Küresel ısınmaya karşı zamanla yarışıyoruz
Burdur Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Veteriner Hekim Ömer Faruk Gündüzalp, küresel ısınmaya dikkat çektiği açıklamasında, Dünya Meteoroloji Örgütünün 2023 Yılına dair hazırladığı verileri ortaya koydu. Rapora göre 2023’ün “En sıcak yıl” olarak kayıtlara geçtiğinin, 2027’ye kadar ise sıcaklıkların artarak süreceği tahminlerin paylaşıldığının altını çizen Başkan Gündüzalp, “Tüm dünyanın iklim değişiklikleriyle mücadelede üzerine düşen görevleri, Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde sürdürmesi gerekiyor. Küresel ısınmaya karşı üretimden tüketime kadar tüm alanlarda karbon ayak izimizi azaltmalıyız. Bu kriz artarak sürecek olursa, gıda ve tarım sektörlerimizin olumsuz yönde süren gidişatı, daha kötü boyutlara evrilecektir. Yaşamın her alanında sürdürülebilirlik için, daha verimli ve daha yenilikçi dönüşümlere ihtiyacımız var.” dedi.
Türkiye’de toplam sera gazı salınımının yalnızca %7’sinin tarım ve hayvancılık sektöründe olmasına rağmen, tedbirli olmak gerektiğini vurgulayan Gündüzalp, alınacak önlemleri de paylaştığı açıklamasında, “Her yıl 26 Milyon ton meyve ve sebze, 2 Milyar adeti bulan ekmek israf edilmekte. Türkiye’deki evsel atıkların %50’si gıda ürünleri ve kişi başı yıllık gıda israfımız 90 kg ortalamasında. Ayrıca ülkemizde tatlı su kaynaklarının %70’i tarımda, %22’si enerji üretiminde, sadece %8’i içme suyu ve evlerde kullanılmakta. Hem üretim alanında hem tüketim alanında israfı engellememiz, küresel iklim krizine karşı alacağımız en önemli tedbir olacaktır.” sözleriyle, uyarılarını paylaştı.
Bu kriz yaşamı tehlikeye sokuyor
Küresel iklim krizinin sıcak ve kurak havalarla birlikte, yağış dengesini de bozduğunu, büyük sellerin ve kontrolü zor olan yangınların meydana gelmeye başladığını hatırlatıp, bu durumun sağlık, gıda ve tarım sektöründe büyük krizler yaratabileceğini vurgulayan BTB Başkanı Gündüzalp, “Dünya Meteoroloji Örgütüne göre 2023 Yılı kayda geçen en sıcak yıl ve bu gidişatın 2027’ye kadar artarak süreceği tahmin ediliyor. Artan hava sıcaklıklarıyla birlikte, kuraklık, yağış dengesinde bozulmalar, büyük seller, kasırgalar, kontrolü zor yangınlar meydana geliyor. Ne yazık ki iklim krizinin en direkt etkileri insan sağlığına, biyoçeşitliliğe, tarıma, hayvancılığa yöneliktir. Üretimden tüketime kadar yaşamın her alanında sürdürülebilirlik için alınacak önlemler devletlerin değil toplumların asli görevi haline gelmelidir. Tarımdan sanayiye, tarlalardan çiftliklere, atölyelere, okullara, kurumlara kadar yeşil, sürdürülebilir, güvenli bir dönüşüme ihtiyacımız vardır.” dedi.
Üretimde karbonsuzlaşmaya ihtiyacımız var
Tüm üretim sektörlerinde karbonsuzlaşmaya yönelik adımların atılması gerektiğini, bunun içinde sanayide fabrikaların, tarımda kooperatiflerin ve diğer kurum ve kuruluşların, yeşil dönüşüm projelerine kaynak ayırmasının önemli bir sorumluluk olduğunu vurgulayan Gündüzalp, “Ülkemizin de imzacılarından olduğu Paris İklim Anlaşmasıyla yürürlüğe giren Avrupa Yeşil Mutabakatı Uluslararası Eylem Planına göre tarladan sofraya karbon ayak izimizi azaltacak projelere ihtiyacımız var. Türkiye’nin de içinde yer aldığı Avrupa Ülkeleriyle beraber, 2050’ye kadar sera gazı emisyonlarının sıfırlanması ve ekonomik büyümenin doğal kaynak kullanımına bağlılığının sona ermesi hedefine ulaşmamız gerekiyor. Bunun için tarımsal üretimde mevcut yerel ekosistem temelli uygulamaları yaygınlaştırmalı, tarımsal ürünlerin çeşitliliğini artırmalı, tarım alanlarında kullanılan gübre ve ilaç miktarlarını azaltmalı, ekili arazilerde sürdürülebilir arazi yönetimi uygulamalarını artırmalı, kimyasal mücadeleye alternatif yöntemleri araştırmalı, akılcı antibiyotik kullanımı ve antimikrobiyal direnç konusunda farklındalığı artırmalı, biyolojik ve biyoteknik mücadele yöntemlerinin kullanımını yaygınlaştırmalı, organik ve iyi tarım uygulamalarını ön plana çıkarmalı, tarımda yenilenebilir enerji kullanmalı, tarımsal üretimde atık ve artık yönetiminin geliştirilmesini sağlamalı, tarımsal atık ve artıkların enerji üretimi açısından değerlendirilmesini sağlamalıyız.” dedi.
