Bayram AYGÜN
Köşe Yazarı
Bayram AYGÜN
 

SAV KARYE’ Lİ TULUMCU KADI EFENDİ

Günümüzde kulaklarımızı çınlatıp kardeşliğimizi güçlendiren söz: ”Şifam Olsun” sözü Sav kasabalı din hukuku âlimi, bitkiyle şifa yöntemlerini öğreten, şakalarıyla Osmanlı sarayını bilhassa padişah 111.MAhmed’ i güldüren insandan, bizim insanımızdan bahsedeceğim. Nurlar içinde yatsın! Savtı adı verilen Türkmen halkın Orta Asya’dan Anadolu’ya göç etmeyen akrabalarının da olduğunu öğreniyoruz. Oğuz Türkmen soyundan Dağhan boyundan Salvur (Sav) Savtek veya Savtı adı verilen oymak kökeninden geldiklerini söylüyoruz. Söz konusu oymak halkının inançlarına düşkün, Şaman kültürüne yakın oldukları şeklinde (İslamiyet’ten önce) Naci Kum adlı bir Ispartalı kültürel tarih yazarının Ün dergisindeki araştırmalarından öğreniyoruz. Naci Kum’ un Tarih ve Etnoloji adlı mahallesi. Ün Dergisi tütün eki Mart Nisan Mayıs 1941 Cilt 7, Isparta Halkevi Mecmuası İstanbul’ da Tulumcu kadı, Bağdat’ta Kadı Zibale, Siyah üzümcü kadı Şifa veren kadı), Halep Osmanlı vilayetlerinde Üzümcü kadı, Osmanlı sarayında Muzip (şakacı) kadı olarak bilinen Sav doğumlu, din hukuk alanında isim yapmış. Az önce “Zibale” ismi geçti. Bu konuda kısa açıklama yapmalıyım. Zibale karıncanın ağzında taşıdığı yiyeceği, nasibi anlamındadır. Ama Sav kasabalı hemşerimiz din hukuku âlimin, kadı Müderris (Prof.) Tulumcu Hasan Efendi bir çocuğunu yanında kadılık yaptığı Bağdat’ a götürür. Bir oğlu Anadolu’ya, İstanbul’a gelmez orda kalır. Günümüzde izini buldum. Doğduğu yere Sav’a, kısa süreli hafızlık yaptığı Uluborlu’ya gelir. Osmanlı vilayet merkezi Bağdat’a dönerken yanında yardımcıları vasıtasıyla eşyalarının yer aldığı kervana (deve kervanı) Sav üzümü dolu çuvalı alır. Bağdat’ta bir dini tören sırasında üzümleri dağıtır. Ama kalabalık çoktur. Kadı efendinin elinden birkaç tane üzüm almak, yemek Bağdat halkı için bir hayır dua, işlerinin daha iyi gideceği anlamındadır. Sav kasabalı kadı Tulumcu Hasan Efendi dini törene gelirken yanında getirdiği üzümlerin kalabalığa yetmeyeceğini düşünür. Ve beşer, altışar tane ile kendi eliyle besmele çekerek üzümleri dini törende bulunan insanlara dağıtır. Sav kasabalı Tulumcu veya Tulum Hasan efendinin adı Bağdat’ta Zibale kadı Efendi olarak kalır. Yani dini törende kadı efendinin karıncanın götürdüğü yiyecek kadar üzüm dağıttığı için anlamında. Tulum veya Tulumcı lakaplı veya soy isimli Sav kasabamızda çok okuyan bir sülalenin olduğunu Müderris Hasan Efendi’ nin bu sülale ile akraba olduklarını iddia etmekteyim, düşünmekteyim. Tulumcu veya Tulum Kadı Müderris (Profesör) Hasan efendinin günümüzde Bağdat’ ta oradaki oğlunun torunları mevcut olup Bağdat konsolosluğundan öğrendiğime göre söz konusu Sav’ lı Müderris Kadı Hasan efendinin 28. Göbekten torunlarının üzüm suyu şerbeti ile satış yapan HACI ZİBALE mağazalarının olduğunu öğrendim. Bir zamanlar Osmanlı’nın Bağdat valisi Halil Paşa’ nın adına verilmiş caddede söz konusu Sav’ lı Müderris