Türkiye’mizi Güneyini kasıp kavuran ağaçlarla birlikte yüreklerimizi de yakan yangınlar, iki haftadan fazla sürdü. Şimdi ise Karadenizlimize olduğu gibi ülkemiz insanlarına acıların en acısını tattıran sel baskınları…
Orman yangınları dün vardı, bugün var yarında var olacak. Yangın, Türkiye’de olacak, İspanya da, Yunanistan veya dünyanın herhangi bir yerinde de olacak. Önemli olan tedbir almak, önemli olan yangına anında müdahale etmek ve büyümeden söndürmektir. Devlet, olası bir yangın için önlem almak zorunda ve mecburiyetindedir.
Karadeniz sahil şehir, kasaba ve köylerinde meydan gelen içimizi karartan sel baskınlarına gelince bu felaketi yangın ile aynı kefeye koyamayız. Bu tamamen devletin öngörüsüzlüğü, tedbirsizliği, sorumsuz devlet anlayışı ile insanımızın doyumsuzluğunun eseridir. Siz, devlet olarak bin yıllardır kendi yatağında akıp giden dereleri rant uğruna hesapsız kitapsız HESlerle donatacaksınız, derelerin enlerini daraltacak dere yataklarını imara açacaksınız sonra da nereden geldi bu felaket diyeceksiniz öyle mi?
Yangın, deprem, sel baskını, salgın hastalık gibi afetlere karşı devlet, hazırlıklı olmak mecburiyetindedir. Bu devlet olmanın vazgeçilmezidir. Devlet, deprem olduktan, yangın çıktıktan, sel baskını vuku bulduktan yahut salgın önlenemeyecek boyutlara ulaştıktan sonra; “vay biz ne yapacağız!”, demez, diyemez. Şayet, felaketlere karşı devleti yönetenler, gerekli çalışmaları yapmamış, sorumluluklarını yerine getirmemişlerse ukdelerine verilen görevden derhal ayrılmalı ve cezalandırılmalılardır. Bana kalırsa böylesi aymazların mal varlıklarına el koyar, devleti ve vatandaşı uğrattıkları zararı bizatihi kendilerinden tanzim ederim.
Şimdi dönelim ülkemizdeki son yangınlara… Biliyorsunuz Kayseri’de başlayan, Adana, Antalya, Muğla sahil şeridinde günlerce devam eden yangınların önüne geçilemedi. Yüz binlerce dönüm orman, ormanlık alanlara yakın köyler, evler, hayvanlar cayır cayır yandı. Ormanlardaki yabani hayvanlar, kuşlar, arılar, börtü böcek yandı. Peki, devleti yönetsinler diye yetki verdiğimiz devlet yöneticileri ne yaptı?
Karadeniz’de olan sel baskınları farklı değil. “Derelerimize HES yapılmasın”, diye feryat eden köylülerimize emniyet güçleriyle karşı konmadı mı? Rant uğruna dereleri imara açılmadı mı?
Yanan bu kadar ağaçtan, ölen insanlardan, kaybedilen milli servetten zamanında önlem almadığım için sorumlu olan benim, bütün bu olanlardan suçluyum, diyen var mı? Yok. Utanan, yüzü kızaran, üzülen, vicdanı sızlayan, özür dileyen, demek ki ben bu göreve layık değilim deyip istifa eden var mı? Yok. Bu kişi veya kişiler, görev ve sorumluluğunu yerine getirmemiş o halde bu görevi yapamıyor, onu görevden alayım, diyen bir üst makam var mı? Yok.
Oh ne âlâ bir ülke, ne âla devir, ne âlâ bir devlet anlayışı. Devletten yüksek derecede maaş alacaksın, devletin her türlü imkânlarından yararlanacaksın. İsrafın ve şaşaanın doruklarında yaşayacaksın; sıra ülkeye ve vatandaşa hizmete gelince yan gelip yatacaksın. Var mı böyle beleşçilik?
İç İşleri Bakanı “suç örgütü lideri Sedat Peker'den ayda 10 bin dolar alan siyasetçi var”,diyecek araştırılmayacak. “Uyuşturucu madde Türkiye'de kime geliyordu?”, denecek susulacak. “Yangın söndürme uçağı neden alınmadı?” sorusu karşısında pusulacak. “128 milyar dolar nerede?” denilince tırsılacak. “Gri pasaportlu insan kaçakçıları neden yargılanmıyor?”,denecek, kimdir bu ayıbı ortaya çıkaran, deyip surat asılacak. “Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan neden yargılanmıyor?”, denince olay savuşturulacak. Amerika’nın şekillendirmeye çalıştığı BOP çerçevesinde Kuzey Suriye’den göç ettirilen 4 milyon sığınmacının yan sıra Afganistanlı babayiğitlere(!) de ülkenin kapılarını ardına kadar açılacak… Karadeniz’de HES’lerin ve dere yatağına ev yapılmasını iklim değişikliğine bağlayarak işin içinden nasıl çıkılacak. Daha sayayım mı?
Ne demişti 9. Cumhurbaşkanı rahmetli Süleyman Demirel; “camiye siyaset girerse ibadet kalmaz; mahkemeye siyaset girerse adalet kalmaz.” Eh bu hükümetin sayesinde çok şükür(!) kışla dâhil siyasetin girmediği yer kalmadı.
