Ataları Iran’ dan 1708’ lerde Şah’ın zulmünden Isparta’ya yerleşmişler. Ermenilerin ağız (Lehçe) söyleşişlerine göre: Müslüm yerine “Muslum” Hüsnü yerine ”Husnu” amca yerine “Emice” diye seslenirlerdi oturdukları Isparta Acemler mahallesinde.
Ispartalıların dillerinde söyleyemedikleri Ermeni kelimesi yerine “Acem” dedikleri Ermeni Ispartalılarındandır. Isparta Acemler mahallesinde oturan Ermeni komşuları, akrabaları kendisine “Muslum Husnu Age” (Müslüman Hüsnü Ağa) yerli Ispartalılar ise Müslüm ağa (Müslümanlığı seçen anlamında) diye adlandırırlardı.
Acem Hüsnü ağanın birkaç mesleğinden birisi ayakkabı, çarık, yemeni, çizme, çedik tamirciliğidir. Gençliğindeki mesleği ise daha bir ilginçlik taşır. Isparta sancağının bağlı olduğu babasıyla birlikte eyalet merkezi Konya’ya gider. Önce Hz. Mevlana türbesini ziyaret eder. Dua eder. Şahit olanlar ise Müslüm Hüsnü ağanın hem Hristiyanlık hem Müslümanlık dualarını bir arada söylediğini anlatırlar. Dualarını sesli olarak söylenmesi Acem cemaatinin bir geleneğidir.
Konya’ gidip gelmesi üç haftalarını alırdı. Daha çok bu ticari yolculuğunu yaz mevsiminde yapardı. Emre mahalleli fırıncı Rum Aristi ağanın işçilerinden Fas’ tan köle olarak Isparta’ya getirilmiş köle işçilerden Mercan’ı yanına alır, Konya yolculuğunu öyle yapardı. Toplam dokuz on katırla bu yolculuğa çıkardı Müslim Hüsnü ağa. Isparta da bulunan kireç, tuğla, kiremit imalathaneleri (ocaklarında) için Konya Sille bölgesinden Sille Taşı getirirdi. İmalathaneler her yıl ocak taşlarını yenilemek zorundaydılar. Fırın taşlarını bunlar için taşırdı. Söz konusu ocak fırınları çalıştıranlar Barla, Uluborlu Rumlarıydı. Kıl çuvallara sarılmış taş kayraklar ağırdı ama Acem ağanın Dere Mahallesi Osmanlı ordusu için eğitimli at-katır yetiştirilen Mutasarrıflık (Valilik) ahırlarında eğitilen katırları oradan kiralardı. Onun için Müslüm Hüsnü ağanın katırları “bana mısın” demezdi. Başka Acem Ermenileri, Isparta Rumları aynı işi yaparlardı.
Müslim Hüsnü Ağa’nın Diğer Mesleğine Gelince
Ağa’nın diğer mesleği “babba” ayakkabı (ayakkabıyı Ermeniler babba derlerdi) tamirciliği yani günümüzdeki adı ayakkabı tamirciliği idi. Çarık, yemeni, çedik, çizme ve diğer zamanın ayağa giyilen deriden pabuçların ömrünü uzatırdı. Yılın belli aylarında seyyar ayakkabı tamirciliği için Müslüman Hüsnü’ Ağayı Sav ve Kuleönü’ ne eşi Bogos Kadın, Kızı Suzik (Suzan), oğlu küçük Alica Tufan’la birlikte gider. Köylülerin ayakkabılarının tamiri veya yeni elle dikimini yapardı.
En az üç hafta kadar bu iki köyümüzde kalır. Daha da önemlisi diğer köylere neden gitmezdi. Bunu Isparta Ahi kasap Mevlevi Dergâhı Kiler defterlerinde şöyle not düşülmüş. Acem Hüsnü ağa esasında Ermeni asıllı. Müslümanlığa karşı küçük yaşta babası ile birlikte ilgileri vardır.
Konya’ya ticaret için defalarca gidip gelirken uğradıkları Hz. Mevlana makamına uğradıkları zaman Müslümanlığa merakları iyice kabarır.
Isparta Sancağı merkez köylerinden Kuleönü ve Sav köylüleri söz konusu ailenin ilgisini çekmiş. Eşi, kızı hatta küçük oğlu da bu iki köyü sevmiş. “Her iki köyümüzde geleneksel hafızların çokluğu Acem ustayı, hatununu etkilemiş olmalı” diye Mevlevi günlüklerinde not düşülmüş. Müslim Hüsnü ağa ve ailesi Sav köyünde her yıl olduğu gibi mevsimlik ve gezici ayakkabı tamiri için geldiklerinde Dalboyunoğlu mahalle mektebi misafirhanesinde kalırlar. Ağa, kendisi çarık, yemeni, çedik, çizme ölçüleri alır. El dikim marifetiyle dokuz-on yaşlarındaki oğlu Alice ile birlikte köylülerin tamirat veya yeniden el yapımı deriden ayakkabılarını diker, teslim eder. Eşi Bogos Kadın, Kızı Suzik (Suzan) ile birlikte Sav veya Kuleönü köylerinin hangisinde bulunuyorlarsa durum değişmez. Köylülerin hasat mevsiminde ailelere yardımcı olurlar. Bogos hanım ve kızının el becerisi marifetleri köylülerce imreni ile beğenilmektedir.
Gerek Sav gerekse Kuleönü köyleri çok sulaktır. Bol meyve ve sebze yetiştirilmekte.
