"KÜRESEL KAPASİTE FAZLASINA YOL AÇAN ÇİN DEĞİL"

EKONOMİ 25.06.2018 - 14:41, Güncelleme: 17.02.2023 - 08:17 4786+ kez okundu.
 

"KÜRESEL KAPASİTE FAZLASINA YOL AÇAN ÇİN DEĞİL"

Batılı ülkeler, demir-çelik ve alüminyum ürünlerinde küresel kapasite fazlasının Çin'den kaynaklandığını ileri sürüyorlar, ancak uzmanlar bunun aksini savunuyorlar.
AB üyeleri, Kanada ve Meksika gibi bazı ülkeler, ABD menşeli ürünlere ek vergi tedbiri uygulamaya başladı. Bunun nedeni, ABD'nin bu ülkelerden ithal edilen demir, çelik ve alüminyum ürünlerine cezai gümrük vergisi koyması. Batılı ülkeler arasındaki bu ticari anlaşmazlıkların esas olarak Çin'den kaynaklandığı, hatta Çin'deki endüstriyel kapasite fazlasının dünya çapında demir-çelik ve alüminyum ürünlerinin fazla vermesine yol açtığı iddia ediliyor. Uzmanlar, söz konusu bu iddiaların payandasız olduğuna işaret ederek, Çin'in endüstriyel kapasite fazlası yaratma niyetinde bulunmadığını, tam tersine, son yıllarda bu sorunu çözmeye çalıştığını ve bu konuda gözle görülür ilerleme kaydettiğini savunuyorlar. ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross, kısa süre önce ABD Senatosu'nun ilgili oturumunda yaptığı konuşmada, demir-çelik ticareti konusunda ABD'nin Kanada ile ticaretinin ABD lehine fazla verdiğine dikkati çekerek, buna rağmen Çin menşeli demir-çelik ürünlerinin Kanada gibi Çin'e vergi ayrıcalığı tanıyan ülkelerden ABD piyasasına sızmasını engelleyeceklerini kaydetti. Ross gibi şahsiyetlerin Çin'e karşı suçlamalarda bulunmaları, Çin'in 2008 yılında hayata geçirdiği 4 trilyon yuan tutarındaki yatırım planıyla ilişkilendirilebilir. Wilbur Ross da hiç kuşkusuz Çin'in bu yatırım planının tam da krize sürüklenen küresel ekonomiyi kurtardığını herkesten daha iyi biliyor. Çünkü 2008 yılında ABD'de patlak veren kredi krizi, hızla dünyaya yayıldı ve küresel finans krizine yol açtı. Çin'in ihracatında bile sıfırın altında artış görüldü, bazı işletmeler üretimini durdurmak zorunda kaldı ve hatta iflas etti. Bu gelişmelere karşın Çin hükümeti, 2008 yılı sonunda 4 trilyon yuanlık ticareti teşvik eden yatırım politikasını uygulamaya koydu ve iç talebi artıran bir dizi ekonomik tedbir aldı. Daha sonra Çin ekonomisi diğer ülkelere göre daha erken canlanmaya başladı. 2009 yılında Çin ekonomisi yüzde 9,2 oranında büyüdü, 2010 yılında büyüme oranı yüzde 10,3 oldu. Buna paralel olarak bakır, kömür, demir, ham petrol ve kereste gibi küresel emtia ürünleri piyasasında görülen olumlu gelişmeler sayesinde krize düşen Kanada ve Avustralya gibi ekonomiler de krizden kurtuldular. 2009 yılında küresel ekonomide görülen yeni büyümenin yüzde 50'si Çin'den kaynaklıydı. ABD ve AB ülkelerinin ekonomileri bu nedenle canlandı. Çin'in ekonomik performansı ise dünyada övgüyle karşılandı. Singapur'da yayın yapan Zaobao gazetesinde yer alan makalede, "Çin ekonomisi canlanırsa, dünyanın geleceği de parlak olacaktır" değerlendirmesinde bulunuldu. 10 yıl önceki küresel ekonomik eğilim ve Çin'in iyi ekonomik performansı doğru kavranmalı, günümüzdeki endüstriyel kapasite fazlalığı sorununa da rasyonel yaklaşılmalı. Çin, endüstriyel fazlalığa yol açan değil, bu sorunun çözülmesi için sürekli çaba harcayan taraftır. Ticaret Bakanlığı'nın istatistiklerine göre, 2016 yılından bu yana Çin'de demir-çelik üretimi 100 milyon tonu aşkın miktarda azaldı. Bu sektörde sadece 2016 yılında 201 bin kişiye istihdam sağlandı. Bu sayı, ABD ve Japonya'da söz konusu sektörde çalışanların toplamını aşarken, Avrupa'da demir-çelik işçilerinin toplam sayısının yüzde 60'ını geçti. Bu bağlamda, Çin, şüphesiz demir-çelik fazlasını azaltma yönünde dünyaya öncülük etmiştir. Çin'de alüminyumun fazla üretildiğine dair iddialar da asılsızdır. Zira şu anda alüminyum fiyatları esas olarak gerçek arz-talep ilişkisini yansıtıyor. Alüminyum üreten işletmelerin yüzde 80'ini de kâr ediyor. Bu bakımdan sektörün fazla verdiği iddialarına kimse inanmıyor. Daha da önemlisi, Çin'de alüminyum sanayisi tamamen talebe göre gelişiyor. Dolayısıyla Çin'in alüminyum sektörü, dünya alüminyum sanayisine darbe indirmemiş, aksine katkı sağlamıştır. Maalesef, Çin'in kapasite fazlası sorununu çözme çabaları ve bu yolda kazandığı başarılara Batı ülkeleri nesnel yaklaşmıyor. Dünya Ticaret Örgütü'nün ilgili maddelerine göre Çin'in, Örgüt'e katıldıktan 15 yıl sonra, yani 2016 yılında "piyasa ekonomisi statüsü"nü kazanması gerekiyordu. Fakat Avrupa ülkeleri, Japonya ve diğer ülkeler, sözde "kapasite fazlası" gerekçesiyle Çin'in bu statüsünü tanımıyor. Çin, 2016 yılında 4 trilyon yuan yatırım ile dünya ekonomisini kurtardı, bugün ise hem 4 trilyon yuanın yan etkilerine, hem de o yıl bundan yarar görenlerce yapılan suçlamalara katlanmak durumunda. Öyleyse adalet nerede? Kimi Batılı uzmanlar, Trump yönetimindeki ABD'nin "Önce ABD" politikasıyla küresel arenada "ahlaklı liderlik statüsü"nü kaybettiğini kaydettiler. Ekonominin küreselleştiği günümüzde dünya ülkeleri birbirlerine dayanarak kalkınıyor. Bu sebepten "nehirden geçince köprüyü sökme" tavrı gerçekten ahlaksızdır. Çin'in 2008 yılındaki 4 trilyon yuanlık yatırımından yarar görenler, bugün kapasite fazlası sorununa nesnel yaklaşmalı. Bu şekilde ancak uluslararası toplumun adaleti ve haklılığı korunabilir.  
Batılı ülkeler, demir-çelik ve alüminyum ürünlerinde küresel kapasite fazlasının Çin'den kaynaklandığını ileri sürüyorlar, ancak uzmanlar bunun aksini savunuyorlar.