Pişkinliğin bu kadarına da pes doğrusu…
Merkez Bankasının 128 miyar dolarını “iç” ettikten sonra kayıplara karışan AKP Genel Başkanı aynı zamanda Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, istifa dilekçesinde ne demişti? “At izi it izine karıştı” Gerçekten de ülke, kayıp müstafi bakanın ifade ettiği gibi
Türkiye’mizi Güneyini kasıp kavuran ağaçlarla birlikte yüreklerimizi de yakan yangınlar, iki haftadan fazla sürdü. Şimdi ise Karadenizlimize olduğu gibi ülkemiz insanlarına acıların en acısını tattıran sel baskınları…
Orman yangınları dün vardı, bugün var yarında var olacak. Yangın, Türkiye’de olacak, İspanya da, Yunanistan veya dünyanın herhangi bir yerinde de olacak. Önemli olan tedbir almak, önemli olan yangına anında müdahale etmek ve büyümeden söndürmektir. Devlet, olası bir yangın için önlem almak zorunda ve mecburiyetindedir.
Karadeniz sahil şehir, kasaba ve köylerinde meydan gelen içimizi karartan sel baskınlarına gelince bu felaketi yangın ile aynı kefeye koyamayız. Bu tamamen devletin öngörüsüzlüğü, tedbirsizliği, sorumsuz devlet anlayışı ile insanımızın doyumsuzluğunun eseridir. Siz, devlet olarak bin yıllardır kendi yatağında akıp giden dereleri rant uğruna hesapsız kitapsız HESlerle donatacaksınız, derelerin enlerini daraltacak dere yataklarını imara açacaksınız sonra da nereden geldi bu felaket diyeceksiniz öyle mi?
Yangın, deprem, sel baskını, salgın hastalık gibi afetlere karşı devlet, hazırlıklı olmak mecburiyetindedir. Bu devlet olmanın vazgeçilmezidir. Devlet, deprem olduktan, yangın çıktıktan, sel baskını vuku bulduktan yahut salgın önlenemeyecek boyutlara ulaştıktan sonra; “vay biz ne yapacağız!”, demez, diyemez. Şayet, felaketlere karşı devleti yönetenler, gerekli çalışmaları yapmamış, sorumluluklarını yerine getirmemişlerse ukdelerine verilen görevden derhal ayrılmalı ve cezalandırılmalılardır. Bana kalırsa böylesi aymazların mal varlıklarına el koyar, devleti ve vatandaşı uğrattıkları zararı bizatihi kendilerinden tanzim ederim.
Şimdi dönelim ülkemizdeki son yangınlara… Biliyorsunuz Kayseri’de başlayan, Adana, Antalya, Muğla sahil şeridinde günlerce devam eden yangınların önüne geçilemedi. Yüz binlerce dönüm orman, ormanlık alanlara yakın köyler, evler, hayvanlar cayır cayır yandı. Ormanlardaki yabani hayvanlar, kuşlar, arılar, börtü böcek yandı. Peki, devleti yönetsinler diye yetki verdiğimiz devlet yöneticileri ne yaptı?
Karadeniz’de olan sel baskınları farklı değil. “Derelerimize HES yapılmasın”, diye feryat eden köylülerimize emniyet güçleriyle karşı konmadı mı? Rant uğruna dereleri imara açılmadı mı?
Yanan bu kadar ağaçtan, ölen insanlardan, kaybedilen milli servetten zamanında önlem almadığım için sorumlu olan benim, bütün bu olanlardan suçluyum, diyen var mı? Yok. Utanan, yüzü kızaran, üzülen, vicdanı sızlayan, özür dileyen, demek ki ben bu göreve layık değilim deyip istifa eden var mı? Yok. Bu kişi veya kişiler, görev ve sorumluluğunu yerine getirmemiş o halde bu görevi yapamıyor, onu görevden alayım, diyen bir üst makam var mı? Yok.
Oh ne âlâ bir ülke, ne âla devir, ne âlâ bir devlet anlayışı. Devletten yüksek derecede maaş alacaksın, devletin her türlü imkânlarından yararlanacaksın. İsrafın ve şaşaanın doruklarında yaşayacaksın; sıra ülkeye ve vatandaşa hizmete gelince yan gelip yatacaksın. Var mı böyle beleşçilik?
İç İşleri Bakanı “suç örgütü lideri Sedat Peker'den ayda 10 bin dolar alan siyasetçi var”,diyecek araştırılmayacak. “Uyuşturucu madde Türkiye'de kime geliyordu?”, denecek susulacak. “Yangın söndürme uçağı neden alınmadı?” sorusu karşısında pusulacak. “128 milyar dolar nerede?” denilince tırsılacak. “Gri pasaportlu insan kaçakçıları neden yargılanmıyor?”,denecek, kimdir bu ayıbı ortaya çıkaran, deyip surat asılacak. “Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan neden yargılanmıyor?”, denince olay savuşturulacak. Amerika’nın şekillendirmeye çalıştığı BOP çerçevesinde Kuzey Suriye’den göç ettirilen 4 milyon sığınmacının yan sıra Afganistanlı babayiğitlere(!) de ülkenin kapılarını ardına kadar açılacak… Karadeniz’de HES’lerin ve dere yatağına ev yapılmasını iklim değişikliğine bağlayarak işin içinden sıyrılınacak… Daha sayayım mı?
Ne demişti 9. Cumhurbaşkanı rahmetli Süleyman Demirel; “camiye siyaset girerse ibadet kalmaz; mahkemeye siyaset girerse adalet kalmaz.” Eh bu hükümetin sayesinde çok şükür(!) kışla dâhil siyasetin girmediği yer kalmadı.
Pişkinliğin bu kadarına da pes doğrusu…
Merkez Bankasının 128 miyar dolarını “iç” ettikten sonra kayıplara karışan AKP Genel Başkanı aynı zamanda Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, istifa dilekçesinde ne demişti? “At izi it izine karıştı” Gerçekten de ülke, kayıp müstafi bakanın ifade ettiği gibi