Hasan Efendi’nin akrabalarının olduğu üzüm şerbet dükkânın bu caddede halen işler halde olduğu bilgisini edindim. Müderris kadı Tulum Hasan efendinin bitliklerle ilgili “Şifam Olsun” adlı kitap yazdığını söylemiştim. (Günümüz ismiyle kitabın adını söylüyorum) kitap yazan bir Sav’ lı çok okuyan hemşerimizi biraz daha tanıtayım. Günümüzde “şifam olsun” adlı bitki tedavisi ile ilgili yazdığı kitabının ismi günümüzde kulaklarımızda kaldığını biliyorsunuz. “Şifam olsun “deyimi artık insanlarla iletişim, kardeşlik kurmada bir saygı, bağlanma daha da dua edilmiş bir fikri vermekte. “Şifam olsun “sözünün bir Sav kasabalı Din Hukuku Âlimi, bitkilerle tedavi yöntemlerini gösteren, şakalarıyla yaşadığı dönemde bir Isparta Sav kasabalı Kadı Hasan Efendi’ nin yaşam öyküsünü kısaca bahsedeceğim, Osmanlı sarayını güldüren Tulumcu veya Tulum, Üzümcü Kadı efendi hocadan bahsediyorum. Esasen Sav köylü (Sav Kasabalı) Mollamahmutoğlu Mustafalar sülalesinden. Sonradan söz konusu sülalenin büyüyerek Tulum veya Tulumcu adlı kolunun olduğunu söyleyebilirim. Yine Üzüm veya Üzümcü soyadı sülalelerinde Hasan Efendi ile akraba olduklarını düşünüyorum. Diğer Sav kasabalı insanlarımız gibi söz konusu sülaleni ailesinin de araştırmalarıma göre: Oğuz Türkmen soyundan Dağhan boyundan Salvur (Sav) Savtek veya Savtı duası yapanlar lakaplı Türk oymak kökeninden geldikleri iddiasındayım. Söz konusu oymak halkının Sav halkından bir kısmının Anadolu’ya göç etmedikleri, bir kısımının ise Anadolu’ya Sav köyüne, Kayseri Develi bölgesine göç edip yurt, vatan belledikleri şeklinde Naci Kum adlı bir Ispartalı kültürel tarih yazarının anlattıklarıdır. Ün dergisindeki araştırmalarının olduğunu öğreniyoruz. (Naci Kum’ un Tarih ve Etnoloji adlı makalesi. Ün Dergisi mart Nisan Mayıs 1941 Cid7 ve eki. Isparta halkevi Mecmuası.) Kadı Müderris Tulum Hasan Efendi aynı zamanda diğer Sav’ lı insanlarımız gibi nüktedan, Sav şeklindeki konuşma tarzıyla döneminde tüm insanların sevgi ve saygısını kazandırmıştır. Sadece incili Çavuş değil; İncili Çavuştan başka Tulumcu Kadı Hasan efendi, Sincap baba lakaplı Pir Mehmed Ağa, Hafız Mehmed Efendi, 1864’ lerde yaşamış nüktedan Dedeoğlu uzun Mustafa’yı örnek verebiliriz. Hepsi sav köyünden çıkmış şakacı, âlim insanlarımızdır. Bir zamanlar henüz yirmi yaşlarında AYASOFYA CAMİSİ’ si Müderrisliğinde bulunmuş. Tulumcu Hasan Efendi Sav karyesinden (Köy) Mollamahmutoğlu Mustafalar sülalesindendir. 8 yaşında hafız olur. Bir davet üzerine Uluborlu’ya gider. Bülbül camisinde hafız olarak bir müddet kalır. Uluborlu’ya İstanbul Uluborlu’ya işlenmemiş bakır getiren tüccar vardır. Uluborlu’ lu Rum demirci sanatkârlara işletip İstanbul’a götürür. Müslüman olmuş bir Rum’ dur. Sesini ve Kur’an okuyuşunu çok beğendiğinden Sav’lı Hasan Hafız’ı İstanbul’ a tahsil için götürür. Çeşitli medreselerde erken yaşta sivrilir. Parlak, atak dini görüşleri idarecilerce çok beğenilir. 19 Yaşında müderrisliğe (Prof.) yükselir. 