Tarım ve hayvancılıkta sera gazını emisyonunu azaltmalıyız
Türkiye’de toplam sera gazı üretiminin yalnızca %7’sinin tarım ve hayvancılık faaliyetlerinden kaynaklı olmasına rağmen, sektörün sorumluluk alarak üzerine düşen tüm görevleri yerine getirmesi gerektiğini ifade eden Başkan Gündüzalp, “Hayvancılıkta sera gazı emisyonunu azaltmak için hayvan yem verimliliğini artıran, metan emisyonlarını azaltan beslenme stratejileri geliştirmemiz, metan emisyonunu azaltacak genetik çalışmalar ve ıslah programları yapmamız, gübreleri optimize ederek azot eksik salınımızı azaltmayı denemeliyiz. Ayrıca orman koruma, ağaçlandırma ve sürdürülebilir mera yönetimi, karbon depolama kapasitemizi artırabilir. Bu tür projeleri, kooperatiflerimiz, tarım sanayi tesislerimiz, özel çiftliklerimiz ve Mehmet Akif Ersoy Üniversitemizle birlikte yapacağımız çalışmalarla geliştirmeliyiz.” diyerek, hayvancılıkta alınması gereken önlemleri paylaştı. Tarımda sera gazı emisyonunu azaltmak için yapılması gerekenleri de sıralayan Gündüzalp, “Tarımda ise özellikle gübreleme ve sulama yöntemleri sera gazı emisyonunu artıran faktörler. Azotlu gübrelerin kullanımı, hayvan gübreleri, tarımsal sulama yöntemleri, su fakiri bölgelerde çok su isteyen tarım ürünlerinin tercih edilmesi karbon ayak izimizi ve su ayak izimizi artıran başlıca yöntemler. Bunları en alt seviyeye indirecek önlemleri gübre yönetimi, doğru sulama, organik tarım, su yönetimi, ürün çeşitliliğini belirleme gibi projelerle sağlayabiliriz. Özellikle Burdur gibi büyükbaş hayvancılığın çok olmasına rağmen su kaynaklarında sorun yaşayan bölgelerde, az su isteyen yem bitkilerine yönelmek artık bir zorunluluk haline gelmiştir.” dedi.
Tatlı suyun %92’si üretimde kullanılıyor
Türkiye’de gıdanın yani yaşamın tehlikeye girmemesi için su tüketimini azaltmamız gerektiğini belirtip, tatlı su kaynaklarının %70’inin tarımda kullanıldığının altını çizen Gündüzalp, “Ülkemizde ne yazık ki tatlı suyun yıllık ortalama %70’i tarımsal sulamada, %22’si enerjide kullanılıyor. %8’lik bir kısmı ise içme suyu olarak ve evlere veriliyor. Türkiye eskiden su zengini bir ülkeydi ama bugün su fakiri ülkeler arasında yer alıyor. Bu yüzden suyumuzu tasarruflu kullanmak zorundayız. Yüzeysel sulamada su kaybımız %60’ları bulurken, damlama sulamada %20’lere ulaşıyor. Tarımsal üretimde yeni metodlara, az su tüketen yem bitkilerine, sulamada daha tasarruflu projelere ihtiyacımız var. Diğer yandan ülkemizde meyve ve sebzelerin %53’ü israf ediliyor ve yıllık gıda israfımız 26 milyon ton’u buluyor. Her yıl 2 Milyar’ı bulan ekmek israf ediliyor, bu da yaklaşık 420 Bin Ton buğdaya tekabül ediyor. Yani yaklaşık 800-850 Bin Dönüm araziden aldığımız buğday emeğiyle birlikte çöpe gidiyor. Su ve tarımsal kaynaklarımızı ne kadar iyi korursak, çocuklarımızı da o kadar sağlıklı geleceğe taşırız.” diyerek, tasarrufun önemine vurgu yaptı.