Bayram AYGÜN
Köşe Yazarı
Bayram AYGÜN
 

DEPREMİN HER AN OLABİLECEĞİNİ UNUTMAYALIM

17 Ağustos 1999’ da on binlerce vatandaşımız hayatını kaybetti. Binlerce insanımız yaralanıp engelli kaldı. Deprem tarihimizin en acı felaketlerinden 17 Ağustos Marmara Depremi’nin 23. yıl dönümünü hatırlatmayı amaçlayan bir makale ile karşınızdayım. Bu acıları Allah bir daha göstermez inşallah! “Felaket haberi veriyorsunuz “ demeyin! Önümüzdeki zamanlarda yeni bir İstanbul depremi bekleniyor. Türkiye’mizin herhangi bir bölgesi için de… Bilim Akademisi Üyesi, Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür' den Marmara için bilimsel açıklama: ” Minimum 7.2, maksimum 7.6 büyüklüğünde deprem üretir” şeklinde açıklama geldi. Açıklamasında: "Marmara'da beklenen depremin 1999 yılından itibaren her an olmak kaydıyla 30 sene içerisinde olma olasılığını yüzde 64 olduğu bilimsel olarak açıklandı. 1999'dan bu yana 23 sene geçti, yüzde 64 olasılık 2029'a kadar olduğuna göre, biz işin son evresine geldik. Marmara'nın altındaki Kuzey Anadolu'nun bir bölümü olan fay kırıldığı takdirde minimum 7.2 büyüklüğünde deprem üretir" demekteler. Depremler yaşamımızın gerçeği. Dışlayamayız. Depreme karşı hazırlıklı olma duygularımızı her bir dakika aklımızdan çıkarmamalıyız.. Sağ kalmanın yolu bu!. Korkarak sağ kalamayız! “Bazı yazgıların değiştirilmesi insanın elindedir” diyor İslam Bilgini İbn’ i Haldun. Isparta’ mızı kelimenin tam anlamıyla silip süpüren 1914 depremi hakkında gün yüzüne çıkmamış tarihi bilgileri siz saygıdeğer okuyucularımızla ara ara paylaşmak istiyorum, izninizle. Son Isparta (Ahi Kasap) Mevlevi Dergâhı dedesi Ali Dede efendinin hatıralarına dayalı bilgileri ilk defa sizler okumaktasınız. 1914’ün Osmanlıcasıyla Arap harfleriyle yazılmış Mevlevi Kiler Defterleri’ nden bir kısmı sizlerle birkaç bölüm halinde paylaşmak istiyorum. Bugünün Türkçesiyle okumakta olduğunuz yazımın birçok çeviri hatası olacağından affetmenizi istiyorum. Bir daha acılı depremlerin olmaması için Allah’ımıza dualarımızla arz ediyoruz. Önemli olan yazım-tercüme yanlışlıklarından çok deprem gerçeğini bir daha anlatmaktır. 17 Ağustos Marmara ve 1914 Isparta-Burdur depremini hatırlatmaktır. Deprem acılarını hatırlatarak sağ kalabiliriz, deprem şehitlerimiz için dua etme imkânımız da olabilir diyorum. “Eski Isparta Mevlevihane’si İskender mahallesindeydi.1877 Osmanlı-Rus savaşı (93 Harbi) günlerinde Isparta çayından gelen güçlü sel ile Mevlevihane’miz yıkıldı. 19 Can kaybettik.” (Yeni Mevlevi dergâhının şimdiki İnzibat karakolunun olduğu yerde idi) 1914 Isparta depremi aynı gün bir defa hemen gece yarısından sonra yeni günde olmak üzere bir defa daha sallandık. Neticede 2 iki büyük sarsıntı oldu iki günde.. 4.Ekim.1914) Pazar gecesi saat 18.30 sıralarında, Deprem gece yarısından sonra 12.01'de meydana geldi. Evvela yerin göğün git gelinde: Cezire-i Nis mahallesinden Eğirdir Mevlevi müritlerinden Kayıkçı İsmail oğlu Uzun Mustafa, Muhtar Şerif oğlu Hasan Şerif, kayıkçı Ebubekir oğlu sülalesinden Kel Ali torunu Sarıoğlu Hüsnü, Kayıkçı Kuruoğlu Ahmed sülalesinden mürit Murtazaları henüz uğurlamıştık. Tuzlama balık getirmişler dergâha. Tuzlama, (kurma) balık çömleklerinin birisi çatlamış. Heybeye tuzlu su akmış. Dergâh çalışanı Delilerin Durmuş’un kolundan Eğirdir’den gelen misafirlerin atının birisi ısırmış. Bu sabah erken namaz vaktinde; Sidre-Keltepe tepesi insan kanı