1582-de 40 akçe karşılığında Molla Gürani medresesine müderris profesör olur. Kılıç Ali paşa ve Ayasofya camisinin. Genç yaşında müderrisi olur. Padişah divan üyelerinin ittifakla aldığı kararla: İstanbul, Kudüs, Bağdat, Bursa, Halep kadılıklarında bulunur. 41 Yaşında emekli olur. İlmi kitap yazmaya başlar. Özellikle İmamı Azam’ ın eserlerinin 1592’li yıllarda da okunup anlaşılması için büyük çaba gösterir. Kazancından bir bölümünü doğduğu yer olan Sav’a gönderir. Sav’da Isparta’ lı Rum tüccarlara ait, Sav sınırlarında bulunan tarlaları satın aldırtır. Sav Köy ağasının denetimine verir. Gelirlerin Sav’da dini okullara ve döneminde asri (yeni) anlamda eğitim yapan okullara harcanmasını ister. İstanbul’a Osmanlı Sarayı görevlilerinde çağrılır. 90 Yaşında bir müddet sonra ölür. İstanbul Yenikapı semtinde, Mevlana camisi avlusunda gömülüdür.1645. Padişah Sultan İbrahim dönemi. Sultan İbrahim vesveseli korkak görünüşlü bir padişahtır. Sav’lı Kadı Müderris Tulum Hasan Efendi ‘yi Sultan İbrahim sık sık Saray’a çağırtır, sohbet ederdi. Padişah Sultan İbrahim hasta yatağında “Tulum Hasan Hoca’yı çağırın bir de beni o okusun “dediği şeklinde kayıtlara rastlamaktayız. Ispartalı yaşayan tarih yazarlarından Hikmet Turhan Dağlıoğlu eserinden. Ün dergisi: Şubat 1941 sayı 83 cilt 7, (tütün, ziraat eki) kısım. Sav kasabalı Müderris Hasan Efendi yaşadığı dönemde dört Osmanlı padişahı geçirmiş. Hepsiyle de sohbet etme imkânı verilmiş. İstanbul’da At meydanında, dikili taş civarında Pargalı İbrahim paşa konağına bir yemek davetine çağrılır. Padişah 3. Mehmed III. 13. Osmanlı padişahı ve 92. İslam halifesidir, hatırlatmak istiyorum. Çağrıldığı İbrahim paşa sarayında padişah 3. Ahmet’ in moralinin düşük olduğunu görür. Sav’lı Hasan Efendine yaptıysa Padişah’ın tebessüm hatlarını düzetemez. Ellerini saray bahçesinde bulunan çeşmede yıkama bahanesiyle dışarı çıkan Kadı Tulum Hasan Efendi katrana bezenmiş bir tulum giyerek padişahın bulunduğu kabul odasına gelir. Şunu da hatırlatalım. Topkapı sarayında padişah ve yakınlarının cenazeleri yıkanırken, ölü yıkayıcıları tulum adı verilen bir nişasta ile yıkanmış bir TULUM giysi giyerlermiş. Zaman zaman padişah akrabası insanların yıkanışını dualarla izlermiş. Tulum giyip cenaze yıkayanları tebessümle bakarmış. Bu bakışını da gizlemezmiş. Bunu bilen sav 2lı din hukuku müderrisi hasan efendi katrana bezenmiş tulumla padişah 3.Mehmed ‘in yüzü asık suratlılıktan tebessüme dönüşür. Bundan dolayı Sav’lı Müderris hasan efendinin Osmanlı sarayındaki lakabı Tulum Hoca’dır. Okumakta olduğunuz makaleler gerçek tarih anlayışına göre değil, dünya üniversitelerinin, akademik çevrelerin adlandırdıkları: “Somut Olmayan Kültür Mirasları, Yaşayan Tarih, Sözlü Tarih, Konuşulan Tarih” anlayışına uygun yazılmıştır. Bilimsel tarih değildir. Sözlü anlatıların yazıya geçirilmiş, araştırmaya dayalı makalelerdir. Bu makale bir halk folkloru biçiminde (halk bilimi) bir yazıdır.  
Ekleme Tarihi: 18 Mart 2022 - Cuma

