Batı sundu. Biz kabul ettik…
İslamlığımızın özünü terk ettik;
Ama, adını yanımızda yeddik (yanımızdan ayırmadık), yeri geldi kullandık…
Tuzakları ve kapanda sunulan yemleri hep sevdik/sevdirildik.
Daha radikal ifadesiyle; (Haşa) nefsimize taptık...
Ve tabii ki; Hakk'tan, hakikatten, istikametten saptık...
Ne acı ki, rahatsız değiliz; “Efendileri” kabullendik, memnun ettik…
Altın tepsilerde sunulan,
“Ben Merkezci”liği (Nefsin ilahlaştırılmasını) ise; (Ne kadar ‘Haşa’ desek de), çok sevdik…
Lakin olmadı; iki sevgi bir arada olmadı…
Ama şöyle oldu;
Birini içten, birini “mış” gibi sevdik…
İkiyüzlüleştik. Kendimizle yüzleşmedik ama yüzsüzleştik…
Nerde ahlak, nerde etik..
Ne gam, “Efendiler” memnun…
Teselliyi bulduk tabi…
İşte hayatımızı saran/sunulan, teselli pırıltıları ; Moda, magazin, şov, arabesk...
Ve kalpler ayrıklandı, mıncıklandı didik, didik…
işte vicdan, işte kimlik-kişilik gidik...
Modern “Mankurtlaştırma” teknikleri harıl, harıl çalışıyor beynimizde…
İradesi çalınmış hür ellerimizle;
Kızılderilileri köleleştiren “Ateşsuyu (viski)” gibi, nice viskilerle…
Ve olan, oldurulan;
Yaşanan/yaşatılan;
Sadece, zihinsel kölelik!..
Ama “Efendiler” memnun…
Evlatlarımızı “Balinalar!..” yutuyormuş…
Hasmın seni ‘Cep’ten vurup, uyutuyormuş…
Bunlara ne gam…
İşte gem, işte önlem;
Okumak, akletmek, düşünmek, sorup-sorgulamak günah(!)…
“Kendini inkar”da yollar açık, yollar mübah…
Bu sahnede; günahlar sevap, sevaplar günah…
Ve “Şark meselesi” halloldu diye göbek atan “Batılı dostlar(!)” memnun…
Lakin Millet çaresiz değil.
Beyinlere atılan kementten kurtulmak ve çare var elbet.
70’li yıllarda bir hareket;
Dedi ki; Çare insanda, çare imanda, çare “İnkılap”…
İnkılap ki; kızgın kumlara kızını gömerken kılı kıpırdamayan adamdan, Fırat kenarında bir kuzuyu kurt kapmasından uykusu kaçan adam çıkartmak!..
Ve zihinsel kölelikten kurtulmak!..