renginde. Kaza üstüne kaza! Tanrım bu işte bir iş var demiştim. Meğer sallanacakmışız. Biz Eğirdir’den gelen misafirleri atlarına bindirip dualarla dergâhtan henüz uğurladık. Eşraftan Kaçkın Zade Hacı Ahmet Efendi duvar arkasından at sırtında seslendiler. Ticaret Odası eski Başkanı Arapzade, Belediye meclis üyeleri, Mutasarrıf (Vali) Nazmi Bey, hukukçu-avukat Süldürzade Nadir efendi, Kadı Çırpanlı Zade Hoca Şükrü Efendi birlikte akşam dergâha (Mevlevihane) gelip çorbayı burada içeceklerini söylediler. Isparta sancağı İdadi (lise) mektebinin ve yeni yapılmakta olan (taş) bina hastanenin yarım kısmının tamamlanması konularında konuşulacakmış. Diğer gelenlerle birlikte dualar edeceğiz diye aklımdan geçti. İstanbul padişahlık kabinesi (Hükümet üyeleri) Kâmil Paşa Kabinesi kapatılmıştı. İttihat ve Terakki Fırkasına mensup Ağlarca Zade Mustafa Hakkı Efendi ile eski Belediye Başkanı Arapzade Mehmet Şevki Efendi seçilmişlerdi. Dergâh kileri görevlilerine (mutfak) gidip talimat verdim. Bulaşıkhaneden kadınlar topluca geldikleri gibi işlerini bitirip evlerine dönmüşler. Tellal Kasım’a seslendim. Dergâh ahırından atımı almasını eve gidip aşçı Sümen ağayı acele bir namaz vakti kadar zamanda gelmesini istedim. Yukarıya ibadet hücreme dönmek için ilk adımımı attığımda yer göğe, gök yere geldi. Büyük âlimin (Hz. Mevlana’nın sözünü hatırladım o anda. “Bir şeyin evvelinin ahirine, ahirinin evveline dönmesi anları insan aklına geldiğinde bir musibet var demektir.” Kafam karıştı. Kelimeyi şehadet getirdim. Yukarı çıkmadım. Mevlevihane’ nin bahçe duvarı ötesindeki dam evden toz yığını yükseliyordu. Yarı kaptanlıktı ortalık. (Şimdiki Turan o zaman Temel Mahallesi denilen bölge) Toz kalkan evden dergâha buğur kaynatıldığında senede bir defa yaşlı rahmetli Abidin komşu evinden sağ eşi Zülfikar nene tabakla kaynamış bulgur uzatırdı. “Hz. Muhammed, Hz. Ali, Şehit Hüseyin ve Hasan adına, canlar için dua edin hoca efendi “derdi. Toz bulutuna koştum. Duvarı atladım. Her zaman âmin pozisyonlu işaretiyle dergâh çalışanlarına gülücükler saçan Abidin amcanın torunu henüz 4 yaşındaydı Mahir bebe.. Kerpiçlerin arasından çıkardım. Ağzından, kulaklarından kan geliyordu. Dergâh, at ahırı, kiler çalışanları kaçışıyorlardı. Birini çağırdım. Mahir bebeyi dergâh dış kapı leğenliğine götürdük. Canlıydı o anda… Nenesi Zülfikar nene toprak yığını altında kaldığını düşündüm. Dam hanesi yerle birleşmiş! (Şimdiki Belediye su deposu bölgesinden) Ağdalı konuşması ile biraz Karamanlıca Rumcası biraz Isparta ağzıyla diğer komşu zahire tüccarı (buğday) Poyroz (Poyraz) efendi “imidad” diye bağırıyordu. “Melis avradı (kadını, eşi) toprak altında, koşun kurtarın “ diyordu. Karanlık iyice çökmüştü. Çaresiz kaldık. Mevlevihane çalışanları acep nasıllardı? Dergâha döndüm. Bağrışmalar diz boyu. Mevlevihane’nin ön tarafındaki karşı komşu Rum Yorgos bağırıyordu. Yaşlı annesi de toprak damın altında kalmış! Yağmur çiseliyor. Köpekler havlıyor, Katırlar, atlar bağırıyor. Doğu, şimal, garp, cenup karanlıktı. Tek yaptığım kelimeyi şahadet getirmekti…  
Ekleme Tarihi: 18 Ağustos 2022 - Perşembe

DEPREMİN HER AN OLABİLECEĞİNİ UNUTMAYALIM

17 Ağustos 1999’ da on binlerce vatandaşımız hayatını kaybetti. Binlerce insanımız yaralanıp engelli kaldı. Deprem tarihimizin en acı felaketlerinden 17 Ağustos Marmara Depremi’nin 23. yıl dönümünü hatırlatmayı amaçlayan bir makale ile karşınızdayım.

