Prof.Dr. Mehmet TOMANBAY
Önemli olan büyük resmi görebilmektir. Hani bilirsiniz zaman zaman yüzlerce küçük resimden ya da motiften çok büyük tek bir resim yaparlar. Bu tip sanat eserlerinde sanatçının esas yaratıcılığı küçük motiflerde değil, yüzlerce küçük motifi büyük bir yetenek ve sabırla bir araya getirerek anlamlı ve güzel büyük bir resim yapabilmektedir. Eğer resme o küçük motifleri inceleyerek ve onları anlamaya çalışarak bakarsak büyük resim görülmez olur. Büyük resmin ayrıntıları arasında zamanımızı harcar dururuz ve sanatçının gerçek yapıtını bir türlü olması gereken şekilde göremeyiz.
Türkiye, uzunca bir süredir içinde bulunduğu bölgede ciddi uluslar arası sorunlarla uğraşıp duruyor. Yaşanılan hem iç hem de dış politik sorunlar bu sıralarda çok sık dile getirildiği gibi, ülkemizin bekasını, Türkçesi ile devletimizin ebediliğini, kalıcılığını ilgilendiren sorunlar haline geldi. Uzun yıllardan beri Türkiye’nin canını acıtan, ülkemizin her köşesinde, kasabasında anaların, babaların ağlamasına yol açan bölücü terör sorunu bir yandan Körfez savaşının ve diğer yandan da Suriye savaşının etkileri ile çeşitli devletlerin karışımlarına yol açan bir uluslar arası soruna dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Türkiye’nin iç sorunlarının bölgesel sorunlar haline getirilmek istenmesi ve ülkenin bir beka sorunuyla karşı karşıya kalmasının altında yatan nedenler nelerdir?
Elbette nedenlerin en başında, Türkiye’yi 15 yıldır önceleri Başbakan şimdilerde de Cumhurbaşkanı olarak Parlamentoda büyük bir çoğunluğa dayanarak yöneten Recep Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümetlerinin, yanlışlığı şimdilerde kendilerince de kabul edilen politikaları bulunmaktadır. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümetlerinin bölgesel politikalarının yanlış olmasının en büyük nedeni ise başta belirttiğimiz büyük resmi görememeleri, küçük motifler arasında sıkışıp kalmalarıdır.
Peki büyük resimde ne var?
Ortadoğu dünyanın en sorunlu bölgesidir. Petrol ve doğalgaz bu bölgededir. Petrol ve doğalgaza bağlı bir şekilde Euro-Dolar savaşı da bu bölgede. Dünyada su kıtlığı sorununun en ciddisi Ortadoğu’da yaşanıyor. Dinler ve mezhepler bu bölgede doğmuş ve en büyük çatışmalar burada yaşanmış ve yaşanmakta. Farklı dinler ve mezheplere bağlı İsrail ve Araplar Ortadoğu’da bir arada yaşamaya çalışıyor. Doğal olarak da ABD ve Rusya’nın güç mücadelesinin de en keskini bu bölgede. Kısacası sürdürülebilir bir kaotik durum için ne gerekiyorsa bu bölgede var.
Bir dönem ABD dışişleri bakanı olan Condoleezza Rice’in 2003’de yazdığı makalesinde 22 ülkenin sınırlarının değişeceğini belirtmesinden ve 2010 yılı Aralık ayında Tunus’ta başlayan Arap Baharından beri Ortadoğu’da kan gövdeyi götürmekte. Milyonlarca insan öldü ve gene milyonlarca insan da yerinden yurdundan olup dünyaya yayıldı. Böyle bir ortamda nedeninin tahlili daha ayrıntılı bir yazının konusu ama, Ortadoğu her geçen gün tehlikeli bir şekilde büyük bir Sünni-Şii savaşına yaklaşmakta. Halen Sünni-Şii çatışması bölgede bir çok küçük örneğiyle yaşanmakta. Yemen’de yaşanan iç savaş, Sünni İŞİD’in Suriye ve Irak başta olmak üzere Şii ağırlıklı birçok ülkede gerçekleştirdiği intihar komandoları saldırıları ve Şiilerin de verdiği karşılıklar tehlikeli çatışmanın örnekleri. Şii Hizbullah’ın Suriye safında Sünni muhalefete karşı ve Şii ağırlıklı Irak ordusunun Musul’u almak için Sünni İşid’e karşı savaşması da diğer örnekler. Korkulan bu küçük ölçekli savaş ve çatışmaların bir anda büyük bir savaşa dönüşmesidir.
Bu ortamda bir yandan Şiiler Irak’ta 90.000 kişilik bir ordu kurarken diğer yandan da Sünni bölge devletleri çeşitli ittifak arayışlarını hızla geliştiriyorlar. Örneğin; 2015 yılı Aralık ayında Suudi Savunma Bakanı Prens Muhammed bin Selman, Riyad’da bir basın toplantısıyla Suudi Arabistan liderliğinde, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 34 ülkenin 'Teröre Karşı İslam İttifakı' adıyla yeni bir koalisyon kurduğunu açıkladı. 3 milyon askerin yer alacağı koalisyonda İran, Irak, Suriye gibi nüfusunun çoğunluğu Şii olan ülkeler yok. Öte yandan özellikle Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar arasında bir süredir gözle görülen işbirliği güvenlik alanına da kaydırılmıştı. 28 Mart 2014’de Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Türkiye-Katar Askeri İş Birliği Anlaşması istihbarat paylaşımı yanı sıra Türkiye’nin Katar’da askeri üs kurmasına da izin veriyor. Türkiye başta olmak üzere bölgenin Sünni devletleri arasında askeri bir ittifak gerçekleştirilmesi yakın bir olasılık gibi görünüyor.
Dolayısıyla bölgede emperyalist güçler tarafından çıkması arzulanan bir Sünni-Şii savaşında Türkiye savaşın tam da göbeğinde yer alabilir. Böyle bir savaş Türkiye için büyük bir yıkım demektir. Bölgede çıkarları olan emperyalist güçler küçük yerel savaş ve çatışmalardan oluşan motiflerden aslında büyük bir Sünni-Şii savaşının resmini çizmeye çalışıyorlar.
İşte halk tabiriyle “zurnanın zırt dediği” nokta da burasıdır. 1 Mart 2003’de Türkiye’nin başına büyük dertler açabilecek olan emperyalist girişim bağımsız karar alabilme gücüne sahip Parlamentomuzun yani Meclisimizin onurlu duruşuyla engellenebilmişti. ABD’nin 60.000 den fazla bir güçle Türkiye’de konuşlanmasına izin verilmemişti. Sahi, Meclisimizi işlevsizleştirerek bir anlamda ortadan kaldıracak olan ve her konuda tüm yetkiyi Başkana bırakmayı amaçlayan son Anayasa değişikliği bölgede çıkarılabilecek bir Sünni-Şii savaşının gene bir Meclis kararı ile engellenmesini engellemek için gündeme getirilmiş olmasın? Büyük resimdeki bu büyük tehlikeyi başta Cumhurbaşkanı ve AKP Hükümeti olmak üzere tüm seçmenlerin görmesi ve Anayasa değişikliğine izin verilmemesi Türkiye’nin bekası için alınması gerekli kaçınılmaz bir karardır.