SAV KARYE’ Lİ TULUMCU KADI EFENDİ

Günümüzde kulaklarımızı çınlatıp kardeşliğimizi güçlendiren söz: ”Şifam Olsun” sözü Sav kasabalı din hukuku âlimi, bitkiyle şifa yöntemlerini öğreten, şakalarıyla Osmanlı sarayını bilhassa padişah 111.MAhmed’ i güldüren insandan, bizim insanımızdan bahsedeceğim. Nurlar içinde yatsın!

Savtı adı verilen Türkmen halkın Orta Asya’dan Anadolu’ya göç etmeyen akrabalarının da olduğunu öğreniyoruz. Oğuz Türkmen soyundan Dağhan boyundan Salvur (Sav) Savtek veya Savtı adı verilen oymak kökeninden geldiklerini söylüyoruz. Söz konusu oymak halkının inançlarına düşkün, Şaman kültürüne yakın oldukları şeklinde (İslamiyet’ten önce) Naci Kum adlı bir Ispartalı kültürel tarih yazarının Ün dergisindeki araştırmalarından öğreniyoruz. Naci Kum’ un Tarih ve Etnoloji adlı mahallesi. Ün Dergisi tütün eki Mart Nisan Mayıs 1941 Cilt 7, Isparta Halkevi Mecmuası

İstanbul’ da Tulumcu kadı, Bağdat’ta Kadı Zibale, Siyah üzümcü kadı Şifa veren kadı), Halep Osmanlı vilayetlerinde Üzümcü kadı, Osmanlı sarayında Muzip (şakacı) kadı olarak bilinen Sav doğumlu, din hukuk alanında isim yapmış.

Az önce “Zibale” ismi geçti. Bu konuda kısa açıklama yapmalıyım. Zibale karıncanın ağzında taşıdığı yiyeceği, nasibi anlamındadır. Ama Sav kasabalı hemşerimiz din hukuku âlimin, kadı Müderris (Prof.) Tulumcu Hasan Efendi bir çocuğunu yanında kadılık yaptığı Bağdat’ a götürür. Bir oğlu Anadolu’ya, İstanbul’a gelmez orda kalır. Günümüzde izini buldum.

Doğduğu yere Sav’a, kısa süreli hafızlık yaptığı Uluborlu’ya gelir. Osmanlı vilayet merkezi Bağdat’a dönerken yanında yardımcıları vasıtasıyla eşyalarının yer aldığı kervana (deve kervanı) Sav üzümü dolu çuvalı alır. Bağdat’ta bir dini tören sırasında üzümleri dağıtır. Ama kalabalık çoktur. Kadı efendinin elinden birkaç tane üzüm almak, yemek Bağdat halkı için bir hayır dua, işlerinin daha iyi gideceği anlamındadır.

Sav kasabalı kadı Tulumcu Hasan Efendi dini törene gelirken yanında getirdiği üzümlerin kalabalığa yetmeyeceğini düşünür. Ve beşer, altışar tane ile kendi eliyle besmele çekerek üzümleri dini törende bulunan insanlara dağıtır. Sav kasabalı Tulumcu veya Tulum Hasan efendinin adı Bağdat’ta Zibale kadı Efendi olarak kalır. Yani dini törende kadı efendinin karıncanın götürdüğü yiyecek kadar üzüm dağıttığı için anlamında. Tulum veya Tulumcı lakaplı veya soy isimli Sav kasabamızda çok okuyan bir sülalenin olduğunu Müderris Hasan Efendi’ nin bu sülale ile akraba olduklarını iddia etmekteyim, düşünmekteyim.

Tulumcu veya Tulum Kadı Müderris (Profesör) Hasan efendinin günümüzde Bağdat’ ta oradaki oğlunun torunları mevcut olup Bağdat konsolosluğundan öğrendiğime göre söz konusu Sav’ lı Müderris Kadı Hasan efendinin 28. Göbekten torunlarının üzüm suyu şerbeti ile satış yapan HACI ZİBALE mağazalarının olduğunu öğrendim. Bir zamanlar Osmanlı’nın Bağdat valisi Halil Paşa’ nın adına verilmiş caddede söz konusu Sav’ lı Müderris Hasan Efendi’nin akrabalarının olduğu üzüm şerbet dükkânın bu caddede halen işler halde olduğu bilgisini edindim.

