MUSTAFA ŞİMŞEK
Köşe Yazarı
MUSTAFA ŞİMŞEK
 

Hayat Bir Avuç Toprak

Yaşlı bir adam, köyün kıyısındaki küçük tepenin yamacına oturmuş, elindeki kürekle toprağı eşeliyordu. Gün batımının kızıl ışıkları, yüzündeki derin çizgileri daha belirgin hale getiriyor, gökyüzü, sanki onun sessizliğine ortak oluyormuş gibi tüm renklerini tepenin üzerine bırakıyordu. Her gün buraya gelir, avuçlarına aldığı bir avuç toprağı usulca koklar ve uzun uzun gökyüzüne bakardı. Köyde kimse, bu garip alışkanlığını tam olarak anlamazdı. Ama çocuklar, yaşlı adamı görür görmez yanına koşar, onun etrafında şakalaşırlardı. “Dede, neden her gün buraya gelip toprağı kokluyorsun?” diye sorardı çocuklardan biri, merak dolu gözlerle. Adam, elindeki toprağı ufalar, yere doğru dökerdi. “Bu, yaşamın kokusu,” derdi. Ama bu cevap çocukları tatmin etmezdi. Onlar koşarak uzaklaşır, yaşlı adam tekrar sessizliğine gömülürdü. O gün, çocuklardan biri, diğerlerinden daha cesur çıktı. “Ama dede,” dedi küçük İsmail, “toprağın kokusunu her yerde alabiliriz. Neden hep buraya geliyorsun?” Adam, İsmail’e uzun uzun baktı. Sonra ilk defa konuştu: “Çünkü burası, geçmişimle buluştuğum yer.” İsmail bir şey anlamadı, ama yaşlı adam bir hikâyeye başlıyormuş gibi göründü. Küreğini yere sapladı, derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti. “Bir zamanlar, bu tepede büyük bir ev vardı. O ev, benim çocukluğumun, gençliğimin, hayallerimin yuvasıydı. Ama o günlerde bunu hiç fark etmedim. Hep daha fazlasını istedim. Daha büyük bir ev, daha çok toprak, daha çok servet… Bir avuç toprağın peşinde bir ömür harcadım.” İsmail merakla dinliyordu. Adam, gökyüzüne doğru baktı. “Oysa, hayatta her şey o kadar kısa ki, toprağın bile insanı beklemeye sabrı yok. Baharı beklerken dalları kırılan bir ağaç gibi geçti gençliğim. Hep ‘yarın yaparım’ dedim. Ama ne oldu biliyor musun, çocuk? O yarınlar hiçbir zaman gelmedi.” Adamın gözleri nemlenmişti. Güneş batmaya yaklaştıkça sesindeki derinlik daha da artıyordu. “Bir gün, her şeyimi kaybettim. O büyük ev yandı, kalan toprakları da satmak zorunda kaldım. O zaman anladım, insan ne kadar sahip olursa olsun, sonunda eline kalan yalnızca bir avuç topraktır. Ama en acısı, bu gerçeği öğrenmek için o kadar çok şey kaybetmek zorunda kalmam.” İsmail, sessizce oturduğu yerde düşünüyordu. “Ama dede,” dedi sonunda, “şimdi de bir avuç toprakla yetiniyorsun, değil mi?” Adam gülümsedi. Bu, çocukların nadiren gördüğü bir tebessümdü. “Evet,” dedi, “şimdi bir avuç toprak bana yetiyor. Ama bu sefer onu seviyorum, ona minnettarım. Çünkü hayat, aslında topraktan daha fazlasıdır. Yaşadığın her gün, nefes aldığın her an bir armağandır. Ama biz insanlar, bunu anlamak için hep bir şeylerin elimizden gitmesini bekleriz.” O sırada, güneş tamamen kaybolmuş, gökyüzü kararmıştı. Çocuklar, yaşlı adamın etrafında sessizce oturmuş, hiç kıpırdamadan yıldızlara bakıyordu. Yaşlı adam, avucundaki toprağı yere serpiştirdi ve son sözlerini söyledi: “Unutma, çocuk, dalında açmayan çiçekler, bir gün toprağa düşer. Ama sen, cesaret edip çiçeğini açtırabilirsen, o zaman yalnızca bir avuç toprak değil, tüm gökyüzü senin olur.” Çocuklar, o gün yaşlı adamın hikâyesinden bir şeyler öğrenmişlerdi. Ama en çok İsmail etkilenmişti. Her gün ertesi sabaha bıraktığı oyunlarını ve hayallerini, o günden sonra ertelememeye karar verdi. Ve yaşlı adam, ertesi sabah yine o tepeye çıktı. Ama bu sefer yalnız değildi. İsmail, elinde bir çiçek fidanıyla yanına geldi. Fidanı toprağa diktiler. Ve adam, İsmail’e döndü, “Hayat bu işte, çocuk. Geç kalmadan bir şeyleri yeşertmek.” O gün tepede iki şey yeniden doğmuştu: Bir fidan ve bir umut.                                                                                                                                                                                                     Mustafa ŞİMŞEK   
Ekleme Tarihi: 07 Ocak 2025 - Salı

Hayat Bir Avuç Toprak

Yaşlı bir adam, köyün kıyısındaki küçük tepenin yamacına oturmuş, elindeki kürekle toprağı eşeliyordu. Gün batımının kızıl ışıkları, yüzündeki derin çizgileri daha belirgin hale getiriyor, gökyüzü, sanki onun sessizliğine ortak oluyormuş gibi tüm renklerini tepenin üzerine bırakıyordu. Her gün buraya gelir, avuçlarına aldığı bir avuç toprağı usulca koklar ve uzun uzun gökyüzüne bakardı. Köyde kimse, bu garip alışkanlığını tam olarak anlamazdı. Ama çocuklar, yaşlı adamı görür görmez yanına koşar, onun etrafında şakalaşırlardı.

