ÇIRAĞAN SARAYINDA YAŞAMAK!

Ben Çırağan’dayım. Ve duygu çeşitliliği içinde şaşkınım. Etrafı inceliyorum ki bilmem kaçıncı kez geldiğim bu güzelim sarayda ve bilmem kaç kez hmişimdir şu anda yaşadığım hissi bombardımanlarımı… “Eminim alışacaksınız” demişti.

Alışacağı yer Çırağan Sarayıydı. Saray kelimesi ne kadar büyülü bir ifadeydi. İyi de saray ve konfor, huzur muydu? Mutluluk verecek miydi? Heyecanlı günler geçirecek miydi? Saray güzeldi, deniz görüyordu, ihtişamlı yapılmıştı. Bunlar iyiydi de o kapalı kalacaktı. Pencere özgürlüğü içinde denizi izleyecekti. Ailesi yanındaydı bu onu rahatlatandı. Bir nebze soluk aldırandı. Olmak istediği bu şatafatlı yer miydi? Yoksa idare etmek için can attığı, Yıldız sarayından vatanı mıydı?

Bizim konumuz onların ne için nerede olduğu değildi.Olduğu yerdeki gördükleriydi. “Eminim alışacaksınız.” Mağrur bir edaydı takındığı ve şöyle demişti: “Ben Çırağan’dayım sen beni merak etme.” Bir söz vardı. “Alçak gönüllü görülenler mağrur değiller mi?” O gün pencerelerden baktım denize ve dedim ki: “Ne düşündüler uzun uzadıya camdan denizi izlerken? ”Bu güzel saray kaç kez yıkılmış, kaç kez yeniden yapılmıştı. Çırağan Sarayının ismi; II. Ahmet'in kızı Damat İbrahim Paşa'nın eşi Fatma Sultanın, bu yalıda ışık şenlikleri anlamına gelen çerağ şenlikleri yaptırmasından kaynaklanmış. Bu şahane yerde ne çok gözyaşı vardı. Çok sultan gözetim altında burada yaşamıştı.

Bende garip bir heyecan. Bende bakıyordum denize, bende Çırağan’daydım.Bir çeşit mutluydum da üstelik.Tarih sayfaların da yazılanları görmem, hmem hatta oralarda o havaları teneffüs etmemdi belki de garip duygularım! Herhalde, bilmek’ti mesele yaşanmışlıkları. Hatırlamaktı. Denize bakarken zaman olayını yitirmiş sultanları.