Dağ, ova dizileriyle, ormanları, vadileri ve tarlalarıyla, sulak doğası, verimli iklimiyle geniş bir coğrafyayı kapsamaktadır. İki köyün de insanlarının çok çalışkan dini ve ahlaki yönden de örnek iki köyümüzdür. Burada bol ve çok çeşitli ürünler yetişir. Bunlara yerlilerin neşeli, yaratıcı kişilik yapısı da eklenince kendine has bir mutfak kültürü ortaya çıkmıştır.
Sebzelerin yanı sıra: Sav ve Kuleönü’ nde (Kaleönü) Ağustos içinde soğanlar, sonunda patatesler topraktan çıkarılır. Güneşte rutubeti alınıp kurutulduktan sonra kilerlere alınır.
Sav köylülerine yardım eden Müslim Hüsnü Ağa’nın eşi Bogos Kadın, Kızı Suzik (Suzan) Ağustos’un son üç haftası içinde soğanları, sonunda patatesler topraktan çıkartırlar. Güneşte bekletirler. Tam nemlenmelerinin gittiğini fark edildiğini anlamada çok marifetlidir Bogos kadın.
Soğan ve patateslerin güneşte rutubetini almada maharetli olan Bogos kadının marifetli halinden dolayı köylülerce sevilir. Sav kadınlarının tarlada ve bahçelerinde işlerini yaparlarken İslami duaları seslendirişleri, hilesiz çalışkanlıklarına hayran kalan Bogos kadın yavaş yavaş eşi gibi Müslümanlığa merak salar. Kızı Suzik’ te de (Suzan) aynı özenti söz konusudur.
Isparta Acemi Hüsnü Amca Müslümanlığı Seçer
Osmanlı’nın1902’li yıllarında. Eylül başlarına kadar Sav da kalan Acem ailesi: Kavun, karpuz bostanları bozulmasında yardımcı olurlar. Kışa dayanacak (hevenk) kavun, karpuz ve keleklerin seçilmesinde de ustadırlar. Acem ailesi köylülerin gönlüne göre işlerini yaparak Isparta merkezine dönerler. Sav köylülerinin canı gönülden inançlarına bağlılıkları bu aileyi çok etkiler. Isparta’ya dönüşlerinde çalışmalarının karşılığında ceviz, vişne, kiraz, erik, değirme elma kurusu, kuru üzüm, badem gibi kurtulmuş meyveleri verilir.
Babbacı Ağa Cuma günleri Osmanlı bölgelerinde iş yapılmadığı için kendisini ibadete verir. O gün köylülerle birlikte camiye, birkaç saati bulacak yani iki namaz vakti zaman içinde dini sohbetleri dinler. Hayran kalır. Ayrıca: Kızı, eşi de aynı şekilde Sav bayanlarının Cuma günleri toplandıkları Dalboyunoğlu Camii bitişiğindeki kadınlar bölümünde toplanırlar, kızıyla birlikte dini sohbetleri izlerler. Acem ailesi misafir kaldıkları üç dört hafta süresince: Dalboyunoğlu yaren, sohbet odasına Sav köylülerin çıkarsız yemek taşımaları bir başka hayranlıktır.
Günün birinde nasıl Müslüman oldun diye soranlara Acem ağa şu cevabı verir. 1880 tevellütlüyüm. (Doğumlu). Sav köyünde ben ve çocuklarım şeref, onur, saygı gördüler. Ben ve çocuklarım dini İslam’dan çok etkilendik. Bizlere Sav’ da kaldığımız zaman içinde dualarla yemek getiren ailelere hayran kaldık. Bunun adı Hz. Muhammed dini, inancı dedik, bağlandık
ailecek! Allah’a çok şükür Din-i İslamla bu köyde tanıştık. Sav’dan şu aileler Müslim olmada çok yardımcı oldular. Bu ailelerden: Hacıivazoğlu, Külahçı küçük Mehmed, Simbıyıkoğlu uzun Osman, güleç Dedeoğlu Akhüseyin, ciddi duruşlu Tulumoğlu Hafız Süleyman, yardımsever Saraçoğlu Faik, eli açık Cevecoğlu Kadir, hal-hatırcı İpekçi Hacı Kasım ağa, konuşkan Dindin Kara Mustafalar sülalesindeki insanları hiç unutamayız. Eşleri, çocukları bizlere kardeş oldular.
Isparta Mevlevi Dergâhı Kiler defterinde yazılmış şekliyle söz konusu ayakkabı ustası Acem Müslim Hüsnü Ağa ve çocukları Osmanlı’nın 1917 göç fermanına (Tehcir kanunu ) göre İslamı kendi istekleriyle seçtikleri için Isparta’dan ayrılmazlar. Onurlu Türk ve Müslüman adıyla Isparta ahalisinden birisi olurlar. Bu şekilde yedi-on bir ailenin Müslümanlıkla tanışıp Isparta da kaldıklarını yazılıdır Mevlana Dergâhı günlüklerinde.
1905'te Konya'da faaliyet gösteren Katolik misyonerlerle birlikte Konya Orthodoksia Derneği üyeleri ve Konya papazı Stepanos bu durumu duyarlar. Isparta’ya gelirler. Müslim Hüsnü ağayı bulup ziyaret ederler. Kararından vazgeçmesini önerirler. Ağa kararını vermiştir. Sav köylülerinin kendisine ve ailesine bu denli sıcak davranmaları işi çözmüştür, noktalamıştır!
Din-i İslam için: Kelimeyi şehadet getirmiştir