Bayram AYGÜN
Köşe Yazarı
Bayram AYGÜN
 

DEDE ABDURRAHMAN!

“Her beş ocak’ tan (ev) üç cenaze çıkıyordu.” 1962’li yılların sıcak Yaz’ında yedi sekiz yaşlarımda Çanakkale Gazisi Abdurrahman dedeyi can kulağıyla dinledim. Çocuk yaşımda anlamadığım yerleri tekrar soruyordum. Dede’nin anlatımının karşılığı olarak Yenice (Eğirdir gölü kıyısı) kıyı adasında yayılan, otlayan inekler imizin, camızlarımızın otlakta dağılmaması için koşturmaca çobanlık görevini üslenmiştim. Dede’nin otlaktaki hayvanlarına göz kulak olmam karşılığında başından geçmiş Çanakkale savaşı anılarını gördüğü gözle anlatması oldu. “…Bak Yakupoğlu, iyicem dinle! Ben Çanakkale’den yaralı (Gazi) dönebildim. Dönemeyenler şehit oldular. Gelibolu toprağında yatıyorlar. Amansız savaşta Anadolu’nun, diğer Osmanlı topraklarındaki ocaklardan (ev) insanları kaybettik. Her 5 Ocak’ tan (ev) üç cenaze çıkıyordu. Sadece Çanakkale savaşı için söylemiyorum. 1916’da Çanakkale savaşları bitti. Gafil düşman yenildi. Bir, iki yıl sonra da başka bir gafil düşman hepimize musallat oldu. İspanyol Gribi (Kara humma) belası yakamıza sarıldı. 1915’ten 1919’a kadar hem Çanakkale savaşları hem Karahumma gribi ocaklardan (ev) can aldı. Birbirimize belayı (Karahumma) bulaştırmamak için evlerimizdeki yoğurt keselerini yüzle rimize, burun, ağzımızı örtüyorduk. Yine de canlar gidiyordu. İkinci bir Çanakkale’yi yaşadı bu ahali. Allah bir daha bu belaları (Âmin) göstermesin!..” diye rahmetli Çanakkale Gazisi Abdur rahman Dede’nin yaz sıcağında hayvan otlatırken anılarını can kulağıyla dinlemiştim çocuk yaşıma rağmen. Diğer hayvan otlatan köyden arkadaşlarımın ilgisini çekmemişti bu anlatılar. Birbirleriyle oyun oynama derdindeydiler. Çanakkale savaşlarının ardından hiç nefes bile alamadan gelen, ahalinin kırımına neden olan Karahumma salgını baş gösterir. Bugünkü “Covid19” salgını gibi. Dede’nin anlatılarına göre salgından korunmak için tüm köylülerimiz yaz mevsiminin sıcağında harman yerinde yoğurt keselerinden bozma maskelerle (ahali) kendilerini korumaya çalışıyordu. Allah yazgı sını yazdı yine diyorduk. Bu salgınla uğraştığımız günlerde Tuna kadının çalı yüklü eşeği yorgunluktan yere yığılır. Hiç kimse yardım etmez. Yine Yunus Emre Yaren Odaları yarenleri eskiden düğün, cenaze veya bir garibanın yardımına hiç karşılık beklemeden imeceye giderlerdi. Salgının başladığı 1918’ lerde yardımlaşma kaybolur. Yaren gençleri akçe almadan yardıma gitmez olurlar. Şu Avşar çayının ötesinde Hafız İbrahim Demiralayların çiftliği var. Komşu köy Avşar çiftliğin sahipleri nden Hanım ağa Kevser Hanım bizim köydeki (Yenice) fakirleri için Halep astarı göndermiş. Yüzlerini, burunlarını, ağızlarını Karahumma belasından korumak için. Köyün muhtarı fakir n köylülere birer, ikişer arşın dağıtmak yerine astar topunu köye Sücüllü köyünden (Yalvaç) tüccarlara satmış. Yakup oğlu artık bozuldu ortalık. İnsanların böyle gidişatından dolayı Karahumma belası gelmesinde kim gelsin? İnsanlar bozuldu. Menderesi bile ipe götürdüler. Böyle giderse daha nice Karahummalar gelir insanları kırıma uğratır. Beş evin üçünde değilde her bir evden (Allah korusun) elbette cenazeler çıkar gelecekte. Bir aileden cenaze çıktığında komşular kendi evlerinin cümle kapısı önünde su dolu bir testiyi kırarlardı. Yakupoğlu oğlum insanlar azdı! Korkarım daha nice testiler kırılacak! …” diyordu 1962’lerde Çanakkale gazisi Abdurrahman Dede. Dede’ nin kaldığı yerden devam edeyim izninizle... Hayrın da şerrin de Allah’tan geldiğine elbette inanıyoruz. Şimdilerde Covid-19’un şerri yakıp yıkıyor. Tıpkı 1918’lerdeki gibi. İnsanlar ilgisiz. Garibana yardım eden yok! Bir zengin olma hırsı almış başını gidiyor. Akraba akrabayı aldatıyor. Ahlaksızlık diz boyu. Kandıran kandırana. Allah’ın elbette bir bildiği vardır. Böyle giderse daha nice tenler kaput bezine sarılıp aramızdan ayrılacak. Ne çok giden olacak bu gidişle. Cenazelere bile katılma, dua okuma fırsatı vermiyor virüs belası. Uzak tan cenazelere bakıp, el sallamalarla yetiniyoruz. Nicelerimiz aramızdan kopup gidiyor. Kedileri köpek lerin ayaklarını kesmeye, dünya hırsı bizde sürdürdükçe; daha nice virüsler başımızın belası olacak. Doğayı, içindeki canlıları, kuşları öldürdüğümüz sürece bu iş bitmez. Köşeyi dönme hırsı, Osmanlı (tarihi) evlerini yaktığımız sürece bu iş bitmeyecek arkadaş. Dünyalı insanlar merhametsiz oldukları sürece bu iş devam eder arkadaş. Allah’ın yazgısı bu! Bu gidişle her mevsim hazan mevsimi olacak. Dünyada her mevsim Sonbahar mevsimi, hazan mevsimi, sevdiklerimizin aramızdan kopma mevsimi olmaya devam edecek. Bahar mevsiminin gelmesini beklemeyin. Sonbahar mevsimi tüm mevsimlerin yerini aldı artık. İnsanlar istedi bunu! Yoksulları doyurmak yerine silahlanan dünyada da bu gidişle daha nice Covid- 19’ lar yakamızı bırakmayacak  
Ekleme Tarihi: 29 Kasım 2020 - Pazar

