Dolar yükselişe geçince, karpuzcunun kg mı bir lira olan karpuzu, iki liraya çıkardığı bir ülkede yaşıyoruz. Diğer yandan Dolarla girdisi olan tüm mallarda satıcıların hemen fiyatlarını dolara göre değiştirmesini yadırgamıyorum.
Yadırgadığım ve üzüldüğüm şey ise, bazı tacirlerin, doların 7.5 TL ye çıktığında değiştirdiği rakamları, Dolar, 6.1 TL ye düştüğünde değiştirmeyişi oluyor.
Ülkemde Dolara endeksli, kira sözleşmelerinin ve dolarla alakası olmayan ürünlerin dolarla satılmasını anlam vermek te zorlanıyorum.
Galvanizli demir ve çelik ürünlerinin bu işi açtığım günden beri dolara endeksli alım satımının yapıldığını biliyoruz. 5 Nisan kararları alındığında çok iyi hatırlıyorum. İşletmemizin 30 Miyar alacağı, 30 Milyarda borcu vardı. (bu günkü parayla Otuz Bin TL) Atölyemizde yaklaşık bir o kadarda mamul ürünümüz vardı.
6 Nisan günü borcumuz, dolara endeksli olduğundan, 90 Milyara çıktı. Alacaklarımızın sadece 5 Milyarlık kısmını, kriz var diye ilerleyen zaman içinde tahsil edebildik ve battık.
Bu gün, kriz yok deniyor.
Madem kriz yok, dolar, 3.8 TL den, 6 TL civarında neden geziyor?
Adını tam koymaktan, olayı insanlarımızın gözüne baka baka inkâr etmekten kaçındığımızda, yani kriz yok dediğimizde, kriz ortadan kalkıyor mu?
Sabit gelirli vatandaşımızın alım gücü %50 azalmadı mı?
Diğer bir tarifle, Vatandaşımızın, Yüz liralık paraları, 66 TL iş görmeye başlamadı mı?
Yetkililerin israf ekonomisinden vaz geçip, üretim ekonomisine geçmesinin zamanı gelmedi mi?
Gerçekleri söylediğimiz zaman, Milletin gözünde küçüleceğimizi mi zannediyoruz?
Aksine, gerçekleri söylediğimizde, Millete daha çok güven vereceğimizi anlayamadık mı hala?
Bunun adı kriz ve nereden geldi ise geldi. Biz ülke olarak buna yakalandık. Şimdi sebep olan kim olursa, ne olursa olsun, Millet olarak bunu aşmak zorundayız.
Bizim de yanlışlarımız oldu. İsraf ekonomisini önlemeyi düşünemedik. Ülkemizim İnşaat sektörü ile ekonomisinin düzelmeyeceğini anlayamadık. Özür dileriz. Şimdi, üretim ekonomisine dönmenin, tam zamanı, dediğimizde ne kaybederdik acaba?
Fırsatçılara ve ekonomimizi batırmaya çalışanlara gelince;
Bu bir ekonomik savaş halidir. Savaş zamanında stokçular, Fahiş fiyata mal satanlar, fırsatçılar ve Milletin ekmeğiyle oynayanlar, savaş halinde nasıl cezalandırılırlarsa o şekilde cezalandırılmak zorundadır.
Bunu yapabilmek için öncelikle, Bütün idarecilerin, yöneticilerinde, devlet bütçesini harcamalarında, tasarrufa gitmeleri mecburidir. Yani cezalandırmalar, öncelikle Devlet yetkililerinin israf halini sürdürenlerine, öncelikle uygulanması gerekir.
Adalete gelince,
Ajan papazın, yargılanmasında, ABD ile bir anlaşma yapıldı mı, yapılmadı mı bilemiyoruz. Anlaşmanın olup olmadığını, yerel seçimlerden bir hafta öncesinde, ABD de yargılanan Halk bankası yöneticisinin, salıverilmesi halinde anlarız. Devletlerarasında, birçok konuda, karşılıklılık ilkesi geçerlidir. Bu olursa da yadırgamayız. Keşke aynı zaman diliminde olsaydı deriz. Seçimden bir hafta önce olması hali bizi yadırgatır.
Biz, yazılarımızın tamamında, çözümlerimizi de ortaya koyduk. Çözüm, paranın kayıt altına alınmasıdır. Tüm vergilerin sadece, para bir hesaptan, diğer bir hesaba aktarılırken, sadece ama sadece %10 olarak devlet hesabına aktarılması ile olmalıdır. Paranın kayıt altına alınması, ekonomimizin dış güçler tarafından oynanmasını da, teröre para akışını da önleyecektir.
Herkesin, borçlarında kayıt altına alınıp, sıraya konulup, vatandaşın gelirinin, sadece %20 sine el konularak yapılması ile sağlanmalıdır. Bir kesimine kolaylık sağla, diğer kesimi batsın, olmaz. Bu durum hiç de adil değil.