Dilimizin altındaki bezlerin salgılaması sonucu ağzımızda biriken sıvıya “tükürük” bu sıvının dışarı atılma eylemine de “tükürme” diyoruz. Ancak “tükürme” sözcüğü fizyolojik bu boyutunun dışında çok daha geniş bir alanda kullanılmaktadır
Tükürmek, mecazi boyutu ile hakaret, küfür, öfke, tiksinti ifade eden deyimler oluşturur. Söylediği bir sözden veya yaptığı bir hareketten geri dönme küçüklüğünü gösterenler için “tükürdüğünü yaladı”, bir kimseyi küçümsemek için “ağzına tükürdüğüm” deyimlerini sanırım kullanmayanımız yoktur. İki durum karşısında tercih yapmanın zorluğunu ifade etmek için “Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık”, bir şeyi berbat edenler için de “içine tükürdü” deriz. Eziyet ve sıkıntı çekmesine rağmen içerisinde bulunduğu durumu başkalarına belli etmeyen insanları; “Kan tükürüp kızılcık şerbeti içmiş”, diye tanımlarız. Yine bir insana hakaret etmek ve aşağılamak için “yüzüne tükürmek” , deyiminin kapısını çalarız. Zoru gördü mü kaçana “ topuğuna tükürdü”, akıllıca olmayan bir işi yapana da kınamak anlamında; “aklına tüküreyim”, deyimlerini kullanırız. Bir şeyi bozan, çalışamaz hâle getiren, zarar verenler için de argo olarak “ çarkına tükürmek”, deyimi cuk diye oturur.
Çarkına tükürmek… Sahi bu deyimde geçen tükürme tamam da “çark” hangi anlama gelmektedir?
Çark, bir eksenin döndürdüğü tekerlek biçimindeki makine parçasıdır. Başka ne anlama gelir? Devam eden, devreden, dönen, işleyen… Başka? Bir topluluğu veya toplumu yöneten idari mekanizma…
Son zamanlarda güzelim ülkemizde biri bitmeden öteki başlayan öyle büyük olumsuzlukları art arada yaşar olduk ki “durdurun dünyayı inecek var”, diyesi geliyor insanın. N’oluyoruz arkadaş, niye dönmüyor bu çark? Birileri çomak mı soktu... Sahi, nereye gidiyoruz? Hani aya gitmekten vazgeçtik de bari kamburumuzu belli etmeden bir yerlere tutunup da yürüyebilirsek…
Pahallılık canımıza tak dedirtti. Bir yanda çağın acımasız salgını Koronavirüs, diğer yanda Muhalefete Muhalefet Muhalefet Parti liderinin de veciz olarak ifade ettiği askıda ekmek… Bir yanda işsizlik ve onun tabii sonucu olan açlık, yokluk, yoksulluk diğer yanda hala ısrar ve inatla sürdürülen israf… Bir yanda babasının eline bakan üniversite mezunu gençler öte yanda iki üç hatta dört ayrı yerden yüksek miktarlarda maaş alan ayrıcalıklı devlet memurları… Bir yanda evine ekmek götürme mücadelesi veren vatandaş diğer yanda tekeri patlayan kamyon misali pazar yerine dalan enflasyon ve buharlaştığı söylenen 128 milyar dolar… Bir yanda 16’lara tırmanan işsizlik diğer yanda işsizliği düşük göstermek için rakamlarla oynayan TUİK…
Size bir soru; ülkemiz bütçesindeki “aslan payı” nereye gidiyor? Şimdi bana kiminiz Milli Savunmaya kiminiz Milli Eğitime diyecek ya hiç birine değil efendim! Ya nereye? Faize gidiyor faize… Öyle ya Türkiye’nin kamu ve özel kesim birlikte düşünüldüğünde toplam 435,1 milyar dolar dış borcu var. Eh bunun faizi de elbette bütçede… Peki, ne oldu alınan bu paralar? Ya toplanan dolaylı vergiler, dolaysız vergiler... Ya bu milletin dişinden tırnağından ayrılan birikimlerle yapılan fabrikaların, işletmelerin satışı ile elde edilen 70 Milyar dolar? Satılan limanlar, madenler… Yol, köprü, havaalanı yapıldı diyenlere iyi de onların en önemlilerinin gelirleri en az 24 yıllığına yapan müteahhitlerin… Hani şu geçsek de geçmesek de hazineden dolar olarak müteahhitlerine ödediğimiz yol ve köprüleri diyorum…
Haydi, geçtik bütün bunları da üretmeyen, israfın doruklarındaki mevcut tüketim ekonomisi ile nereye varacağız? Tarım, sizlere ömür… 30 yıl öncesinde kendi kendine yeten bir ülkeydik ya şimdi? Bir bakın Allah aşkına son 12 yılda çiftçi sayımız 47 oranında azalmış.
Ekonomi böyle de diğer işlerimiz farklı mı sanki… Hukukun yerini alan keyfilik, liyakatin yerini alan torpil ve adam kayırma... Kurumlaşan hırsızlık, çöken ahlaki ve insani değerler… Yerlerde süründürülen eğitim… Heba edilen çocuklarımız, gençlerimiz, geleceğimiz... Yalan, riya, faiz ve takiye üzerine kurulu düzen ve BOP çerçevesinde Suriye’den ülkemize iltica ettirilen 4 milyon Suriyeli...
Biryanda Mehmetçiklerimizin sınır boylarında ve Irak’ın kuzeyindeki bölücü PKK terör örgütlerine karşı verdiği olağanüstü ve başarılı mücadele diğer yanda “Türküm, doğruyum çalışkanım; varlığım Türk varlığına armağan olsun” sözleri ile çocuklarımızın övünerek okudukları andımızın okullardan kaldırılması…
Ve bütün bu olumsuzluklara tuz biber olacak cinsten son günlerin flaş konusu: “devlet mafya ilişkisi…” Organize suç örgütü lideri olduğu ifade edilen Sedat Peker’in ileri sürdüğü yenilir yutulur cinsten olamayacak kadar büyük iddialar…
Ve de susan, susturulan adalet...
Gel de kilitlenen, çalışmayan, çalıştırılmayan bu çarkın içine tükürme…