Türkiye’m, üç tarafı denizlerle bezeli, dağları haleli, ovaları yeleli, yer altı yer üstü kayakları ile zengin, Allah’ın her türlü nimeti bahşettiği cennet vatanım ve bu cennet vatanın aziz ve güzel insanları, biliyorum senin her şeyden önce huzura, güvene, istikrara ihtiyacın var.
Biliyorum, kutuplaşmadan, ötekileştirmeden, ayrıştırmadan, tarafgirlikten, kavgadan, küfürden, sövgüden bıktın.
Olanı görmeyip olmayanı oldu göstermelerden, manipülasyonlardan, kirli propagandalardan, algı operasyonlarından, kumpaslardan, paralel yapılanmalardan usandın.
Kendi kendileri ile kavgalı, gurur mahkûmu, para mecnunu, lüks ve israf düşkünü, gerçek kaçkını, meydan bıçkınların afra tafralarından gına geldin.
Yüce dinimiz İslam’ı; dini ve milli değerlerimizi dillerine pelesenk eden, “imanlarında ve inkârlarında sabit durmayan” makam, mevki ve çıkar uğruna yalanı meslek edinenlerden, aldatmayı marifet sayan riyakârlardan illallah ettin.
Bir zamanların kendi kendine yetebilen Türkiye’miz bugün, buğdayı; Rusya ve Ukrayna’dan, samanı; Bulgaristan’dan, tohumu; İsrail’den, eti; Polonya’dan ithal eder duruma düşmüşse…
Toplanan o kadar vergiye, bu milletin dişinden tırnağından artırdığı vergilerle 70 yılda kurduğu fabrika, işletmenini satışından elde edilen gelirlere rağmen bugün ülkemiz ekonomik olarak iflasın eşiğine gelmişse, getirilmişse…
Milli iradenin tecelli ettiği TBMM’si ile devlet giderlerini denetleyen Sayıştay devre dışı bırakılmışsa…
Hukukun yerini keyfilik; liyakatin yerini adam kayırma almışsa…
Bilim hurafelere teslim olmuş, eğitim yerlerde sürünüyor, süründürülüyorsa…
Kamu ihale yasası son yirmi yılda 191 defa, 7451 sayılı maden yasası 21 defa değiştirilip yer altı kaynaklarımız yok pahasına yabancılara peşkeş çektiriliyorsa…
Bir mafya lideri savcıları görevlerini yapmaya davet ediyorsa…
Açık sınır politikası ile ülkemiz adeta mülteci cenneti yapılmışsa…
Türkiye'nin kendi öz kaynaklarından sığınmacılara, yaklaşık 45 milyar doların harcadığı bizzat bakanı tarafından ifade ediliyorsa…
Kocasının şirketinden başında bulunduğu bakanlığa dezenfektan satarak devleti soyan bir bakan cezalandırılamıyorsa…
1868’ den günümüze yaptığı hizmetlerle halkın gözünde efsaneleşen Kızılay, afetlerin en büyüğünü yaşayan bir ülkede çadır satıyorsa…
Halk soğana muhtaç iken ayrıcalıklı bir takım kişilere iki üç maaş bağlanmışsa…
Uygulanan çapsız dış politika sonuncu güney komşumuz Suriye’de yaşayan 3, 5 milyon sığınmacı ülkemize göç ettirilmiş ve bu insanların yaşadıkları topraklarda bugün ABD tarafından Türkiye’mize düşman suni bir terör devleti oluşturuluyorsa…
Bir yerlerde bu ve benzerlerini sayabileceğimiz çok vahim hatalar yapılıyor ve bu güzel ülkenin geleceği tehlikede demektir.
Bu acılı ve sancılı coğrafyada her şeyden önce birliğe, beraberliğe, istikrara; kendimizle barışık olmaya, akrabalarımızla barışık olmaya, komşularımızla barışık olmaya, şehrimizin; ülkemizin insanlarıyla barışık olmaya şiddetle ihtiyacımız var.
İlkesizliğe, basitliğe, cehalete dur demek için…
Münafıkların, münafıklıklarına son vermek için…
Hasan Saba’nın Haşhaşilerine özenenlerin ülkemizde cirit atmalarına, at oynatmalarının, örtülü, örtüsüz cinayetlerinin son bulması için…
Hak için…
Hukuk için…
Adalet için… ,
Demokrasi için…
Huzur, barış ve kardeşlik için…
Yolsuzluğa, yoksulluğa, yasaklara son vermek için…
Ülkemizi aydınlık yarınlara taşımak için…
HAYDİ, SANDIK BAŞINA!
GAZANIZ MÜBAREK OLA!