LOZAN ANTLAŞMASI NEDİR, NE DEĞİLDİR!..
Cumhurbaşkanı Erdoğan da, 24 Temmuz 2016’da yaptığı konuşmada, aynen şunları söylemektedir;
“Lozan, milletimizin inanç, cesaret ve fedakarlıkla elde ettiği zaferdir. TÜRKİYE’nin TAPUSUDUR.”
Ne var ki, Osmanlı Devleti’nin neden çöktüğünü ve 1. Dünya Savaşı sonunda, Osmanlı yönetiminin neden Batılı devletlere boyun eğerek koca devletin parçalanmasına boyun eğdiğini bilmeyen, düşünmeyen, kendisine ezberletilen yalanlarla Lozan Antlaşması’na ve Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal’e şaşı bakan, “laik Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına karşı olan kişiler ve örgütler bu gerçeği görmezler, göremezler!
Osmanlı Devleti’nin yıkılışı 1881 tarihidir!..
Osmanlı Devleti’nin 17. Yüzyıla kadar şanlı bir tarihi vardır.
Ne yazık ki, daha sonra önce “duraklama” sonra “gerileme” ve “çöküş” dönemlerini yaşamıştır.
Sorunun başlıca nedenleri;
1- Dünya ölçeğinde yaşanan bilimsel, teknolojik, siyasal ve kültürel gelişmelere ayak uyduramamak.
Osmanlı’da, bir çok bilim adamı eceliyle değil, idam edilerek yaşamlarını yitirmişlerdir! PİRİ REİS bile!
2- Kanuni döneminde Fransızlara verilen Kapitülasyonlar-yani ticari imtiyazlar, daha sonra başka Avrupa ülkelerine de tanınmış, Osmanlı’da “üretim, ticaret, bankacılık” alanları yabancıların ve Osmanlı tebaası azınlıkların tekelinde kalmıştır.
3- Ekonomik yönden çöküş döneminde iki büyük günah işlenmiştir; Saray sefahati, İSRAF ve DIŞ BORÇLANMA! ( Bugün de aynı yanlışların içinde olduğumuzun farkında mısınız?)
İlk borçlanma, 1854 Kırım Savaşı sırasında başlamış, sonra alışkanlık ve çaresizlikle sürüp gitmiştir.
Alacaklı devletler, borçların tahsilatı için dayatınca, 1881 yılında, 2. Abdülhamit’in onayladığı Muharrem Kararnamesi ile, Osmanlı borçlarını tahsil heyeti yani “Duyun-u Umumiye İdaresi” kurulmuştur.
Altısı alacaklı devlet temsilcileri bir de Osmanlı temsilcisinden oluşan heyet, şimdiki “İstanbul Erkek Lisesi” binasına yerleşmiştir.
Duyun-U Umumiye İdaresi, tüm Osmanlı vergilerine el koymuş, Şirketi Hayriye, demiryolları işletmeleri başta olmak üzere var olan tüm üretim tesislerini yabancılara devretmiştir.
Örneğin; “Yaprak-Tütün ve Müskirat işletmesi” yani “Sigara ve içki üretim ve satışı” da REJİ adlı “çok ortaklı bir yabancı şirkete” verilmiştir!
Bu şirket, Abdülhamit’ten aldıkları “KOLCU Kuvveti kurma” imtiyazı ile Türk tütün köylüsüne kan kusturmuş, 20 binin üzerinde insanın canına kıymıştır! “ÇÖKERTME” türküsü bu nedenle yazılmış bir ağıttır!
Ne diyor bu ağıt?
“Kolcular gelmeden Halil’im nerelere kaçalım/ Teslim olmayalım Halil’im aman kurşun saçalım” sözlerini unutmayınız!
Bu yetmemiş, Osmanlı ve İttihat ve Terakki yönetimi, emperyalist sahneye en son giren Almanya’nın peşine takılarak, hem yeni borçlanmalara girmiş hem de Alman paşaların yönetiminde 1. Dünya Savaşı’na katılma ve yenik düşme utancını yaşamıştır.