DEDE ABDURRAHMAN!

“Her beş ocak’ tan (ev) üç cenaze çıkıyordu.”

1962’li yılların sıcak Yaz’ında yedi sekiz yaşlarımda Çanakkale Gazisi Abdurrahman dedeyi can kulağıyla dinledim. Çocuk yaşımda anlamadığım yerleri tekrar soruyordum. Dede’nin anlatımının karşılığı olarak Yenice (Eğirdir gölü kıyısı) kıyı adasında yayılan, otlayan inekler imizin, camızlarımızın otlakta dağılmaması için koşturmaca çobanlık görevini üslenmiştim.

Dede’nin otlaktaki hayvanlarına göz kulak olmam karşılığında başından geçmiş Çanakkale savaşı anılarını gördüğü gözle anlatması oldu.

“…Bak Yakupoğlu, iyicem dinle! Ben Çanakkale’den yaralı (Gazi) dönebildim. Dönemeyenler şehit oldular. Gelibolu toprağında yatıyorlar. Amansız savaşta Anadolu’nun, diğer Osmanlı topraklarındaki ocaklardan (ev) insanları kaybettik. Her 5 Ocak’ tan (ev) üç cenaze çıkıyordu. Sadece Çanakkale savaşı için söylemiyorum.

1916’da Çanakkale savaşları bitti. Gafil düşman yenildi. Bir, iki yıl sonra da başka bir gafil düşman hepimize musallat oldu. İspanyol Gribi (Kara humma) belası yakamıza sarıldı. 1915’ten 1919’a kadar hem Çanakkale savaşları hem Karahumma gribi ocaklardan (ev) can aldı. Birbirimize belayı (Karahumma) bulaştırmamak için evlerimizdeki yoğurt keselerini yüzle rimize, burun, ağzımızı örtüyorduk. Yine de canlar gidiyordu. İkinci bir Çanakkale’yi yaşadı bu ahali. Allah bir daha bu belaları (Âmin) göstermesin!..” diye rahmetli Çanakkale Gazisi Abdur rahman Dede’nin yaz sıcağında hayvan otlatırken anılarını can kulağıyla dinlemiştim çocuk yaşıma rağmen. Diğer hayvan otlatan köyden arkadaşlarımın ilgisini çekmemişti bu anlatılar. Birbirleriyle oyun oynama derdindeydiler.

