GÖKER, PANCARDAN VAZ GEÇMEK ŞEKERDEN VAZ GEÇMEKTİR

EKONOMİ 01.03.2018 - 16:32, Güncelleme: 17.02.2023 - 08:17 4599+ kez okundu.
 

GÖKER, PANCARDAN VAZ GEÇMEK ŞEKERDEN VAZ GEÇMEKTİR

Ülke genelinde 14 Şeker fabrikası hakkında özelleştirme kararının çıkması toplumun hemen hemen tüm kesimlerinde ciddi bir tepki ile karşılanmıştır.
 Ülkemizde şu anda kapasiteleri bin 750-10 bin ton pancar/gün arasında değişen 33 şeker fabrikası üretim yapmaktadır. Türkşeker bünyesinde devlete ait 25 şeker fabrikası, toplam pancar şekeri talebinin yaklaşık yüzde 50’sini karşılamaktadır. Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’nin 2016 Sektör Raporu’na göre, 2016-2017 döneminde dünya şeker üretimi 168 milyon ton, şeker tüketimi ise 174 milyon ton civarındadır. Dünyada şekerin yüzde 77'sinin kamıştan, yüzde 23'ünün pancardan elde edildiği gerçeğinden hareketle ve Türkiye'nin kamıştan şeker üretme olanağı da bulunmadığına göre, pancardan vazgeçmek şekerden vazgeçmekle eşdeğerdir.  Üretimde de istihdamda rakamlar hep geriye doğru gitmektedir. AKP iktidara geldiğinde 280,6 bin ton şeker ihraç eden ülkemiz şimdilerde bir gram şeker bile ihraç edememektedir. Yine AKP iktidara geldiğinde ülkemiz 0,6 bin ton şeker ithal etmekte iken şimdi bu rakam 280 bin tona dayanmıştır. 2001 yılında 22 milyon ton olan şeker pancarı üretimi, 2015 yılında 15,8 milyon tona gerilerken çiftçi sayımızda 337 bin den 120 bine düşmüştür. Ülkemizde üretim yapan Şeker Fabrikaları üretim kapasitelerinin üçte birini kullanmadıkları için nişasta bazlı şeker fabrikaları kurulmuştur. Fabrikalarımızın tam randımanla çalıştırıldığı düşünülürse şeker ithalatına bile gerek kalmayacaktır. Bunun yanı sıra, söz konusu 14 fabrikanın kendi içlerinde bir üretim dengesi oluşturduğu göz önünde bulundurulursa ve bu fabrikalar özelleşirse bu denge kaybolacağı gibi üretim maliyetleri de fırlayacaktır. Bilindiği üzere, Şeker Kanununda nişasta bazlı şeker kotasının yüzde 10 olmasına rağmen Bakanlar Kurulu'nun söz konusu bu oranı yüzde 50 artırma veya yüzde 50 düşürme yetkisi vardır. Ancak bu yetki yıllar içinde hep kota artışı için kullanılmıştır. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi zaman içinde kapanmalarına yol açacak ve bu durum nişasta bazlı şeker üretimi ve tüketimini daha çok arttıracaktır. Nişasta bazlı şeker kullanımındaki artışının obezite ve diyabet sorununu daha çok büyüteceği kimse için sürpriz olmayacaktır. Buna paralel olarak, açığa çıkacak bir başka sorun da şeker üretiminde genetiği ile oynanmış gıda maddelerinin kullanılmasıdır. Daha çok nişasta bazlı şeker üretilmesi ülkemize daha fazla GDO’lu mısır girmesi ihtimali demektir. Çünkü GDO’lu mısır nişasta bazlı şeker endüstrisinin hammaddesidir. Özelleştirme süreci engellenemezse GDO’lu yiyecek ve içeceklerin sofralarımıza gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu da bir takım sağlık sorunlarını beraberinde getirecektir. Dünya genelinde salgın hastalık olarak nitelenen obezitenin bir numaralı nedeni olarak yiyecek ve içeceklerle birlikte fazla miktarda şeker alınması olarak gösterilmektedir. Türkiye toplumunun 20 yaş üstü nüfusunun üçte biri obezite sorunu yaşamaktadır. Utah Üniversitesi, doğal şeker olan pancar yerine mısırdan elde edilen nişasta bazlı şeker kullanımının yaşam süresini kısalttığını tespit etmiştir. Yine bilim adamlarımıza göre NBŞ damar sertliği yapmakta, diyabete zemin oluşturmakta, kalp krizi, felç, kanser, Alzheimer ve şeker hastalıklarını 10 kat hızlı şekilde başlatmaktadır.  Kamu kaynaklarının özelleştirilmesine yalnızca kar zarar mantığıyla bakılması yanlıştır. Bu özelleştirme doğal olarak yerel ölçekte alışılmış hayata ve sosyal ilişkilere de büyük sekte vuracaktır. Bu varlıkların yok edilmesi vatandaşın devlete olan aidiyet duygusunu çok büyük şekilde zaafa uğratacaktır. Yani özelleştirme ile sadece kurumlar değil, hayata bakışımız, yaşam tarzımız ve beklentilerimizle birlikte haklarımız yok olacaktır. Son olarak şunun bilinmesini isterim ki özelleştirme sadece özelleştirme değildir. İlimde 1955 yılından beri faaliyet gösteren bu fabrika benim ve benim gibi yüzlerce kişiyi okutmuş, büyütmüş, beslemiş ve bu günlere getirmiştir. Bu özelleştirme sevdasını kar-zarar mantığı çerçevesinden görmek yanlışların en büyüğüdür. Bu tasfiye hareketi şehrin bilincini ve hafızasını silmekle eşdeğerdir. Şekerde yapılacak olan özelleştirme sadece fabrikaların satılması ile sınırlı kalmayacaktır. Ekonomik ve sosyal birçok değer de kaybedilmiş olacaktır. Faaliyet gösterdiği kentin lokomotifi konumundaki bu fabrikaların satışından pancar ekicisi, çalışan işçi, yöre halkı, esnaf, hayvancılık yapanlar, taşımacılık işiyle uğraşanlar doğrudan etkilenecek ve toplumsal barış bozulacaktır. Yine, “üretim garantisi” ile özelleştirilen Sümerbank’ın, TEKEL’in, SEKA’nın, Et ve Balık Kurumunun değerli arazileri üzerinde şimdi rezidanslar, AVM’ler bulunmaktadır. Bu nedenle üretimin süreceğine dair ne kadar garanti verilirse verilsin, Sümerbank’ın, SEKA’nın, TEKEL’in, Et ve Balık Kurumu tesislerinin başına gelenler, maalesef şeker fabrikalarının da başına gelecektir. Gerekçe olarak da “Fabrika zarar ediyor” denilerek ekipmanlar hurda fiyatına satılacak, arkasından da o arazilerde yeni yeni rezidanslar, AVM’ler yükselecektir. Bu nedenle yapılacak olan özelleştirme değil, yok etme olacaktır.  
Ülke genelinde 14 Şeker fabrikası hakkında özelleştirme kararının çıkması toplumun hemen hemen tüm kesimlerinde ciddi bir tepki ile karşılanmıştır.

