Hadi Önal
Köşe Yazarı
Hadi Önal
 

BALIK BAŞTAN KOKAR

    Ahmet Tunalı ile Münir Koç çocukluk arkadaşıydı. İlkokulu, ortaokulu birlikte okumuşlardı. Ortaokuldan sonra Münir Koç eğitime devam etmemiş ama Ahmet Tunalı, liseyi bitirmiş, sonra da adliyede zabıt kâtibi olmuştu. Ahmet’in görevi bu iki arkadaşı yıllarca biri birinden ayırsa da emeklilik onları Mikail’in kahvesinde tekrardan bir araya getirmişti.   Ahmet Tunalı, uzun zamandır yoktu. Oğlunun yanına İzmir’e gitmişti. İzmir dönüşünün ikinci günüydü. Kahvehaneye erkenden geldi. Bir iki kişi vardı kahvehanede. Selam verdi, Kahveci Mikail: “Hoş geldiniz Ahmet Bey”, dedi. Ahmet Bey, “hoş buldum” , dedikten sonra Münir Efendi’yi sordu.  Getirdiği çayı Ahmet Bey’in masasına bırakan Mikail, “eli kulağında şimdi gelir”, dedi.   Az sonra Münir Efendi kahvenin kapısında göründü. “Vay iki Gözüm, Münir Gakgo’m hoş gelmişsin. Ahmet Bey kalktı sarılıp son zamanların değişmeyen modasıyla kafa tokuşturdular. Oturdular. Münir Efendi: hal hatır sordu, Halil’i gelini Ayşe’yi torunlarını…  Ahmet Bey’de iki aylık yokluğunda neler olup bittiğini öğrenmek istedi.   Münir: “Değişen bir şey yok, eski tas eski hamam da ben kafayı yedim.”   “Niye ne oldu ki…”  “Daha ne olsun baba çıha! Hele şu halime bir bah! Aya aya kavuşturamim valla! Borç hırtleğe dayandı! Bizim Hasan, baba, ne zaman evlendireceksin beni, diye tutturmuş. Hanım, aha da şu koltukların yüzlerini değiştirsek, deyi. Dezeoğlu Osman altınlarını isti.   “Dezeoğlu Osman?”  “He ya iki sene oldu. Meryem kızımın düğününü yaptım ya! Ha işte o zaman paraya çok sıkışmıştım. Dedim, Osman hele şu yastık altındakileri ver, düğünü yapam, peyderpey öderim. Sağ olsun kırmadı. Ben nereden bileyim ki altın fiyatı bu yükselecek. Valla geceleri uykum bi kaçı ki sorma. Sabaha kadar sokaklarında deli danalar gibi dolaşim.”   “Allah, yardımcın olsun!”  “Külüstür olsaydı alıp başımı köye giderdim.”  “Ne oldu ki arabaya?”   “Sattım valla! Bilirsin ben, çocuklarım için yaşim. Küçük Gızım Esma da Allah var hakkını veri. Ahan da bir yılı galdı diyetisyen olacak çağam. Geçen ayın başıydı telefon etti, para istedi. Arkadaşlarıyla ile birlikte eve çıkacakmış. Eh, elde avuçta yok. Borç alacah kimse de galmadı. Sattım valla bizim külüstürü... Borçtu harçtı… Osman´ın altınları hariç ödedim. Gıza da istediği parayı gönderdim, bir yıllık masrafını bir kenara koydum. Sen, erken evlendin de çağaları tez yuvadan uçurdun, ya ben nedem? Bu arada İnşaatta iş buldum, çalışim amma de yine yetiştiremim.”   “Şükür, şükür! Senin gene köyden, bahçeden gelirin var. Ya benim gibi sadece emekli maaşına talim etseydin ne yapardın. Hani emekli olduğum zaman iyi ki ikramiyemle ev almışım. Şimdi bırak evi almayı vallahi ev eşyası dahi alamazdım. Öyle belli etmeyeyim diyorum amma olmuyor. Sen tut otuz iki sene devlete vergi, emekliliğin için pirim öde, sonra da bu hallere düş. Olacak iş mi bu! Bak önümüzdeki hafta Kurban bayramı. İnanın olsun Münir Baba, kurban kesmeyi geçtik; torunlar gelecek, onlara nasıl bayram harçlığı vereceğim onu düşünüyorum.”  “Yahu Gakgo valla eskiden sahan imrenidim, şimdi üzülim. Biz nasıl bu hale düştük?”  “Biz düşmedik Münir Baba, düşürüldük, düşürüldük.”  “Ele deyisin!”  “Deyim ya!  Bizi yönetenlere bir bak, Allah aşkına! Bir elleri yağda bir elleri balda. Adamlar, vatandaşı düşürdükleri bu durumu görmezden geliyorlar. Altlarında koltukları alttan ısıtmalı son model makam araçları, maaşları bizim aldığımızın en az sekiz, on katı. Yandan beslenmeleri yetmezmiş gibi bir de çalımları... Tepeden bakmaları… Makam otomobillerini geçtik şimdi de makam uçakları ile geziyor mübarekler(!). İtibardan tasarruf olmaz, deyiler, itibarları için milletin iliğini, kanını emiyorlar. Dün hanım ile markete gittik, eve temizlik malzemesi aldık. 350 liralık çamaşır, bulaşık deterjanı, kâğıt havlu, tuvalet kâğıdı fişe baktım, 350 lira tutmuş, 70 lirası KDV… Hani ben KDV alınmasın demiyorum; alınsın, alınsın da israf edilmesin. O dişimizden tırnağımızdan devlete ödediklerimiz çarçur edilmesin!  “Valla, Gakgo haklısın, ‘balık baştan gohar’. Ele demiş atalarımız.”   “Doğru” “Balık baştan kokar. Bak bu benim aklıma bir fıkra getirdi. Adamın biri balıkçı dükkânına gitmiş, tezgâha yanaşmış, bir balık almış eline kuyruğunu koklamış. Satıcı; ‘Amca, bilmiyorsan öğren balık baştan kokar’, demiş. Adam gülmüş, evladım balığın baştan koktuğunu elbette biliyorum da ben koku, kuyruğa kadar sirayet etmiş mi ona bakıyorum, demiş.  “Yani, sen deyisin ki haramiler her bir yanımızı kuşatmışlar ele mi?”  “He, vallahi öyle söylüyorum! Baştan başlayan koku, her tarafı sarmış, Allah, sonumuzu hayreyleye…  “ Âmin! Mikail oğlum, çayları tazele…”    Hadi Önal/9 Haziran 2024/Elazığ 
Ekleme Tarihi: 09 Haziran 2024 - Pazar

