Birçoğumuz, çevremize baktığımızda, bozulan ahlak ve adabın sebeplerini konuşuyoruz.
Neden bozulur ahlak?
Neden insanımız değerlerini kaybetti?
Nasıl toparlanır düzeliriz?
Kaybettiğimiz değerleri nasıl tekrar kazanırız?
Sohbetlerimizde bunları konuşurken, bize empoze edilen, sözlere takılırız bazılarımız.
“İmanlı gençlik yetiştirmek zorundayız” İşsiz, açsa gençlik ve de çevresi tuzaklarla doluysa, bir işe yaramaz. Aksine karnını doyuranların, darbecisi olur.
“İmam hatip okulları açmalıyız” Akşama kadar, sabaha kadar, Kuran okusa gençlerimiz, karnını doyuranların, uşağı olur, esiri olur, üretmek nedir bilmiyorsa birde, yoksulluk onu her kötü amaçlının kucağına iter. İç ve dış düşmanların köpeği eder.
Bir diğerimiz söze girer, “eskiden nene dede terbiyesi vardı. Şimdilerde o yok artık, her yeni yuva kuran çekirdek aile istiyor. Büyüklerini yanında istemiyor. Çocuklar yetişirken bu terbiyeden yoksun olduğundan onları kaybediyoruz” diyor. Çok doğru
Bu konuştuklarımızın üzerine hepimiz yeni bir şeyler söyleyebiliriz.
Yanlışlarımıza bir bakalım, çözüme dair yeni bir şeyler söyleyelim isterseniz.
Çarpık gelişen, yenilikleri geriden takip eden, ülkemin insanları, yediden yetmişe çağa yetişmek için acele ederken yanlışlar yaptık.
Gelişmeyi, modern insan olmayı, değerlerimizden uzaklaşmak olarak algıladık.
Şehirlere yerleşip, apartman dairelerinde oturmayı çağ atlamak olarak algıladık.
Devleti yönetenler de bu yanlışa öncülük yaptılar.
Oysa ki, şehirde öncelikle işe, aşa ihtiyaç vardı. İş, aş var mı demedik. Köyümüzden kurtulalım da, şehre kapağı atalımda, gerisi Allah kerim dedik. Aldık karımızı düştük yollara.
Bir apartmanın küçük bir dairesine kapağı attık. Üst kattakinin, hemen altındakini tanımadığı, aç mı, tok mu diye sormadığı, bir çevreye daldık. İş aramaya başladık. Bir gün bulduk beş gün bulamadık.
Beyinleri bacaklarının arasında olan, küçük burjuvanın tuzağına düştü kızlarımız, karılarımız bir lokma ekmek için.
Devlet kalkınmanın, işsizliğin, konut yapmakla hakkından geleceğini zannetti. Milyonlarca konut yapıldı.
İnsanımız yine tuzaklara düştü. Köyünde Elli Bin liraya, anasının bahçesinde yapabileceği bir konutu, şehirde On yıl-Yirmi yıl borçlanarak, İki yüz-İki Yüz Elli Bin Liraya, sahip olmaya çalıştı.
Sorun büyüdü, gelirler giderleri karşılamamaya başladı. Kadın kocasının sıkıntılarını aşması için, koştururken, çocuk babasının verdiklerini yetiştiremeye çalışırken, daha büyük ahlaksız tuzaklara düştü.
Aile bağlarını zayıflatan yoksulluk, diz boyunu aştı. Önceden kurulan Devlet fabrikaları da, işsizliği önlemek bahanesi ile kapasitesinden fazla işçi alınca, zarar etti. Zarar eden fabrikaları satalım diye yola çıkan zavallı mantık, tamamen Ahlaksız şehir yapısının kucağına itti ailelerimizi.
Bu anlattıklarım biliyorum etkenlerin sadece bir kaçı. Buna benzer yüzlerce etken ahlakımızı ve aile yapılarımızı bombardımana tuttu.
Yıkılıyoruz beyler. Teşhisi ben bu şekilde koydum. Çere sinide yazıyorum. Sizler teşhisi nasıl koyarsanız koyun ve çaresini, sizlerde ortaya koyunuz lütfen.
Çare,
Devlet, her köyün ürünlerini işleyecek, fabrikaların kurulması için, köylünün koyduğu sermayenin tam iki katını koyacak. Köylünün sermayesi, banklarda yatan para gibi, garanti altında olacak. İç edilemeyecek, ele geçirilemeyecek. Mühendisler, ziraatçılar, gıdacılar, iktisatçılar, maaşlarını Devletten alacak ve köyde üretilen ürünler işlenip, ihraç edilecek. Köye dönüş sağlanacak.
Ahlak mı? Ahlak, karnı doyan, köyünde iş bulan, çevresinde tamamen tanıdık, bildikleri olan insanlardan oluşan topluluklarda oto kontrol sistemi ile korunur.
Hiç kimse yanlışlara gidemez. Onlara çevresi yetişir, korur, kollar. İhtiyaçları köyünde karşılandığı için, karnı doyduğu için, yoksulluk ahlakımızı ve neslimizi bozamaz.
Mehmet KIZILASLAN 2018-06-05