 Ülkemizde şu anda kapasiteleri bin 750-10 bin ton pancar/gün arasında değişen 33 şeker fabrikası üretim yapmaktadır. Türkşeker bünyesinde devlete ait 25 şeker fabrikası, toplam pancar şekeri talebinin yaklaşık yüzde 50’sini karşılamaktadır. Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’nin 2016 Sektör Raporu’na göre, 2016-2017 döneminde dünya şeker üretimi 168 milyon ton, şeker tüketimi ise 174 milyon ton civarındadır. Dünyada şekerin yüzde 77'sinin kamıştan, yüzde 23'ünün pancardan elde edildiği gerçeğinden hareketle ve Türkiye'nin kamıştan şeker üretme olanağı da bulunmadığına göre, pancardan vazgeçmek şekerden vazgeçmekle eşdeğerdir. 

Üretimde de istihdamda rakamlar hep geriye doğru gitmektedir. AKP iktidara geldiğinde 280,6 bin ton şeker ihraç eden ülkemiz şimdilerde bir gram şeker bile ihraç edememektedir. Yine AKP iktidara geldiğinde ülkemiz 0,6 bin ton şeker ithal etmekte iken şimdi bu rakam 280 bin tona dayanmıştır. 2001 yılında 22 milyon ton olan şeker pancarı üretimi, 2015 yılında 15,8 milyon tona gerilerken çiftçi sayımızda 337 bin den 120 bine düşmüştür.

Ülkemizde üretim yapan Şeker Fabrikaları üretim kapasitelerinin üçte birini kullanmadıkları için nişasta bazlı şeker fabrikaları kurulmuştur. Fabrikalarımızın tam randımanla çalıştırıldığı düşünülürse şeker ithalatına bile gerek kalmayacaktır. Bunun yanı sıra, söz konusu 14 fabrikanın kendi içlerinde bir üretim dengesi oluşturduğu göz önünde bulundurulursa ve bu fabrikalar özelleşirse bu denge kaybolacağı gibi üretim maliyetleri de fırlayacaktır.