Sevr Antlaşması’nı incelemelisiniz!
Birinci Dünya Savaşı sonunda galip devletler, Osmanlı’yı paylaşmak üzere SEVR Antlaşması’nda bir araya gelirler. Tarih; 10 Ağustos 1920.
Bu antlaşmanın ayrıntılarına girmeyeceğim.
Merak edenler zahmet edip tarihi bilgilere ulaşsınlar, öğrensinler! Özetle; bu antlaşma ile Osmanlı Devleti fiilen sona ermektedir.
İstanbul ve Marmara bölgesi “Uluslararası statü” altına alınır. Padişah ve çevresi İngiliz işgali altında “kukla bir yönetim” haline gelir. Yunanlılar Trakya, İzmit ve İzmir’i işgal eder. Anadolu nüfus bölgelerine göre İtalyan Fransız ve İngilizlerin yönetimine bırakılır. Osmanlı maliyesi, adliyesi, savunması, tüm kuruluşları yabancıların kontrolüne geçer. Kapitülasyonlar daha da genişletilir.
SEVR Antlaşması’nı Osmanlı adına Hadi Paşa, Reşat Halis Paşa ve Rıza Tevfik Paşa imzalarlar.
Diğer imzacı devletler; İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunan Krallığı, Belçika, Çekoslovakya, Hicaz Emirliği, Polonya, Ermenistan ve Portekiz’dir.
Antlaşma’nın Osmanlı Meclis-Mebusanı’nda görüşülmesi ve Padişah tarafından da imzalanması gerekmektedir. Meclis-Mebusan tatildedir.
İşte, bu koşullarda tarih sahnesine Mustafa Kemal çıkar ve Anadolu’da, Osmanlı’nın yok saydığı Türk halkı ile Kurtuluş Mücadelesini başlatır.
Bedeli ödenerek kazanılan zafer sonrası önce Mudanya Ateşkes Antlaşması yapılır, sonra da LOZAN Antlaşması için masaya oturulur. Tarih: 20 Kasım 1922.
Görüşmeler bir ara kesilir. (4 Şubat 1923)
Emperyalist kanat, Kapitülasyonlar konusunda ısrarcıdır! Bu arada Mustafa Kemal iki önemli stratejik atak yapar;
· 16 Ocak 1923 İzmit Basın Toplantısı
· 17 Şubat İzmir İktisat Kongresi.
Bunlar, Batılı muhataplara yeni Türkiye hakkında önemli mesajlar içermektedir!
Konferans, 23 Nisan 1923’de yeniden başlar.
24 Temmuz 1923’de Lozan Antlaşması imzalanır. 24 Ağustos 1923’de TBMM tarafından onaylanır.
Peki, Lozan Antlaşması’nın olumlu ve olumsuz yönleri nelerdir?
Barış antlaşmalarında, zamanın koşullarına göre karşılıklı tavizler verilerek antlaşmaya varılabilir. Elbette, Lozan Antlaşması’nda da Türkiye Cumhuriyeti açısından bazı olumsuz noktaları da olabilir.
Ancak;
Kimi “laik, demokratik hukuk devleti” karşıtlarının dedikleri ya da sandıkları gibi bir “hezimet” asla değildir.
Bu konuya dair “gerçek bilgileri” edinmek isteyenler, öğrencisi olmaktan onur duyduğum Prof. Dr. Seha L. Meray’ın 7 ciltlik “Lozan Barış Konferansı Tutanakları-Belgeleri” adlı eserini okumalıdırlar. (SBF yayınları-1972)
Bu eser daha sonra Nadir Kitap tarafından yeniden yayınlandı. Aklını satmayan, tarihe saygılı vatandaşlara duyurulur!
Lozan Antlaşması maddeleri:
· Yüzyıllar boyu Osmanlı’yı iliklerine kadar soyan Kapitülasyonlar kaldırıldı.