BALIK BAŞTAN KOKAR

 

 

Ahmet Tunalı ile Münir Koç çocukluk arkadaşıydı. İlkokulu, ortaokulu birlikte okumuşlardı. Ortaokuldan sonra Münir Koç eğitime devam etmemiş ama Ahmet Tunalı, liseyi bitirmiş, sonra da adliyede zabıt kâtibi olmuştu. Ahmet’in görevi bu iki arkadaşı yıllarca biri birinden ayırsa da emeklilik onları Mikail’in kahvesinde tekrardan bir araya getirmişti.  

Ahmet Tunalı, uzun zamandır yoktu. Oğlunun yanına İzmir’e gitmişti. İzmir dönüşünün ikinci günüydü. Kahvehaneye erkenden geldi. Bir iki kişi vardı kahvehanede. Selam verdi, Kahveci Mikail: “Hoş geldiniz Ahmet Bey”, dedi. Ahmet Bey, “hoş buldum” , dedikten sonra Münir Efendi’yi sordu.  Getirdiği çayı Ahmet Bey’in masasına bırakan Mikail, “eli kulağında şimdi gelir”, dedi.  

Az sonra Münir Efendi kahvenin kapısında göründü. “Vay iki Gözüm, Münir Gakgo’m hoş gelmişsin. Ahmet Bey kalktı sarılıp son zamanların değişmeyen modasıyla kafa tokuşturdular. Oturdular. Münir Efendi: hal hatır sordu, Halil’i gelini Ayşe’yi torunlarını…  Ahmet Bey’de iki aylık yokluğunda neler olup bittiğini öğrenmek istedi.  

Münir: “Değişen bir şey yok, eski tas eski hamam da ben kafayı yedim.”  

“Niye ne oldu ki…” 

“Daha ne olsun baba çıha! Hele şu halime bir bah! Aya aya kavuşturamim valla! Borç hırtleğe dayandı! Bizim Hasan, baba, ne zaman evlendireceksin beni, diye tutturmuş. Hanım, aha da şu koltukların yüzlerini değiştirsek, deyi. Dezeoğlu Osman altınlarını isti. 

 “Dezeoğlu Osman?” 