Çanakkale savaşlarının ardından hiç nefes bile alamadan gelen, ahalinin kırımına neden olan Karahumma salgını baş gösterir. Bugünkü “Covid19” salgını gibi. Dede’nin anlatılarına göre salgından korunmak için tüm köylülerimiz yaz mevsiminin sıcağında harman yerinde yoğurt keselerinden bozma maskelerle (ahali) kendilerini korumaya çalışıyordu. Allah yazgı sını yazdı yine diyorduk.

Bu salgınla uğraştığımız günlerde Tuna kadının çalı yüklü eşeği yorgunluktan yere yığılır. Hiç kimse yardım etmez. Yine Yunus Emre Yaren Odaları yarenleri eskiden düğün, cenaze veya bir garibanın yardımına hiç karşılık beklemeden imeceye giderlerdi. Salgının başladığı 1918’ lerde yardımlaşma kaybolur. Yaren gençleri akçe almadan yardıma gitmez olurlar. Şu Avşar çayının ötesinde Hafız İbrahim Demiralayların çiftliği var. Komşu köy Avşar çiftliğin sahipleri nden Hanım ağa Kevser Hanım bizim köydeki (Yenice) fakirleri için Halep astarı göndermiş. Yüzlerini, burunlarını, ağızlarını Karahumma belasından korumak için. Köyün muhtarı fakir n köylülere birer, ikişer arşın dağıtmak yerine astar topunu köye Sücüllü köyünden (Yalvaç) tüccarlara satmış. Yakup oğlu artık bozuldu ortalık.

İnsanların böyle gidişatından dolayı Karahumma belası gelmesinde kim gelsin? İnsanlar bozuldu. Menderesi bile ipe götürdüler. Böyle giderse daha nice Karahummalar gelir insanları kırıma uğratır. Beş evin üçünde değilde her bir evden (Allah korusun) elbette cenazeler çıkar gelecekte. Bir aileden cenaze çıktığında komşular kendi evlerinin cümle kapısı önünde su dolu bir testiyi kırarlardı. Yakupoğlu oğlum insanlar azdı! Korkarım daha nice testiler kırılacak! …” diyordu 1962’lerde Çanakkale gazisi Abdurrahman Dede.

Dede’ nin kaldığı yerden devam edeyim izninizle...

Hayrın da şerrin de Allah’tan geldiğine elbette inanıyoruz. Şimdilerde Covid-19’un şerri yakıp yıkıyor. Tıpkı 1918’lerdeki gibi. İnsanlar ilgisiz. Garibana yardım eden yok! Bir zengin olma hırsı almış başını gidiyor. Akraba akrabayı aldatıyor. Ahlaksızlık diz boyu. Kandıran kandırana. Allah’ın elbette bir bildiği vardır. Böyle giderse daha nice tenler kaput bezine sarılıp aramızdan ayrılacak.

Ne çok giden olacak bu gidişle. Cenazelere bile katılma, dua okuma fırsatı vermiyor virüs belası. Uzak tan cenazelere bakıp, el sallamalarla yetiniyoruz. Nicelerimiz aramızdan kopup gidiyor. Kedileri köpek lerin ayaklarını kesmeye, dünya hırsı bizde sürdürdükçe; daha nice virüsler başımızın belası olacak.

Doğayı, içindeki canlıları, kuşları öldürdüğümüz sürece bu iş bitmez. Köşeyi dönme hırsı, Osmanlı (tarihi) evlerini yaktığımız sürece bu iş bitmeyecek arkadaş. Dünyalı insanlar merhametsiz oldukları sürece bu iş devam eder arkadaş. Allah’ın yazgısı bu!

Bu gidişle her mevsim hazan mevsimi olacak. Dünyada her mevsim Sonbahar mevsimi, hazan mevsimi, sevdiklerimizin aramızdan kopma mevsimi olmaya devam edecek. Bahar mevsiminin gelmesini beklemeyin. Sonbahar mevsimi tüm mevsimlerin yerini aldı artık. İnsanlar istedi bunu!

Yoksulları doyurmak yerine silahlanan dünyada da bu gidişle daha nice Covid- 19’ lar yakamızı bırakmayacak

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.