Bu acıları Allah bir daha göstermez inşallah! “Felaket haberi veriyorsunuz “ demeyin!

Önümüzdeki zamanlarda yeni bir İstanbul depremi bekleniyor. Türkiye’mizin herhangi bir bölgesi için de… Bilim Akademisi Üyesi, Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür' den Marmara için bilimsel açıklama: ” Minimum 7.2, maksimum 7.6 büyüklüğünde deprem üretir” şeklinde açıklama geldi. Açıklamasında: "Marmara'da beklenen depremin 1999 yılından itibaren her an olmak kaydıyla 30 sene içerisinde olma olasılığını yüzde 64 olduğu bilimsel olarak açıklandı. 1999'dan bu yana 23 sene geçti, yüzde 64 olasılık 2029'a kadar olduğuna göre, biz işin son evresine geldik. Marmara'nın altındaki Kuzey Anadolu'nun bir bölümü olan fay kırıldığı takdirde minimum 7.2 büyüklüğünde deprem üretir" demekteler.

Depremler yaşamımızın gerçeği. Dışlayamayız. Depreme karşı hazırlıklı olma duygularımızı her bir dakika aklımızdan çıkarmamalıyız.. Sağ kalmanın yolu bu!. Korkarak sağ kalamayız! “Bazı yazgıların değiştirilmesi insanın elindedir” diyor İslam Bilgini İbn’ i Haldun. Isparta’ mızı kelimenin tam anlamıyla silip süpüren 1914 depremi hakkında gün yüzüne çıkmamış tarihi bilgileri siz saygıdeğer okuyucularımızla ara ara paylaşmak istiyorum, izninizle. Son Isparta (Ahi Kasap) Mevlevi Dergâhı dedesi Ali Dede efendinin hatıralarına dayalı bilgileri ilk defa sizler okumaktasınız.

1914’ün Osmanlıcasıyla Arap harfleriyle yazılmış Mevlevi Kiler Defterleri’ nden bir kısmı sizlerle birkaç bölüm halinde paylaşmak istiyorum. Bugünün Türkçesiyle okumakta olduğunuz yazımın birçok çeviri hatası olacağından affetmenizi istiyorum. Bir daha acılı depremlerin olmaması için Allah’ımıza dualarımızla arz ediyoruz.

Önemli olan yazım-tercüme yanlışlıklarından çok deprem gerçeğini bir daha anlatmaktır. 17 Ağustos Marmara ve 1914 Isparta-Burdur depremini hatırlatmaktır. Deprem acılarını hatırlatarak sağ kalabiliriz, deprem şehitlerimiz için dua etme imkânımız da olabilir diyorum.

“Eski Isparta Mevlevihane’si İskender mahallesindeydi.1877 Osmanlı-Rus savaşı (93 Harbi) günlerinde Isparta çayından gelen güçlü sel ile Mevlevihane’miz yıkıldı. 19 Can kaybettik.” (Yeni Mevlevi dergâhının şimdiki İnzibat karakolunun olduğu yerde idi)

1914 Isparta depremi aynı gün bir defa hemen gece yarısından sonra yeni günde olmak üzere bir defa daha sallandık. Neticede 2 iki büyük sarsıntı oldu iki günde..

4.Ekim.1914) Pazar gecesi saat 18.30 sıralarında, Deprem gece yarısından sonra 12.01'de meydana geldi. Evvela yerin göğün git gelinde: Cezire-i Nis mahallesinden Eğirdir Mevlevi müritlerinden Kayıkçı İsmail oğlu Uzun Mustafa, Muhtar Şerif oğlu Hasan Şerif, kayıkçı Ebubekir oğlu sülalesinden Kel Ali torunu Sarıoğlu Hüsnü, Kayıkçı Kuruoğlu Ahmed sülalesinden mürit Murtazaları henüz uğurlamıştık. Tuzlama balık getirmişler dergâha. Tuzlama, (kurma) balık çömleklerinin birisi çatlamış. Heybeye tuzlu su akmış.