“Dede, neden her gün buraya gelip toprağı kokluyorsun?” diye sorardı çocuklardan biri, merak dolu gözlerle. Adam, elindeki toprağı ufalar, yere doğru dökerdi. “Bu, yaşamın kokusu,” derdi. Ama bu cevap çocukları tatmin etmezdi. Onlar koşarak uzaklaşır, yaşlı adam tekrar sessizliğine gömülürdü.

O gün, çocuklardan biri, diğerlerinden daha cesur çıktı. “Ama dede,” dedi küçük İsmail, “toprağın kokusunu her yerde alabiliriz. Neden hep buraya geliyorsun?” Adam, İsmail’e uzun uzun baktı. Sonra ilk defa konuştu:

“Çünkü burası, geçmişimle buluştuğum yer.”

İsmail bir şey anlamadı, ama yaşlı adam bir hikâyeye başlıyormuş gibi göründü. Küreğini yere sapladı, derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti.

“Bir zamanlar, bu tepede büyük bir ev vardı. O ev, benim çocukluğumun, gençliğimin, hayallerimin yuvasıydı. Ama o günlerde bunu hiç fark etmedim. Hep daha fazlasını istedim. Daha büyük bir ev, daha çok toprak, daha çok servet… Bir avuç toprağın peşinde bir ömür harcadım.”

İsmail merakla dinliyordu. Adam, gökyüzüne doğru baktı. “Oysa, hayatta her şey o kadar kısa ki, toprağın bile insanı beklemeye sabrı yok. Baharı beklerken dalları kırılan bir ağaç gibi geçti gençliğim. Hep ‘yarın yaparım’ dedim. Ama ne oldu biliyor musun, çocuk? O yarınlar hiçbir zaman gelmedi.”

Adamın gözleri nemlenmişti. Güneş batmaya yaklaştıkça sesindeki derinlik daha da artıyordu. “Bir gün, her şeyimi kaybettim. O büyük ev yandı, kalan toprakları da satmak zorunda kaldım. O zaman anladım, insan ne kadar sahip olursa olsun, sonunda eline kalan yalnızca bir avuç topraktır. Ama en acısı, bu gerçeği öğrenmek için o kadar çok şey kaybetmek zorunda kalmam.”

İsmail, sessizce oturduğu yerde düşünüyordu. “Ama dede,” dedi sonunda, “şimdi de bir avuç toprakla yetiniyorsun, değil mi?”

Adam gülümsedi. Bu, çocukların nadiren gördüğü bir tebessümdü. “Evet,” dedi, “şimdi bir avuç toprak bana yetiyor. Ama bu sefer onu seviyorum, ona minnettarım. Çünkü hayat, aslında topraktan daha fazlasıdır. Yaşadığın her gün, nefes aldığın her an bir armağandır. Ama biz insanlar, bunu anlamak için hep bir şeylerin elimizden gitmesini bekleriz.”

O sırada, güneş tamamen kaybolmuş, gökyüzü kararmıştı. Çocuklar, yaşlı adamın etrafında sessizce oturmuş, hiç kıpırdamadan yıldızlara bakıyordu. Yaşlı adam, avucundaki toprağı yere serpiştirdi ve son sözlerini söyledi:

“Unutma, çocuk, dalında açmayan çiçekler, bir gün toprağa düşer. Ama sen, cesaret edip çiçeğini açtırabilirsen, o zaman yalnızca bir avuç toprak değil, tüm gökyüzü senin olur.”

Çocuklar, o gün yaşlı adamın hikâyesinden bir şeyler öğrenmişlerdi. Ama en çok İsmail etkilenmişti. Her gün ertesi sabaha bıraktığı oyunlarını ve hayallerini, o günden sonra ertelememeye karar verdi.

Ve yaşlı adam, ertesi sabah yine o tepeye çıktı. Ama bu sefer yalnız değildi. İsmail, elinde bir çiçek fidanıyla yanına geldi. Fidanı toprağa diktiler. Ve adam, İsmail’e döndü, “Hayat bu işte, çocuk. Geç kalmadan bir şeyleri yeşertmek.”

O gün tepede iki şey yeniden doğmuştu: Bir fidan ve bir umut.

                                                                                                                                                                                                    Mustafa ŞİMŞEK 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Recep Yiğit
(07.01.2025 18:35 - #261)
Elimizdekiler ve kaybettiklerimiz... Geriye dönüp baktığımızda kaybettiklerimizin kıymetini daha iyi anlarken geleceği yeniden kurgulamak gerekiyor. Yazar bunu umut'la ifade etmiş ve öyküyü güzel bir sona bağlamış. Kutlarım.
Mustafa ŞİMŞEK Değerli Hocam yorumunuz için teşekkür ederim. Geçmişin kayıplarını fark ederken geleceği umutla şekillendirme düşüncenizi çok anlamlı buldum. Bu öykünün sizde böyle bir iz bırakması beni çok mutlu etti. Takdiriniz için ayrıca teşekkür ederim!"
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.