Mucizeler Ülkesi Türkiye!
Ülke olarak çok büyük mucizeler yaşıyoruz. Öylesine kapsamlı ve öylesine inanılmaz mucizeler ki gözler kamaşıyor, gönüller duyduklarıyla ferahlıyor. Mucizeler ki ne mucizeler! Haydi! Batan geminin malları bunlar! Yetişen kapıyor, yetişemeyen… Kusura bakmayın, son mucize karşısında öyle çok şaşırdım ki saçmalamaya başladım. En iyisi anlatayım o zaman siz de hak vereceksiniz.
Biliyorsunuz, koronavirüs nedeni ile bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de bir büyük ekonomik kriz yaşanıyor. Yaşanan ekonomik krizle birlikte işsizlik artıyor; ama bizde işsizlik azalıyor. İşte mucize bu! Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre her ay işsizlik biraz daha azalıyormuş. Düşünün şu salgın döneminde dünyada işsizliği düşüren yegâne ülkeyiz. Anladınız değil mi şaşkınlığımın sebebini?
TUİK verilerine göre son bir yılda ülkemizde 975 bin kişi işini kaybetmiş, çalışma çağındaki nüfus bir milyon 139 bin kişi artmış; ama işsiz sayısı: 456 bin azalmış…
Kim ne derse desin! Vallahi mucize bu, billahi mucize(!)
Ah Şu Dış Güçler Yok Mu Dış Güçler…
Ya hu, ne isterler bizden anlamadım gitti! Üstümüze, üstümüze geliyorlar. Elimizde avucumuzda ne varsa sattık adamlara, yine de yakamızı bırakmadılar… Telekom’u, PETKİM’i, TEDAŞ’ı, TÜPRAŞ’ı, Sümer’i sattık; yetmez, dediler… TEKEL’i, SEKA’yı, ETİ KROM’u verdik az dediler. Yem ve gübre fabrikaları alın sizin olsun, dedik; burun kıvırdılar. Şeker fabrikalarımızı alın da düşün yakamızdan dedik, daha dediler. Çeşme, Trabzon, Kuşadası, Dikili, Yarımca, Mersin limanları sizin olsun da vazgeçin üstümüze gelmekten, dedik; dinlemediler. Madenleri verdik, yetmez dediler. Yahu! Alın maden arama ruhsatı istediğiniz yerde maden arayın, dedik; yaranamadık. Topraklarımızı parselleyip verdik, kötülük yapmaktan vazgeçiremedik… Adamlar bizi kıskanıyorlar, ondan böyle yapıyorlar.
Takmışlar efendim! Sövsek içimiz soğumuyor; sevsek, sevgimizi istismar ediyorlar. Üstelik borçlandırıyorlar bizi. Şimdiden gelecek 20 yılımıza ipotek koymuşlar. Ya hu ne istiyorsunuz bizden! Biz, iyilik edelim dedikçe tepemize çıktınız! Olmaz ki kardeşim! Bizim gibi yerli, milli, hatasız, kusursuz; adalet kefelerini eşitleyen, yanlışa geçit vermeyen, liyakati önemseyen; masum, günahsız bir milletin evlatlarına bu da yapılmaz ki(!)
HES’ler ve Anadolu Kadınları
Her Allah’ın günü Anadolu’nun ayrı bir köşesinden ayrı bir çığlık…
Çığlık sahibi toprağına bağlı, yeşile sevdalı, feraseti ile geleceği gören, Kurtuluş Savaşı’nda kağnılarla cepheye mermi taşıyan ninelerin evlatları, torunları; Anadolu’nun çilekeş anaları.
Peki, ne istiyorlar böyle çığlık çığlığa?
İstekleri gayet açık… Nice bin yılların oluşturduğu derelerinin bozulmamasını, dağlarının korunmasını, yaşam alanlarını yok edilmemesini, doğa tahribinin önüne geçilmesini; havanın, suyun, toprağın kirletilmemesini istiyorlar.
Peki, bütün bunları kimden istiyorlar?
Kimden olacak devletlerinden… Devletlerinin Çevreyi Korumakla görevli Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan…
Kime karşı istiyorlar?
Gözleri RANT’tan başka bir şey görmeyen firmalara, sermayedarlara, uluslar arası holdinglere, dış güçlere karşı...
Peki, sermaye kapanına düşen Anadolu’nun bu çilekeş kadınları her seferinde kimi karşılarında buluyorlar?
Devleti… Devletin gücü Jandarmayı, polisi…
…?
Mutlakıyet, I. Meşrutiyet, II. Meşrutiyet, Cumhuriyet… Tek Parti Dönemi, çok partili hayata geçiş; darbeli yönetim, demokrasi, kuvvetler ayrılığı…
Sahi, Türkiye’deki son yönetim sisteminin adı neydi?
“Partili Cumhurbaşkanlığı Hükmetme Sistemi”
Ne demişti rahmetli Neşet Ertaş:
“Biz çekmediğimiz derdin türküsünü yakmayız.”
İşte tam da bu noktada gel de eli kulağa atma!
Dağlar… Dağlar…
Kurban olam yol ver geçem
HES’ler kaptı dereleri, ben nasıl gülem
GOLD’cu keser ormanımı ben kime gidem
Rantçı bozar Salda’mı kime şikâyet edem
Talan olan millet malı nasıl göz yumam
Suçlu dış güç diyorlar, doğru mu diyem
Dağlar… Dağlar…
Yüklediler varlığımı Katar’a
Hele deyin, deyin hele, ben nere gidem.
Hadi Önal/29 Kasım 2020/İzmir-Foça