Dergâh çalışanı Delilerin Durmuş’un kolundan Eğirdir’den gelen misafirlerin atının birisi ısırmış. Bu sabah erken namaz vaktinde; Sidre-Keltepe tepesi insan kanı renginde. Kaza üstüne kaza! Tanrım bu işte bir iş var demiştim. Meğer sallanacakmışız.

Biz Eğirdir’den gelen misafirleri atlarına bindirip dualarla dergâhtan henüz uğurladık. Eşraftan Kaçkın Zade Hacı Ahmet Efendi duvar arkasından at sırtında seslendiler. Ticaret Odası eski

Başkanı Arapzade, Belediye meclis üyeleri, Mutasarrıf (Vali) Nazmi Bey, hukukçu-avukat Süldürzade Nadir efendi, Kadı Çırpanlı Zade Hoca Şükrü Efendi birlikte akşam dergâha (Mevlevihane) gelip çorbayı burada içeceklerini söylediler. Isparta sancağı İdadi (lise) mektebinin ve yeni yapılmakta olan (taş) bina hastanenin yarım kısmının tamamlanması konularında konuşulacakmış. Diğer gelenlerle birlikte dualar edeceğiz diye aklımdan geçti.

İstanbul padişahlık kabinesi (Hükümet üyeleri) Kâmil Paşa Kabinesi kapatılmıştı. İttihat ve Terakki Fırkasına mensup Ağlarca Zade Mustafa Hakkı Efendi ile eski Belediye Başkanı Arapzade Mehmet Şevki Efendi seçilmişlerdi. Dergâh kileri görevlilerine (mutfak) gidip talimat verdim. Bulaşıkhaneden kadınlar topluca geldikleri gibi işlerini bitirip evlerine dönmüşler. Tellal Kasım’a seslendim. Dergâh ahırından atımı almasını eve gidip aşçı Sümen ağayı acele bir namaz vakti kadar zamanda gelmesini istedim.

Yukarıya ibadet hücreme dönmek için ilk adımımı attığımda yer göğe, gök yere geldi. Büyük âlimin (Hz. Mevlana’nın sözünü hatırladım o anda. “Bir şeyin evvelinin ahirine, ahirinin evveline dönmesi anları insan aklına geldiğinde bir musibet var demektir.”

Kafam karıştı. Kelimeyi şehadet getirdim. Yukarı çıkmadım. Mevlevihane’ nin bahçe duvarı ötesindeki dam evden toz yığını yükseliyordu. Yarı kaptanlıktı ortalık. (Şimdiki Turan o zaman Temel Mahallesi denilen bölge)

Toz kalkan evden dergâha buğur kaynatıldığında senede bir defa yaşlı rahmetli Abidin komşu evinden sağ eşi Zülfikar nene tabakla kaynamış bulgur uzatırdı. “Hz. Muhammed, Hz. Ali, Şehit Hüseyin ve Hasan adına, canlar için dua edin hoca efendi “derdi.

Toz bulutuna koştum. Duvarı atladım. Her zaman âmin pozisyonlu işaretiyle dergâh çalışanlarına gülücükler saçan Abidin amcanın torunu henüz 4 yaşındaydı Mahir bebe.. Kerpiçlerin arasından çıkardım. Ağzından, kulaklarından kan geliyordu. Dergâh, at ahırı, kiler çalışanları kaçışıyorlardı. Birini çağırdım. Mahir bebeyi dergâh dış kapı leğenliğine götürdük.

Canlıydı o anda… Nenesi Zülfikar nene toprak yığını altında kaldığını düşündüm. Dam hanesi yerle birleşmiş!

(Şimdiki Belediye su deposu bölgesinden) Ağdalı konuşması ile biraz Karamanlıca Rumcası biraz Isparta ağzıyla diğer komşu zahire tüccarı (buğday) Poyroz (Poyraz) efendi “imidad” diye bağırıyordu. “Melis avradı (kadını, eşi) toprak altında, koşun kurtarın “ diyordu.

Karanlık iyice çökmüştü. Çaresiz kaldık. Mevlevihane çalışanları acep nasıllardı? Dergâha döndüm. Bağrışmalar diz boyu. Mevlevihane’nin ön tarafındaki karşı komşu Rum Yorgos bağırıyordu. Yaşlı annesi de toprak damın altında kalmış! Yağmur çiseliyor. Köpekler havlıyor, Katırlar, atlar bağırıyor. Doğu, şimal, garp, cenup karanlıktı. Tek yaptığım kelimeyi şahadet getirmekti…

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.