Köyümüzdeki ilkokula başladığım günlerde öğretmenimizin uyarısı ile sınıflara girdik. Karşı duvarda asılı mavi gözleri gülen gözleriyle bizi ilk olarak o karşıladı. Bakışları bize hedef gösteren ve gelecek için daima çalışmayı öğütleyen bize güven veren bakışları oldu. Evet komutanım ben Atatürk’ü ilk o. Zaman tanıdım ve ilk olarak okulumuzdaki duvarda gördüğüm ve daha sonraları birçok kaynak kitap okuyarak kendisini daha iyi tanıma fırsatı yakaladım. Çanakkale de dize getirdiği İngiliz ordusunu ve bu günleri yazan Lord Kinross, on iki yıl Atatürk’ün hizmetinde bulunun baş sofracısı Cemal Granda, yazar Şevket Süreyya Aydemir’in tek adam kitabı okuduğum kitaplar arasındadır.
Elbette her devirde Atatürk’ü Türk milletine unutturmak; Onun Türk Milletine armağanı olan ve bu gün kenarından köşesinden yıpratmaya çalıştıkları “Türkiye Cumhuriyeti” devletinin içeri de ve dışarı da “ düşmanları olacaktır. Ben Atatürk’ü tanıyorum komutanım. Türk subayının çelikleşmiş iradesini anlamayanlar. Her platform da onu yok saydıklarını sanarak içlerindeki kin tohumlarını büyütecekleri hayallerine kapılmaya devam edeceklerdir. Bugün olduğu gibi her zaman yanıldıklarını anlayacakları günlerin bitmediğini göreceklerdir. Dünya milletleri içinde Türk milleti her zaman küllerinden yeniden doğmasını bilecek ve asla onun varlığının gölgesinde yeşeren Türk milletini ve atasını yok saymak için gösterdikleri gayret ve çabalar boşa çıkacaktır.
Bekir Çavuş Atatürk’e çok hizmet etmiş bir askerdi. Cumhuriyet devrinde de uzun süre Atatürk’ün yanında kaldı. Çok sevdiği hizmetkarlarından biriydi. Birinci Dünya Savaşında, Çanakkale’de yanında bulunmuş, Mütareke yılları içersinde o da her asker gibi terhis olmuş, baba ocağı Çankırı’ya dönmüş. Ancak düşman kuvvetlerinin Anadolu’yu işgal etmesini ve Türk ordusunun silahlarının elinden alınmasını içine sindirememişti. Baba ocağı Çankırı da. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya geçtiğini duyan annesi hemen oğluna:Anadolu’daki birçok Türk kadını gibi oğluna haydi çocuğum, eşyalarını topla. Senin kumandanın Ankara’ya gitti. Orada asker topluyormuş, ordu kuracakmış. Senin de orda olman lâzım. Derhal hazırlan ki, yarın sabah yola çıkasın…diyerek Atatürk’ün hizmetine gönderen Anadolu kadınının iradesi bu gün ve yarın her zaman evlatlarının kulaklarında çınlayacaktır.
Ben Atatürk’ü tanıyorum komutanım. O birilerinin sandığı gibi asla bir “ilah” değildir. İmkanları ve şartları Osmanlının hasta adam tabir edildiği yıllarda müsait olduğu halde kendi çıkarlarının ötesinde ulusun çıkarlarını düşünen güçlü irade yapısıyla ulusunun kurtuluşu ve esaret altına alınmasına razı gelmeyip, aldığı emir ile çürük Bandırma vapuru ile günler sonrasında Samsun iskelesine çıkarak ulusunun kurtuluşu ve çağdaş uluslar arasında yer alması için amansız bir çetin mücadele ateşinin içine korkmadan dalmasını ve mücadele etmesini bilmiştir. Hasta ve yorgun bedenini dinlendirmeyi düşünmeden genç “Türkiye Cumhuriyetinin” temellerinin atılması için devlet adamları ve silah arkadaşları ile güçlükler içinde zaman alacak bir çalışmanın ve çabanın içinde yoluna devam etmiştir.
Ben Atatürk’ü tanıyorum komutanım iç ve dış düşmanlarına ülke topraklarının bütünlüğü için çelikleşmiş iradesiyle bu gün dahi izin vermeyen “Türk Silahlı Kuvvetleri” onun eseridir. Her yeni yetişen genç subay Atatürk’ün ülke sınırlarını emanet ettiği birer nefer olarak yetiştirilmektedir. Elbette ulus olmanın bedeli ağır olduğu gibi onu korumanın bedeli de ağır olmaktadır. Biz Türk milleti olarak dün güçlü olduğumuz gibi yarınlarda da güçlü kalacağız.