Müderris kadı Tulum Hasan efendinin bitliklerle ilgili “Şifam Olsun” adlı kitap yazdığını söylemiştim. (Günümüz ismiyle kitabın adını söylüyorum) kitap yazan bir Sav’ lı çok okuyan hemşerimizi biraz daha tanıtayım. Günümüzde “şifam olsun” adlı bitki tedavisi ile ilgili yazdığı kitabının ismi günümüzde kulaklarımızda kaldığını biliyorsunuz.

“Şifam olsun “deyimi artık insanlarla iletişim, kardeşlik kurmada bir saygı, bağlanma daha da dua edilmiş bir fikri vermekte. “Şifam olsun “sözünün bir Sav kasabalı Din Hukuku Âlimi, bitkilerle tedavi yöntemlerini gösteren, şakalarıyla yaşadığı dönemde bir Isparta Sav kasabalı Kadı Hasan Efendi’ nin yaşam öyküsünü kısaca bahsedeceğim, Osmanlı sarayını güldüren Tulumcu veya Tulum, Üzümcü Kadı efendi hocadan bahsediyorum.

Esasen Sav köylü (Sav Kasabalı) Mollamahmutoğlu Mustafalar sülalesinden. Sonradan söz konusu sülalenin büyüyerek Tulum veya Tulumcu adlı kolunun olduğunu söyleyebilirim. Yine Üzüm veya Üzümcü soyadı sülalelerinde Hasan Efendi ile akraba olduklarını düşünüyorum. Diğer Sav kasabalı insanlarımız gibi söz konusu sülaleni ailesinin de araştırmalarıma göre: Oğuz Türkmen soyundan Dağhan boyundan Salvur (Sav) Savtek veya Savtı duası yapanlar lakaplı Türk oymak kökeninden geldikleri iddiasındayım.

Söz konusu oymak halkının Sav halkından bir kısmının Anadolu’ya göç etmedikleri, bir kısımının ise Anadolu’ya Sav köyüne, Kayseri Develi bölgesine göç edip yurt, vatan belledikleri şeklinde Naci Kum adlı bir Ispartalı kültürel tarih yazarının anlattıklarıdır. Ün dergisindeki araştırmalarının olduğunu öğreniyoruz. (Naci Kum’ un Tarih ve Etnoloji adlı makalesi. Ün Dergisi mart Nisan Mayıs 1941 Cid7 ve eki. Isparta halkevi Mecmuası.)

Kadı Müderris Tulum Hasan Efendi aynı zamanda diğer Sav’ lı insanlarımız gibi nüktedan, Sav şeklindeki konuşma tarzıyla döneminde tüm insanların sevgi ve saygısını kazandırmıştır.

Sadece incili Çavuş değil; İncili Çavuştan başka Tulumcu Kadı Hasan efendi, Sincap baba lakaplı Pir Mehmed Ağa, Hafız Mehmed Efendi, 1864’ lerde yaşamış nüktedan Dedeoğlu uzun Mustafa’yı örnek verebiliriz. Hepsi sav köyünden çıkmış şakacı, âlim insanlarımızdır.

Bir zamanlar henüz yirmi yaşlarında AYASOFYA CAMİSİ’ si Müderrisliğinde bulunmuş.

Tulumcu Hasan Efendi Sav karyesinden (Köy) Mollamahmutoğlu Mustafalar sülalesindendir. 8 yaşında hafız olur. Bir davet üzerine Uluborlu’ya gider. Bülbül camisinde hafız olarak bir müddet kalır. Uluborlu’ya İstanbul Uluborlu’ya işlenmemiş bakır getiren tüccar vardır. Uluborlu’ lu Rum demirci sanatkârlara işletip İstanbul’a götürür. Müslüman olmuş bir Rum’ dur. Sesini ve Kur’an okuyuşunu çok beğendiğinden Sav’lı Hasan Hafız’ı İstanbul’ a tahsil için götürür.