“He ya iki sene oldu. Meryem kızımın düğününü yaptım ya! Ha işte o zaman paraya çok sıkışmıştım. Dedim, Osman hele şu yastık altındakileri ver, düğünü yapam, peyderpey öderim. Sağ olsun kırmadı. Ben nereden bileyim ki altın fiyatı bu yükselecek. Valla geceleri uykum bi kaçı ki sorma. Sabaha kadar sokaklarında deli danalar gibi dolaşim.”  

“Allah, yardımcın olsun!” 

“Külüstür olsaydı alıp başımı köye giderdim.” 

“Ne oldu ki arabaya?”  

“Sattım valla! Bilirsin ben, çocuklarım için yaşim. Küçük Gızım Esma da Allah var hakkını veri. Ahan da bir yılı galdı diyetisyen olacak çağam. Geçen ayın başıydı telefon etti, para istedi. Arkadaşlarıyla ile birlikte eve çıkacakmış. Eh, elde avuçta yok. Borç alacah kimse de galmadı. Sattım valla bizim külüstürü... Borçtu harçtı… Osman´ın altınları hariç ödedim. Gıza da istediği parayı gönderdim, bir yıllık masrafını bir kenara koydum. Sen, erken evlendin de çağaları tez yuvadan uçurdun, ya ben nedem? Bu arada İnşaatta iş buldum, çalışim amma de yine yetiştiremim.”  

“Şükür, şükür! Senin gene köyden, bahçeden gelirin var. Ya benim gibi sadece emekli maaşına talim etseydin ne yapardın. Hani emekli olduğum zaman iyi ki ikramiyemle ev almışım. Şimdi bırak evi almayı vallahi ev eşyası dahi alamazdım. Öyle belli etmeyeyim diyorum amma olmuyor. Sen tut otuz iki sene devlete vergi, emekliliğin için pirim öde, sonra da bu hallere düş. Olacak iş mi bu! Bak önümüzdeki hafta Kurban bayramı. İnanın olsun Münir Baba, kurban kesmeyi geçtik; torunlar gelecek, onlara nasıl bayram harçlığı vereceğim onu düşünüyorum.” 

“Yahu Gakgo valla eskiden sahan imrenidim, şimdi üzülim. Biz nasıl bu hale düştük?” 

“Biz düşmedik Münir Baba, düşürüldük, düşürüldük.” 

“Ele deyisin!” 

“Deyim ya!  Bizi yönetenlere bir bak, Allah aşkına! Bir elleri yağda bir elleri balda. Adamlar, vatandaşı düşürdükleri bu durumu görmezden geliyorlar. Altlarında koltukları alttan ısıtmalı son model makam araçları, maaşları bizim aldığımızın en az sekiz, on katı. Yandan beslenmeleri yetmezmiş gibi bir de çalımları... Tepeden bakmaları… Makam otomobillerini geçtik şimdi de makam uçakları ile geziyor mübarekler(!). İtibardan tasarruf olmaz, deyiler, itibarları için milletin iliğini, kanını emiyorlar. Dün hanım ile markete gittik, eve temizlik malzemesi aldık. 350 liralık çamaşır, bulaşık deterjanı, kâğıt havlu, tuvalet kâğıdı fişe baktım, 350 lira tutmuş, 70 lirası KDV… Hani ben KDV alınmasın demiyorum; alınsın, alınsın da israf edilmesin. O dişimizden tırnağımızdan devlete ödediklerimiz çarçur edilmesin! 

“Valla, Gakgo haklısın, ‘balık baştan gohar’. Ele demiş atalarımız.”  

“Doğru” “Balık baştan kokar. Bak bu benim aklıma bir fıkra getirdi. Adamın biri balıkçı dükkânına gitmiş, tezgâha yanaşmış, bir balık almış eline kuyruğunu koklamış. Satıcı; ‘Amca, bilmiyorsan öğren balık baştan kokar’, demiş. Adam gülmüş, evladım balığın baştan koktuğunu elbette biliyorum da ben koku, kuyruğa kadar sirayet etmiş mi ona bakıyorum, demiş. 

“Yani, sen deyisin ki haramiler her bir yanımızı kuşatmışlar ele mi?” 

“He, vallahi öyle söylüyorum! Baştan başlayan koku, her tarafı sarmış, Allah, sonumuzu hayreyleye… 

“ Âmin! Mikail oğlum, çayları tazele…” 

 

Hadi Önal/9 Haziran 2024/Elazığ 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.