Gıybet, başkalarını çekiştirmek, kınamak ve ayıplamak üzere yapılan konuşmadır. Türkçemizde dedikodu ve kov şeklinde de ifade edilen bu sözlü saldırının tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Gıybette temel amaç; bir başkasını eleştirmek, kınamak, çekiştirmek, eksik ve hataları ile alay etmektir. Kişinin bulunmadığı bir ortamda onda olan veya olmayan özelliklerini sıralayarak; onun onur ve haysiyetini zedeleyici konuşma yapmaktır.
Gıybet veya diğer adı ile dedikodu toplumdaki güven ve samimiyeti ortadan kaldırır, huzuru bozar, sevgiye aralanan kapıları kapatır, birlik ve beraberliği hançerler. Bu yüzden İslam ve onun kitabı Kuranı Kerim’in Huruç Suresi 12. ayetinde: “Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar günahtır. Biri birinizin özelini araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın; herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Bak bundan tiksindiniz! Allah’a itaatsizlikten de sakının. Allah tövbeleri çokça kabul etmektedir, rahmeti sonsuzdur.”, diyerek dedikodunun ne kadar kötü, fena, tehlikeli ve yıkıcı olduğunu göstermiştir. Kendisini Müslüman gören bir kimsenin bu buyruk karşısında titreyip kendine gelmesi şarttır. Bu konuda gıybet edenler kadar o gıybete alkış tutanlar da sorumludur. Nitekim Hz. Ali; “Gıybeti dinleyen gıybeti yapan gibidir.”, demiştir.
Günümüz dünyasına özellikle de ülkemize baktığımız zaman, toplumumuzun maalesef yıkıcı, bölücü, aşağılaştırıcı ve ötekileştirici söz ve davranışların tam da göbeğinde olduğunu görüyoruz. Gıybet, öylesine yoğun bir şekilde sürdürülüyor ki Allah sonumuzu hayreylesin temennisinden başka insanın elinden bir şey gelmiyor.
Kitap okuma özürlü ancak halkının 94’ü düzenli Televizyon izleyen toplumumuzda TV kanallarına bakıyoruz aman Allah’ım! Reyting amaçlı dedikodu, yalan, iftira ve çirkinlikler teşvik ediliyor ve sergileniyor. Yetmiyor, özel dedikodu programları ile adeta yangına körükle gidiliyor. Elbette arz- talep meselesi…
Ya siyaset… Ya siyasiler? Doğru yanlış yeter ki rakibini yıpratıcı bir konu bulsunlar. Getirisine götürüsüne bakmadan yaylım ateşe başlıyorlar. Atalarımız; “balık baştan kokar”, demiş. E…(!) Bu topluma örnek olacak insanlar, sözüm onlara “rol modeller”, her Allah’ın günü hem de en çirkin bir dille biri birlerinin dedikodusunu yaparlarsa o toplum nereye gider Allah aşkına! Şimdi bazılarınız, “yahu kardeşim, siyaset bu!” , diyecek. Ben de diyorum ki “yere batsın böylesi siyaset!” Bu siyaset değil kardeşim! Siyaset topluma hizmette yarıştır. Bu yapılanlar ise resmen toplumu kutuplaştırmak, bir bölümünü aşağılamak, ötelemek, ötekileştirmek hatta kin ve nefret tohumları ekerek biri birlerine hedef göstermektir. Yapılan böylesine dedikoduların adı “siyaset” değil “fitneciliktir.” Algı oluşturacağım diye karşısındaki kişinin onur ve haysiyetini ayaklar altına alan her konuşma yeni kırılmalara, kırgınlıklara sebep olmaktadır. Müslüman-Türk toplumu maalesef böylesine tarih ve kültür yoksulu çapsız siyasilerin hırsına kurban gitmektedir.
“Bir kez gönül yıktın ise/ Bu kıldığın namaz değil” demişti Koca Yunus. Erzurumlu Muhammed Lütfi Efendi de; “sakın incitme bir canı/ yıkarsın arş-ı Rahman-ı”, diyerek tamamlamıştı gönül yıkmanın sonucunu. Şimdi siyaset anaforuna kapılanlara bakıyorum da gıybete dört elle sarılıyorlar. Yahu Allah’tan korkun ayet var ayet! İnsanı incitmenin, Allah’ın nazargâhı olan gönlü yıkmak olduğu daha nasıl anlatılsın! Peygamberimiz Hz Muhammed(s.a.s) Müslüman’ı “elinden, dilinden, emin olunan insan” olarak tanımlamamış mıydı? Bir hadisinde; “biri birinizin gıybetini yapmayın.”, dememiş miydi? O halde sizin Müslümanlığınız nerede?
Siyasi hırs ve çıkarınız için toplumu böylesine germeye, kutuplaştırmaya hakkınız var mı? Lütfen, dilinizi muhabbet için; düşüncenizi milletin huzuru, selameti, güveni, birlik ve
kardeşliği için kullanın. Dilinizi başta dedikodu/gıybet olmak üzere iftira, yalan, karalama, aşağılama, ötekileştirme için kullanmayın ki milletimiz de huzur bula. Diliniz; kin, nefret, fitne ve fesatlık tohumları ekmesin ki ülkemizin birliği, dirliği, kardeşliği, bekası daim ola.