve elbette insanlar bu kocaman devlerden çok korkuyorlarmış. En çokta onları kızdırmaktan korkuyorlarmış. Yapabildikleri dua etmekmiş, başka nasıl baş etsinler bu devlerle? Devler insanlara kızdıkları zaman oturdukları dağların tepelerinden küçük ateş dağları atarlarmış.

Gel zaman git zaman sonrasında Periler ülkesinin padişahının yolu Kapadokya’ya düşmüş. İnsanların haline içi acımış ve karar vermiş; insanlara yardım edecekmiş.

Hemen tüm perileri çağırmış. Ve onlara demiş ki;

“Eğer biz zalim devlerin yaşadığı dağların ateşini söndürebilirsek devler de yerin altına kaçar ve insanları bir daha rahatsız etmezler.”

Hemen çalışmaya başlamışlar.

Binlerce peri ellerinde kar ve buz tanelerini ateşe atmaya başlamışlar. Durmadan atıyorlarmış. Bu öyle bir iki günde olacak iş değilmiş. Günlerce sürmüş. Periler hiç durmadan bu büyük ateşi söndürmek için çalışmışlar.

Sonunda söndürmeyi başarmışlar.

Devler korkmuşlar, ateş yoksa güçleri de yok. Yerin altına kaçmışlar.

İnsanlar çok sevinmişler ve perilerle minnetlerini nasıl ifade edeceklerini bilememişler. Büyük dostluklar oluşmuş aralarında. İnsanlar kayalara oydukları mağaralarda yaşıyorlarmış, perilerde sivri kayalıkların üst tarafındaki küçük odacıklarda yaşamlarını sürdürüyorlarmış.

Efsane olurda aşk olmaz mı? Olur elbette…

Kapadokyalıların padişahlarının çok yakışıklı bir oğlu varmış. İsmi de Revan’mış.

Periler padişahının çok güzel bir kızı varmış, ismi de Gülperi’ymiş.

Bu iki genç birbirine âşık olmuşlar.

Onların aşkları ve evlenmek istekleri maalesef iyi karşılanmamış. İnsanlar rahatsız olmuşlar. Sonunda perilerle savaş açmışlar.

Periler padişahı, savaşıp insanları yok etmeye gönlü elvermemiş. Buralardan gitmeye karar vermiş. Ancak gittikleri takdirde devlerin tekrar geleceklerini düşündüğü için emrindeki perilere güvercin olmalarını emretmiş ve aynı yerde kalmaya devam edin demiş.

Gülperi’de babası ile gitmemiş. Oda beyaz bir güvercin olmuş. Her gün Revan’ın odasının penceresine gidiyormuş. Revan yok olan periler

Padişahının dünya güzeli sevgili Gülperi’yi çok özlediğinden çok üzülüyormuş ve penceresine gelen bu beyaz güvercini eline alıyor seviyor ve okşuyormuş. Güvercine Gülperi’ye olan büyük aşkını anlatıyormuş.

Derler ki onun için peri bacaları denilmiş.

Kapadokya çevresinde bulunan yanardağların püskürttüğü lavların milyonlarca yıl boyunca akarsuların, rüzgârlarının aşındırması ile şekillenen hali.

Dahası; biriken küller yumuşak bir tüf tabakası oluşturmuş.

Tüf tabakasının üzeri sert bazalttan oluşan ince bir lav tabakasıyla örtülmüş.

Bazalt çatlayıp parçalara ayrılmış.

Yağmurlar çatlaklardan sızıp yumuşak tüfü aşındırmaya başlamış.

Isınan ve soğuyan hava ile rüzgârlar da oluşuma katılmışlar.

Sert bazalt kayasından şapkaları bulunan koniler oluşmuş.

Halk bu görüntüye ‘Peri Bacası’ demiş.

Önceleri dünyanın her yerinden milyonlarca turist gelirdi. Şimdi söz birliği yapmışlarcasına gelmiyorlar.

Buranın mistik atmosferinden etkilenenler, burası için başka bir gezegen oralar hatta Kapadokya Masal diyarıdır orada bir masalın sayfaları içinde kaybolursunuz diyenler neredeler? Hani buralar Uzaylıların ülkesiydi, merak edip görmeye geliyordunuz? Hani balonla gezmek muhteşem duyguların bütünüdür deniliyordu, neden demiyorsunuz?

Bu bölgede binlerce peribacası var, kilometrelerce uzunlukta vadiler var. Burada farklılıkları keşfetmek için olursunuz.

Burası bir yeryüzü cennetidir. Bu bizlerin değil gelen turistlerin ortak sözleridir. Peri bacaları bu muhteşem vadileri süsler, yeraltı şehirleri sizi meraklandırır, düşündürür hatta şaşkına uğratır.

Selçuklular döneminden kalan kervansarayları, hanları gördüğünüzde aklınız size Envai çeşit oyunlar oynar.

Saruhan Kervansarayın yetkilisi Yavuz Bekir Kılıç bizi gezdirdiğinde yine hüzünlendim, yine ağlamaklı oldum.

Sema gösterileri için günlerce önceden biletler alınan, yerler ayrılan bu her tarafından Selçuklu mimarının esintilerini gözlemlediğiniz Saruhan kervansarayı yalnızlığının içinde gerçekten ağlamaklı. Yine tek kelime söylüyorsunuz, Yazık!

Gün batımını buradan izlemedi iseniz, asla günbatımı izledim demeyin. Yalnızlığımız ve yalnızlıklar içinde hüzünle renklenen günbatımını izledik. Kalabalıklar içinde izlerdik oysa daha önceleri şimdi kimsesiz.

Tarihi Etilere kadar uzanıyor demiştim. Hititler, Medler, Frigler, Asurlular, Persler, Keltler, Kapadokya Krallığı, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar çeşitli sürelerle Avanos tarihinin değişik evrelerinde yer almış…

Şimdilerde! Tarih yalnız, doğa kimsesiz, Kapadokya ağlamaklı…

                          NAZAN ŞARA ŞATANA

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.