AB üyeleri, Kanada ve Meksika gibi bazı ülkeler, ABD menşeli ürünlere ek vergi tedbiri uygulamaya başladı. Bunun nedeni, ABD'nin bu ülkelerden ithal edilen demir, çelik ve alüminyum ürünlerine cezai gümrük vergisi koyması. Batılı ülkeler arasındaki bu ticari anlaşmazlıkların esas olarak Çin'den kaynaklandığı, hatta Çin'deki endüstriyel kapasite fazlasının dünya çapında demir-çelik ve alüminyum ürünlerinin fazla vermesine yol açtığı iddia ediliyor.

Uzmanlar, söz konusu bu iddiaların payandasız olduğuna işaret ederek, Çin'in endüstriyel kapasite fazlası yaratma niyetinde bulunmadığını, tam tersine, son yıllarda bu sorunu çözmeye çalıştığını ve bu konuda gözle görülür ilerleme kaydettiğini savunuyorlar.

ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross, kısa süre önce ABD Senatosu'nun ilgili oturumunda yaptığı konuşmada, demir-çelik ticareti konusunda ABD'nin Kanada ile ticaretinin ABD lehine fazla verdiğine dikkati çekerek, buna rağmen Çin menşeli demir-çelik ürünlerinin Kanada gibi Çin'e vergi ayrıcalığı tanıyan ülkelerden ABD piyasasına sızmasını engelleyeceklerini kaydetti.

Ross gibi şahsiyetlerin Çin'e karşı suçlamalarda bulunmaları, Çin'in 2008 yılında hayata geçirdiği 4 trilyon yuan tutarındaki yatırım planıyla ilişkilendirilebilir. Wilbur Ross da hiç kuşkusuz Çin'in bu yatırım planının tam da krize sürüklenen küresel ekonomiyi kurtardığını herkesten daha iyi biliyor.

