TL’nin son aylardaki hızlı değer kaybı ve enflasyon oranındaki hızlı artış Merkez Bankası’nı, Sayın Cumhurbaşkanının sıcak bakmamasına rağmen, politika faizini beklentilerin de üzerinde 625 baz puan arttırmaya mecbur bıraktı. Faiz artışı önlem alınmazsa büyük bir buhrana dönüşme olasılığı bulunan sorunları önlemeyi amaçlıyor.
Ancak ekonomi ilginç bir faaliyet alanıdır. Ortaya çıkan iktisadi sorunlar ya da olaylar çok sayıda değişkenin etkisindedir. Bu değişkenler hem iktisadi sorunla hem de birbirleri ile zıt etkileşim içinde olabilirler. Bu nedenle bir sorunu çözmek için alınan önlem o sorunu çözmeye yardımcı olurken bir başka büyük iktisadi soruna yol açabilir.
Merkez Bankası, politika faizi olarak tanımlanan bir haftalık repo ihalesi faiz oranını 625 baz puan arttırarak % 24’e çıkardı. Bu artış beklentileri fazlasıyla aştı ve piyasaların ilk tepkisi olumlu oldu. ABD doları 6.00 TL, Euro’da 7.00 TL sınırlarına kadar düştü. Borsa da benzer bir tepki verdi. Analistler tarafından direnç noktası olarak tanımlanan 94.000 sınırı rahat geçildi.
Öte yandan kurun hızla yükselmesi kazançları TL ile olan şirketlerin döviz borçlarını ödeyememe risklerini arttırmış durumda. İşte bu faiz kararı borçlu şirketleri, kısmen de olsa rahatlatacak. Çünkü faizin % 24’e yükselmesi, bankaların mevduat faizlerini de yükseltmelerine yol açacak. Böylelikle nominal faiz M.B. yılsonu beklenti anketinde % 19.61 olarak tahmin edilen enflasyon oranını aşacak ve reel faiz artıya geçecek. Artı reel faizden beklenen de ülkeye döviz girişini arttırması. Döviz arzı artarsa döviz kuru düşer ve TL değer kazanır. Böylelikle şirketler döviz borçlarını daha rahat ödeyebilecek, dış borç daha rahat döndürülebilecek.
Ancak yüksek oranlı faiz artışı diğer sorunları nasıl etkileyecek?
Ekonomimiz bu yıl yavaşlama sürecine girdi. 2017’de % 7.4 büyüyen ekonomimiz 2018 yılı ikinci çeyreğinde % 5.2 büyüdü. Öncü göstergelere göre bu daralma daha da hızlanacak. Ekonominin daralması işsizliğin ve yoksulluğun artması demek.
Böyle bir ortamda faiz artışı ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebilecek. Çünkü, bankalar mevduat faizleri sonrası kredi faizlerini de arttırmak zorundalar. Artan kredi faizleri yatırımları daha da yavaşlatacak ve bir durgunluğu tetikleyebilecek. İşsizlik ve yoksulluk daha da artacak.
Bu ortamda ekonomi yönetiminin sorumluluğu daha da artıyor. Çünkü sıkıntıların temelinde ekonomi yönetimine güvenin azalması da yatmakta. Doğru kararlar alınması bu ortamda çok önemli.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak Orta Vadeli Planın (OVP) 20 Eylül’de açıklanacağını duyurdu. OVP, uygulanacak makro politikalarla, özellikle özel sektöre ışık tutacak, yatırım kararlarını verirken önlerini görebilmelerine yardımcı olacak bir resmi belge. Bu nedenle OVP’nin makro politikaları belirlenirken hata yapmamak çok önemli. Yaşanılan temel sorunları piyasalara güven veren, birbiri ile tutarlı, ince ayar (fine tuning) politikalarla aşmak için çok iyi bir fırsat.
OVP’nin ekonomiye olan güveni artırabilmesi için birkaç önemli nokta var: Bu resmi belgede son yıllarda bozulan mali disiplini sağlayacak önlemlere ağırlık verilmeli. Dış borç sorununun, tekrar borçlanılarak değil tasarruf ve fedakârlıklarla çözüleceği alınan önlemlerle gösterilmeli. Bütçe açığı küçültülerek harcamalar kontrol altına alınmalı. Ilımlı büyüme ve gerçekçi enflasyon oranları hedeflenmeli. Tarım destekleri arttırılmalı, vergi reformu ve teşvik sistemi iyileştirmeleri gibi yapısal reformların hızla hayata geçirileceği vurgulanmalı ve takvime bağlanmalı. Merkez Bankası’nın bağımsızlığına saygı duyulmalı, kalıcı hale getirilmeli.
M.B.’nın gerçekleştirdiği yüksek oranlı faiz artışı sonrası eğer 20 Eylül’de açıklanacak OVP’de de belirttiğimiz ana ilkelere uygun makro politikalar uygulamaya sokulursa ekonomiye olan güven artmaya ve tünelin ucunda ışık görülmeye başlanabilir. Aksi halde şimdiye kadar yaşanılan iktisadi sıkıntıların çok daha ağırlarını yaşamaya hazır olmalıyız.