Hangi derdimizin altını deşsek, “Kendini inkar” ve emperyalist karakterli “Batı Medeniyeti”ne girme aldanışımız ortaya çıkmaktadır. Bunu ifade edince de, taklitçi aldanış mekanizmasının (örgün ve yaygın eğitimle yerleştirilen) “Zihinsel kölelik” refleksleri harekete geçmekte ve “Kendimiz olma” düşüncesini adeta suçlu ilan etmektedir… Tabii ki, bu durumu teşhis; ayarı bozulmamış, taklit ve intihalle intihara uğramamış ilim tezgahı kalmışsa mümkün olabilecektir…
İrfan Küçükköy Hoca’dan ibretlik bir hatıraya bakıyorum ki; ne çok şey anlatıyor…
TÜRKİYELİ OLMA ŞEREFİ
“Bir umre seyahatimde Mekke'de bir yerde otururken yetmiş yaşlarında bir kişi yanıma geldi, oturdu. "Nerelisin?" dedim. "Diyarbakırlıyım" dedi. Sohbete başladık. Fikriyatını anlamak için "Abdullah Öcalan namaz kılar mı?" diye sordum. Bana şöyle cevap verdi. " Namaz kılmaz olur mu? Öcalan Evlad-ı Rasüldür. Peygamber soyundandır" dedi. Demek ki böyle propaganda ediliyormuş.
Aynı gün bir başka Diyarbakırlı ile daha görüştüm. Ona bu konuşmamı anlattım. "Propaganda kurbanı olmuş, Bizim Doğuda böyle propaganda ediliyor" dedi. Ardından "Milli Düstur" olacak bir prensibi söyledi. "Ben de Kürt'üm. Ben Türkiyeli olmaktan şeref duyuyorum. Bu şeref bana yeter" dedi.
Kendi kendime dedim ki Türkiye'de herkese bu heyecanı yaşatmamız gerekir. Herkes göksünü gere gere, ben Kürt"üm, ben Zaza'yım, ben Arnavut"um, boşnak'ım, ben Gürcü'yüm, Abaza'yım desin ve fakat Türkiyeli olmanın heyecanını yaşasın, şerefini duysun" yeter.
OYUN KÖRLÜĞÜ
Türklük, Kürtlük ve Din kullanılarak, yüz yıldır süren bu ve benzeri oyunlar çerçevesindeki, İngiltere’nin “Barzaniler”, Amerika’nın “PKK/PYD/YPG, DAEŞ ve FETÖ” oyunlarını göremedik, bilemedik…
Milli Eğitimimizin içine dost, düşman tefriki, kendi kimlik kültür ve medeniyetimizin ölçüleri, milli tarih birikimlerimiz yerleştirilmeden ve “milli feraset reflekslerimiz” geliştirilmeden; oyun körlüğümüz devam eder/ediyor da...
BEN MERKEZCİ HASTALIK
Batılılaşma süreçlerinde doğan ve hayatın her alanında çetrefilli hastalıklar da doğuran hasta toplum üretme mekanizmasını anlamadığımız sürece, “Kötüye gidişi” kim dur diyebilecek?.. Kişi karakteristiğine bakalım. Niyetlerin temelinde iman varsa, kişinin yaşamında ve amellerinde ortaya çıkar ve davranışlarına yansır. Müslüman amelleri ise; "Ben-merkezci" olmaktan uzak, "Diğergam" karakterli, "güven ve emanet ehli" olma vasfını taşır. Değilse, arıza vardır ve bu (topluma yayılma riski yüksek) bir hastalıktır…
Bu hastalığın adı, "Ben-merkezci" veya ”Nefsini ilahlaştırma” hastalığıdır. Bu durum, kendiliğinden olmadı. Masonluğun “Hürriyet, adalet, müsavat” sloganlı stratejik süreçlerinde şekillendik. Kimse kendine kondurmasa da, ne yazık ki, Batı'dan daha ileri ben-merkezci hale geldik ve ne acı ki, kendi rızamızla getirildik.
Şimdi şöyle avunuyoruz: Namaz kılıp, Hacca da gidince, tertemiz Cenneti bekliyoruz(!?)...) Bu hastalıkla gelişen “Toplumsal çözülme-tefessüh” umurumuzda mı; “Emperyalist-Kapitalist” sisteme uyum içinde cebimiz dolu ve Cenneti de garantiledik ya!..