Çünkü 2008 yılında ABD'de patlak veren kredi krizi, hızla dünyaya yayıldı ve küresel finans krizine yol açtı. Çin'in ihracatında bile sıfırın altında artış görüldü, bazı işletmeler üretimini durdurmak zorunda kaldı ve hatta iflas etti. Bu gelişmelere karşın Çin hükümeti, 2008 yılı sonunda 4 trilyon yuanlık ticareti teşvik eden yatırım politikasını uygulamaya koydu ve iç talebi artıran bir dizi ekonomik tedbir aldı. Daha sonra Çin ekonomisi diğer ülkelere göre daha erken canlanmaya başladı. 2009 yılında Çin ekonomisi yüzde 9,2 oranında büyüdü, 2010 yılında büyüme oranı yüzde 10,3 oldu.

Buna paralel olarak bakır, kömür, demir, ham petrol ve kereste gibi küresel emtia ürünleri piyasasında görülen olumlu gelişmeler sayesinde krize düşen Kanada ve Avustralya gibi ekonomiler de krizden kurtuldular. 2009 yılında küresel ekonomide görülen yeni büyümenin yüzde 50'si Çin'den kaynaklıydı. ABD ve AB ülkelerinin ekonomileri bu nedenle canlandı. Çin'in ekonomik performansı ise dünyada övgüyle karşılandı. Singapur'da yayın yapan Zaobao gazetesinde yer alan makalede, "Çin ekonomisi canlanırsa, dünyanın geleceği de parlak olacaktır" değerlendirmesinde bulunuldu.

10 yıl önceki küresel ekonomik eğilim ve Çin'in iyi ekonomik performansı doğru kavranmalı, günümüzdeki endüstriyel kapasite fazlalığı sorununa da rasyonel yaklaşılmalı. Çin, endüstriyel fazlalığa yol açan değil, bu sorunun çözülmesi için sürekli çaba harcayan taraftır.

Ticaret Bakanlığı'nın istatistiklerine göre, 2016 yılından bu yana Çin'de demir-çelik üretimi 100 milyon tonu aşkın miktarda azaldı. Bu sektörde sadece 2016 yılında 201 bin kişiye istihdam sağlandı. Bu sayı, ABD ve Japonya'da söz konusu sektörde çalışanların toplamını aşarken, Avrupa'da demir-çelik işçilerinin toplam sayısının yüzde 60'ını geçti. Bu bağlamda, Çin, şüphesiz demir-çelik fazlasını azaltma yönünde dünyaya öncülük etmiştir. Çin'de alüminyumun fazla üretildiğine dair iddialar da asılsızdır. Zira şu anda alüminyum fiyatları esas olarak gerçek arz-talep ilişkisini yansıtıyor. Alüminyum üreten işletmelerin yüzde 80'ini de kâr ediyor. Bu bakımdan sektörün fazla verdiği iddialarına kimse inanmıyor. Daha da önemlisi, Çin'de alüminyum sanayisi tamamen talebe göre gelişiyor. Dolayısıyla Çin'in alüminyum sektörü, dünya alüminyum sanayisine darbe indirmemiş, aksine katkı sağlamıştır.

Maalesef, Çin'in kapasite fazlası sorununu çözme çabaları ve bu yolda kazandığı başarılara Batı ülkeleri nesnel yaklaşmıyor. Dünya Ticaret Örgütü'nün ilgili maddelerine göre Çin'in, Örgüt'e katıldıktan 15 yıl sonra, yani 2016 yılında "piyasa ekonomisi statüsü"nü kazanması gerekiyordu. Fakat Avrupa ülkeleri, Japonya ve diğer ülkeler, sözde "kapasite fazlası" gerekçesiyle Çin'in bu statüsünü tanımıyor. Çin, 2016 yılında 4 trilyon yuan yatırım ile dünya ekonomisini kurtardı, bugün ise hem 4 trilyon yuanın yan etkilerine, hem de o yıl bundan yarar görenlerce yapılan suçlamalara katlanmak durumunda. Öyleyse adalet nerede?

Kimi Batılı uzmanlar, Trump yönetimindeki ABD'nin "Önce ABD" politikasıyla küresel arenada "ahlaklı liderlik statüsü"nü kaybettiğini kaydettiler. Ekonominin küreselleştiği günümüzde dünya ülkeleri birbirlerine dayanarak kalkınıyor. Bu sebepten "nehirden geçince köprüyü sökme" tavrı gerçekten ahlaksızdır. Çin'in 2008 yılındaki 4 trilyon yuanlık yatırımından yarar görenler, bugün kapasite fazlası sorununa nesnel yaklaşmalı. Bu şekilde ancak uluslararası toplumun adaleti ve haklılığı korunabilir.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.