Korku; gerçek ya da hayali bir tehlike, bir tehdit karşısında duyulan büyük kaygı ve tedirginliktir. İnsan fıtratında var olan, insanı sarıp sarmalayınca da ona istediği olumlu veya olumsuz pek çok işi yaptıran bu duygu, bütün diğer duyguların da hükümdarı durumundadır.
Korku, kontrol edildiği sürece bizi tehlikelere karşı korur; ancak kontrol edilemeyen korku hem kendimizi hem de çevremizi olumsuz etkiler. Kontrol edilemeyen korkunun gölgesi dahi insana her türlü kâbusu yaşatır; sağlıklı düşünmeyi, doğru karar vermeyi, olayları akıl ve mantık süzgecinden geçirmeyi, gülmeyi, güldürmeyi engeller.
İnsanoğlunun fıtratında var olan korku duygusunun boyutu ve dozajı çok önemlidir. Ferdi boyutta kontrol edilebilen korku, insanı kötülüklerden olduğu kadar kötü işler yapmaktan da alıkoyar. Hastalıktan korkmak, insanı sağlıklı yaşamaya; açlıktan korkmak, insanı çalışmaya; Allah’tan korkmak, insanı, kul hakkı yememeye ve günah işlememeye yönlendirir. Korkudan kaçmak, insanı korkunun pençesinden kurtaramaz. O nedenle insan, sağlıklı ve mutlu bir hayat sürmek istiyorsa mutlaka korkuları ile yüzleşmeli ve yüzleşerek savaşmalıdır. İnsan, korkularını yendiği ölçüde mutlu ve güçlü olur.
Kontrol edilemeyen korku, ferdi boyutu ile kişinin akli melekelerine ambargo koyar, onu robotlaştır, hayatının renklerini soldurur, karanlığının kıskacında elini kolunu bağlayarak nefes almasını zorlaştırır. Ancak beyinleri tutsak eden korku, ferdi boyutundan sıyrılıp da toplumun her kesimine nüfuz etmeye başlarsa artık onun önünde durmak veya ondan kurtulmak imkânsız hale gelir.
Korkunun tespit edilen 500 den fazla çeşidi vardır. Çirkinlik korkusu, alay edilme korkusu, kel olma korkusu, karanlık korkusu, yükseklik korkusu, hafızayı kaybetme korkusu, mükemmel olamama korkusu, kapalı alanda kalma korkusu, başaramama korkusu… Say sayabildiğin kadar. Bütün bu korkuların anası ise ölüm korkusudur.
Ölüm korkusunun hemen ardından kaybetme korkusu gelir. Kaybetme korkusunun da çeşitleri vardır: İşini kaybetme, aşını, eşini kaybetme; malını, evini, parasını kaybetme korkusu; aklını kaybetme korkusu, yönetici durumunda olanların iktidarlarını kaybetme korkusu…
İşte bu son korku yani iktidarı kaybetme korkusu; ferdi (psikolojik) korku ile içtimai (sosyal) korkunun sarmalından doğar; biri birlerini tetikleyerek büyür. Kaybetme korkusu sonuçları itibarıyla oldukça tehlikelidir. Dünyası makam ve koltuk olan hırs mahkûmları, koltukların kaybetmemek için her şeyi göze alırlar. Kaybetme korkuları onları adeta bir canavara dönüştürür. Her türlü arsızlığın ve ahlaksızlığın zebunu yapar. Yalan bu tip korku mahkûmları için peynir ekmek gibidir. Makamını, koltuğunu diğer bir deyişle iktidarını kaybetme korkusu, bu korku mensuplarını; kuşkucu, müdahaleci, baskıcı, otoriter ve diktatör yapar. Akıl sahipleri ile birlikte halk; kaybetme korkusu yaşayan bu tiplerin yaptıkları haksızlıkları, hukuksuzlukları, kanun dışı uygulamaları gördükçe ve bunları dile getirip direnmeye başladıkça kaybetme korkusunu yaşayanlar, daha da saldırganlaşırlar. Ancak ölüme çare bulunmadığı gibi kaybetmesi mukadder olanların bu tip çırpınmalarının da sonu yoktur, olmamıştır, olmayacaktır.
Tarih, iktidarlarını kaybettiği oranda azgınlaşan; azgınlıkları ile birlikte korkuları da artan iktidar sahiplerinin, milletlerini ve ülkelerini nasıl felakete sürüklediklerini ve sürükledikleri toplum ve ülkeleri ile birlikte kendi sonlarını da hazırladıklarını gösteren örneklerle doludur.
Şu bir gerçek ki her türlü kanunsuzluğu yapan, kendisine yakın olanları koruyup gözeten; ancak halkın büyük bir kısmını açlığa, sefilliğe, yokluğa ve yoksulluğa terk eden günün muktedirlerinin korktukları her şey, mutlaka başlarına gelecektir. İşte o zaman bu muhterisler yalnızca makam ve koltuklarını kaybetme ile kalmayacak; işledikleri cürümlerle de yargılanacaklardır.