Cehalet; bilgisizliktir, bilmezliktir, insanın insan olduğunu fark edememe halidir.
Cehalet; yeniliğe kapalı olmaktır, farklılıklara tahammül edememektir. Başkalarının fikrine saygı duymamaktır. Hoşgörüsüzlüktür, bağnazlıktır, bencilliktir.
Cehalet; yalana, hurafeye, dogmalara körü körüne inanmaktır. Durum ve olayları araştırmamak, sormamak, soruşturmamak, köle anlayış ve ahlakına sahip olmaktır; koşulsuz teslimiyettir.
Cehalet; kulaktan dolma fikirlerle edindiklerini gerçek doğrular karşısında inatla, ısrarla savunmaktır. Söylenenleri sorgulamamak; yalana ve yanlışa hizmet etmektir. Kendi gözündeki merteği göremeyip başkalarının gözünde çöp aramaktır.
Cehalet; hak ve hakkaniyeti inkârdır, küfürdür.
İslam dinin kaynağı Kuran-ı Kerim’de cehalet; aklını kullanmamaktır, gerçeği görememektir. Uzlaşmacı olamamaktır. Kabalıktır, küstahlıktır, hoş görüsüzlüktür.
Cehalet; densizliktir, hadsizliktir, azgınlık ve saldırganlıktır. İlme ve fıtrata değil heva ve heveslere göre hareket etmektir.
Hz. İsa; “ben ölüleri dirilttim; ancak cahilleri diriltemedim”, demiştir. Gerçekten de cehalet, bir insan için bir toplum için bir ülke için felaketlerin en korkuncudur. Yaradılış gayesi için çalıştırılmayan bir beynin, sevgi ve hoşgörü ile çarpmayan bir kalbin çevresine verdiği zarar ve yıkım 9,5 şiddetinde bir deprem gibidir.
İslam dininin ilk emri, “okudur.” Oku emri; ilim yap, sana verdiğim akılla doğrulara yönel, gerçeği bul gibi pek çok anlamlarda gelmektedir. Peki, biz okuyor muyuz? Yüce Allah Kuran-ı Kerim’in Araf suresinde; “cahillerden yüz çevirin” diyor. Şimdi sormak lazım; ilim ile mücehhez kişilerle cahiller arsındaki farkı görebilecek gerekli donanıma sahip miyiz?
“Sakın bilmeyenlerden olma”
“Bilenlerle bilmeyenler hiç bir olur mu?”
“Rabbim benim ilmimi artır”
“İlimde derinleşenlere büyük mükâfat vereceğiz”
Bütün bunlar, inandığımız İslam dininin yüce kitabı Kuran-ı Kerim’de insanoğluna nasıl olması gerektiğini öğütleyen ayetlerdir. Peki, biz Türkiye olarak, Türk milleti olarak bu ayetlerin neresindeyiz? Maalesef her şeyi bildiği zanneden insanların çok olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Adam anlatıyor ha bire; bir yerden okumuş, arkadaşından dinlemiş, televizyondan duymuş, internette dolaşırken görmüş. Sorsan; “peki kardeşim, sen bu bilgiyi Allahın insanoğluna bahşettiği en büyük nimet olan akıl süzgecinden geçirdin mi?” “Yok!” “Ama inatla ve ısrarla “doğru”, diyorsun. Bir yerlerden arakladığın, sonra da papağan gibi ezberlediğin ortada… Karşıma geçmiş “benim doğrum en doğru”, diyorsun. Doğrusu, pes!
Filozof Sokrates, “bir tek şey biliyorum, o da hiçbir şey bilmediğimdir”, diyor. Peki, bizim diplomalı, diplomasız cahil ne diyor? Ne demiyor ki maşallah! Bilmediği konu yok. Bildiğini iddia ettiğin konuların kaynağını sorsan... Derinliğini… Araştırmışlığını… “Bırak, hayata başkalarının gözü ile bakmayı. Bir de kendi akıl gözünle bakmaya çalış”,desen hakaret kabul ediyor mübarek(!)
Bilgi sorumluluk gerektirir. “Birçok şeyi yarım yamalak bilmektense, hiç bilmemek daha iyidir.” “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.” Eksik ya da yanlış bilgi zararlıdır. Alwin Toffler adlı düşünür; “Yüzyılın cahilleri, okuma-yazma bilmeyenler değil;
okumayanlar, öğrendikleri yanlış bilgiyi değiştirmeyenler ve yeniden öğrenmeyenler olacaktır.”, diyor.
İmam Evzai; “cahile söz anlatmak, köre renk tarifi gibidir.”, diyor. Gerçekten de cahille cenk etmek deveyi hendekten atlatmaktan zordur. Bu zorluğu görmüş olacak ki İmam Safi; "Ne zaman akıllı bir adamla tartışsam ikna ettim, ne zaman ahmak bir insanla tartışsam mağlup oldum", demiştir. Ya Âşık Veysel, almış sazı eline;“Cahil ile sohbet etmek zor olur/ Kulak sağırdır, gözü kör olur./ Her sözünde kavga niza var olur,/ Cahiller, dikenli çalı sayılır.”, diyerek duygularını dillendirmiştir.
Kendi bayağılığında gizlenen cehalet virüsü, toplumun kılcal damarlarına kadar sirayet ederse o toplumda huzur, rahat kalmaz. Cehaletin yaygınlaştığı toplumlarda manevi, ahlaki çöküş başlar. Alman düşünür Goethe; “Eyleme geçmiş cehaletten daha korkunç bir şey yoktur.”, diyor. Hele de maddi manevi sömürü üzerine inşa edilen cehalet, örgütlü hale gelirse o ülkede adaletten söz edilemez; acı, kan ve gözyaşı da hiç eksik olmaz. O nedenledir ki Hz. Ali; “Hiçbir acı, cehaletten daha fazla zahmet verici değildir”, demiştir.
Uygarlık, bilgi ve birikim üzerine kurulur. İnsan sömürüsü üzerine kurulu cehaletten kurtulmanın yolu; analitik zekâ ve düşünceye sahip bireyler yetiştirmektir. Cehaletten kurtulmanın yolu; cesur, korkmayan kararlı bilim adamlarının ve öğretmenlerin rehberliğinde; akla, bilme, bilgiye, gerçeğe yönelmek; beyinleri tutsaklıktan kurtarmak; hür düşünceye ve aydınlığa yürümektir.