· Anadolu’nun bölünüp parçalanmasına izin verilmedi!
· Musul ve Hatay hariç, Türkiye sınırları çizildi.
( Hatay 29 Haziran 1939’da Anavatan’a katıldı. Ne yazık ki bugün, “nüfus oyunları” ile tekrar elimizden alınmaya çalışılıyor! Farkında mıyız?)
· Karaağaç kurtarıldı
· KABOTAJ Hakkı kazanıldı.
· Savaş esirleri kurtarıldı.
· Osmanlı borçları üstlenildi, plana bağlandı.
· Patrikhane’nin siyasi ve idari yetkilerine son verildi.
· Yabancı okulların Türk okullarına uygulanan kanun ve yönetmeliklere tabi olmaları sağlandı. Ayrıcalıkları kaldırıldı.
· Gökçeada, Bozcaada, Tavşan adaları ile Anadolu’ya 3 mil mesafede yakın adalar ve adacıklar Türkiye’ye kaldı.
( Bu ada ve adacıklar son 20 yılda göz göre göre Yunanlıların işgaline uğradı, silahlandırıldı!)
· Dinlere, mezheplere ve kapitülasyonlara göre belirlenen “çok hukukluluk” reddedildi, “Laik Hukuk” onaylandı.
Eksikler yok mu?
Elbette var;
· Yunanistan’dan savaş tazminatı alamadık,
· Boğazların kontrolünü tam olarak alamadık. Uluslararası Boğazlar Komisyonu’nu kabul ettik.
(1936’da Montrö Sözleşmesi ile, Boğazlar tamamen Türkiye’nin egemenliğine dönüştü)
· Batı Trakya’da ve Musul’da halk oylaması yaptırmayı kabul ettiremedik.
· 1. Dünya Savaşı öncesinde parası ödendiği halde alınamayan savaş gemilerinin parasını ve el konulan altınları alamadık.
· Partikhane’yi yurtdışına çıkaramadık.
Lozan Yalanları!..
Lozan Antlaşması, içimizdeki kimilerinin ağzında uzun yıllar “YALAN SAKIZI” olarak çiğnendi durdu.
· “Gizli maddeler var! Bu yüzden 100 yıl boyunca ülkemizde maden-petrol araması yapamıyoruz!” dediler!
(Uzun yıllardır Raman Dağı’ndan petrol çıkarıyoruz. Yerli-yabancı maden şirketleri en güzel dağlarımızda maden ve özellikle siyanürle altın arıyor!)
· “1920’de bize Sevr’i gösterdiler, 1923’de Lozan’a razı ettiler! Birileri bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı!” dediler!
· 12 Adaları Lozan’da kaybettik! Dediler!
( 12 Adalar Osmanlı Devleti’nin 1912’de imzaladığı SUŞİ Antlaşması ile İtalya’ya verildi. Kuzey Ege adalarını Balkan Savaşları sırasında Yunanistan, Averof zırhlısı ile ve tek kurşun atmadan işgal etti. Osmanlı’nın karşı koyacak donanması yoktu. 2. Abdülhamit, donanmayı Haliç’e çektirdi ve çürüttü!)
· Lozan Güncellenmelidir! Dediler!
( Bu öneri, siyasal cehaletin ya da ihanetin somut bir örneğidir! Lozan “İkili Antlaşma” değil! Çoklu bir antlaşma. 8 ülkenin imzası var. Üstelik, bu bir “Barış Antlaşması” dır ve bedeli Kurtuluş Savaşı ile ödenmiştir!
Tarihin her döneminde ataları da kendileri de emperyalist devletlere yalakalık ve hizmetkarlık ederek ömür tüketmiş, Cumhuriyet, Mustafa
Kemal ve Laik devlet karşıtı olanlara daha fazla söyleyecek sözümüz yok! Onlar, her koşulda tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaklardır.
Ama Türkiye Cumhuriyeti daima payidar olacaktır!