Çeşitli medreselerde erken yaşta sivrilir. Parlak, atak dini görüşleri idarecilerce çok beğenilir. 19 Yaşında müderrisliğe (Prof.) yükselir. 1582-de 40 akçe karşılığında Molla Gürani medresesine müderris profesör olur. Kılıç Ali paşa ve Ayasofya camisinin. Genç yaşında müderrisi olur. Padişah divan üyelerinin ittifakla aldığı kararla: İstanbul, Kudüs, Bağdat, Bursa, Halep kadılıklarında bulunur. 41 Yaşında emekli olur. İlmi kitap yazmaya başlar.

Özellikle İmamı Azam’ ın eserlerinin 1592’li yıllarda da okunup anlaşılması için büyük çaba gösterir. Kazancından bir bölümünü doğduğu yer olan Sav’a gönderir. Sav’da Isparta’ lı Rum tüccarlara ait, Sav sınırlarında bulunan tarlaları satın aldırtır. Sav Köy ağasının denetimine verir. Gelirlerin Sav’da dini okullara ve döneminde asri (yeni) anlamda eğitim yapan okullara harcanmasını ister. İstanbul’a Osmanlı Sarayı görevlilerinde çağrılır. 90 Yaşında bir müddet sonra ölür. İstanbul Yenikapı semtinde, Mevlana camisi avlusunda gömülüdür.1645.

Padişah Sultan İbrahim dönemi. Sultan İbrahim vesveseli korkak görünüşlü bir padişahtır. Sav’lı Kadı Müderris Tulum Hasan Efendi ‘yi Sultan İbrahim sık sık Saray’a çağırtır, sohbet ederdi. Padişah Sultan İbrahim hasta yatağında “Tulum Hasan Hoca’yı çağırın bir de beni o okusun “dediği şeklinde kayıtlara rastlamaktayız. Ispartalı yaşayan tarih yazarlarından Hikmet Turhan Dağlıoğlu eserinden. Ün dergisi: Şubat 1941 sayı 83 cilt 7, (tütün, ziraat eki) kısım.

Sav kasabalı Müderris Hasan Efendi yaşadığı dönemde dört Osmanlı padişahı geçirmiş. Hepsiyle de sohbet etme imkânı verilmiş. İstanbul’da At meydanında, dikili taş civarında Pargalı İbrahim paşa konağına bir yemek davetine çağrılır. Padişah 3. Mehmed III. 13. Osmanlı padişahı ve 92. İslam halifesidir, hatırlatmak istiyorum. Çağrıldığı İbrahim paşa sarayında padişah 3. Ahmet’ in moralinin düşük olduğunu görür. Sav’lı Hasan Efendine yaptıysa Padişah’ın tebessüm hatlarını düzetemez. Ellerini saray bahçesinde bulunan çeşmede yıkama bahanesiyle dışarı çıkan Kadı Tulum Hasan Efendi katrana bezenmiş bir tulum giyerek padişahın bulunduğu kabul odasına gelir.

Şunu da hatırlatalım. Topkapı sarayında padişah ve yakınlarının cenazeleri yıkanırken, ölü yıkayıcıları tulum adı verilen bir nişasta ile yıkanmış bir TULUM giysi giyerlermiş. Zaman zaman padişah akrabası insanların yıkanışını dualarla izlermiş. Tulum giyip cenaze yıkayanları tebessümle bakarmış. Bu bakışını da gizlemezmiş. Bunu bilen sav 2lı din hukuku müderrisi hasan efendi katrana bezenmiş tulumla padişah 3.Mehmed ‘in yüzü asık suratlılıktan tebessüme dönüşür. Bundan dolayı Sav’lı Müderris hasan efendinin Osmanlı sarayındaki lakabı Tulum Hoca’dır.

Okumakta olduğunuz makaleler gerçek tarih anlayışına göre değil, dünya üniversitelerinin, akademik çevrelerin adlandırdıkları: “Somut Olmayan Kültür Mirasları, Yaşayan Tarih, Sözlü Tarih, Konuşulan Tarih” anlayışına uygun yazılmıştır. Bilimsel tarih değildir. Sözlü anlatıların yazıya geçirilmiş, araştırmaya dayalı makalelerdir. Bu makale bir halk folkloru biçiminde (halk bilimi) bir yazıdır.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.