Bilindiği üzere, Şeker Kanununda nişasta bazlı şeker kotasının yüzde 10 olmasına rağmen Bakanlar Kurulu'nun söz konusu bu oranı yüzde 50 artırma veya yüzde 50 düşürme yetkisi vardır. Ancak bu yetki yıllar içinde hep kota artışı için kullanılmıştır. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi zaman içinde kapanmalarına yol açacak ve bu durum nişasta bazlı şeker üretimi ve tüketimini daha çok arttıracaktır. Nişasta bazlı şeker kullanımındaki artışının obezite ve diyabet sorununu daha çok büyüteceği kimse için sürpriz olmayacaktır.

Buna paralel olarak, açığa çıkacak bir başka sorun da şeker üretiminde genetiği ile oynanmış gıda maddelerinin kullanılmasıdır. Daha çok nişasta bazlı şeker üretilmesi ülkemize daha fazla GDO’lu mısır girmesi ihtimali demektir. Çünkü

GDO’lu mısır nişasta bazlı şeker endüstrisinin hammaddesidir. Özelleştirme süreci engellenemezse GDO’lu yiyecek ve içeceklerin sofralarımıza gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu da bir takım sağlık sorunlarını beraberinde getirecektir.

Dünya genelinde salgın hastalık olarak nitelenen obezitenin bir numaralı nedeni olarak yiyecek ve içeceklerle birlikte fazla miktarda şeker alınması olarak gösterilmektedir. Türkiye toplumunun 20 yaş üstü nüfusunun üçte biri obezite sorunu yaşamaktadır. Utah Üniversitesi, doğal şeker olan pancar yerine mısırdan elde edilen nişasta bazlı şeker kullanımının yaşam süresini kısalttığını tespit etmiştir. Yine bilim adamlarımıza göre NBŞ damar sertliği yapmakta, diyabete zemin oluşturmakta, kalp krizi, felç, kanser, Alzheimer ve şeker hastalıklarını 10 kat hızlı şekilde başlatmaktadır. 

Kamu kaynaklarının özelleştirilmesine yalnızca kar zarar mantığıyla bakılması yanlıştır. Bu özelleştirme doğal olarak yerel ölçekte alışılmış hayata ve sosyal ilişkilere de büyük sekte vuracaktır. Bu varlıkların yok edilmesi vatandaşın devlete olan aidiyet duygusunu çok büyük şekilde zaafa uğratacaktır. Yani özelleştirme ile sadece kurumlar değil, hayata bakışımız, yaşam tarzımız ve beklentilerimizle birlikte haklarımız yok olacaktır.

Son olarak şunun bilinmesini isterim ki özelleştirme sadece özelleştirme değildir. İlimde 1955 yılından beri faaliyet gösteren bu fabrika benim ve benim gibi yüzlerce kişiyi okutmuş, büyütmüş, beslemiş ve bu günlere getirmiştir. Bu özelleştirme sevdasını kar-zarar mantığı çerçevesinden görmek yanlışların en büyüğüdür. Bu tasfiye hareketi şehrin bilincini ve hafızasını silmekle eşdeğerdir. Şekerde yapılacak olan özelleştirme sadece fabrikaların satılması ile sınırlı kalmayacaktır. Ekonomik ve sosyal birçok değer de kaybedilmiş olacaktır. Faaliyet gösterdiği kentin lokomotifi konumundaki bu fabrikaların satışından pancar ekicisi, çalışan işçi, yöre halkı, esnaf, hayvancılık yapanlar, taşımacılık işiyle uğraşanlar doğrudan etkilenecek ve toplumsal barış bozulacaktır.

Yine, “üretim garantisi” ile özelleştirilen Sümerbank’ın, TEKEL’in, SEKA’nın, Et ve Balık Kurumunun değerli arazileri üzerinde şimdi rezidanslar, AVM’ler bulunmaktadır. Bu nedenle üretimin süreceğine dair ne kadar garanti verilirse verilsin, Sümerbank’ın, SEKA’nın, TEKEL’in, Et ve Balık Kurumu tesislerinin başına gelenler, maalesef şeker fabrikalarının da başına gelecektir. Gerekçe olarak da “Fabrika zarar ediyor” denilerek ekipmanlar hurda fiyatına satılacak, arkasından da o arazilerde yeni yeni rezidanslar, AVM’ler yükselecektir. Bu nedenle yapılacak olan özelleştirme değil, yok etme olacaktır.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.