Mehmet Kızılaslan
Köşe Yazarı
Mehmet Kızılaslan
 

MUHTAÇ HALE GETİRİLEN MİLLET VE SAHİPLERİ

Köylü Milletin efendisi idi. Sanayi henüz devlet eliyle kurulma aşamasındaydı. Üreten köylü, çalışan köylü, takdir edilmesi gereken köylüydü.      Şehirlerde, birbirinin ihtiyacını karşılayan esnaf ve köylünün malına aracılık eden küçük tacirler vardı.      Önem köylüdeydi.     Basma üreten fabrikalar, Hani o namusuz, aile mevhumu olmayan, kapımızda yabancı bir şapka gördüğümüzde evimize giremeyeceğimiz sistemin yaşandığı söylenen! KOMANİS, Rusların yardımı ile kurulduğunda, eskiden beri İngiliz kumaşı giyen! Halkımız kendi ürettiği basma fistan giymeye başladı.     Tarım aletlerinin, ülkemize girmeye başlamasından Devlet Üretim çiftlikleri yeni yeni örnekler oluşturmaya başladığı zamanlarda Devletimizin kurduğu fabrikalarda çalışmak üzere şehirlere akın etmeye başladı köylümüz.      Sanayileşmeyi bir türlü beceremeyen ama ucuz iş gücünün kapılarında sırada beklemesini isteyen üretim araçlarına sahip olmaya başlayan ilk özel sektörün isteği üzerine “köylü nüfusunu 20 lere indireceğiz” diyen boynu ile göbeğinin kalınlığı aynı başbakanlar sayesinde, çarpık kentleşmeye koştu insanımız.      Onlarca fabrikanın bedelini, narenciye ve o fabrikaların üretimleri ile ödediğimiz ve kurtuluş savaşından evvel ilk saldırmazlık antlaşması imzaladığımız, kurtuluş savaşında bize silah ve ekonomik destek sağlayan ülke ile bağımızı kesen ve kendi geleceklerini, Milletin geleceğinin önünde tutan, kadınlara düşkün, başbakanların yönetiminde dış ilişkilerini satılmışlık üzerine kurdu devletimiz.        Dış yardımlar karşılığında, kurulan uçak fabrikalarını ve birçok fabrikasını kapatan, üretiminden vaz geçen bir hazırcı, üretmeyen, borçla yaşayan millet haline getirildi insanımız.        Komünizm gelecek korkusu ile, üretimden gelen gücünü az da olsa kullanmaya başlamış insanımız, dünya sermayesinin oyununu anlayamayan yöneticilerimiz sayesinde, ülkemizde sadece bir gazoz fabrikası bulunan devletin kucağına itildi.        Önem sermayenin eline geçti.        Para her şeyi satın alır oldu.        Reklamlarla Millet, ihtiyaçlarının dışındaki Lüks harcamaların içine çekildi.        İnsanımız arasında kendi kaynakları ile yetinen sağlıklı doğal şartlarda yaşayan köylümüz aşağılanır oldu.       Depreme dayanıklı, hasta etmeyen, Ahşap çakma kerpiç ve yığma tuğladan, kendi imkanları ile ucuza mal olan evlerden çıkılıp; Pahalıya mal olan ve Mezar olan beton yapılara koşuldu.         Güdümüne girdiğimiz ülkelerde köylüler halen tek katlı ya da iki katlı evlerini çakarak ahşaptan yaparlarken, gök delenlerini de çelikten yaparlarken; bize radon gazı yayarak kanser eden, depremde yıkılarak öldüren beton yapıları önerdiler.         Okullarımız, art niyetli yabancı öğretim görevlileri sayesinde, Mühendislik bilgilerinin tecavüz edildiği, yapı teknikleri ile donatıldı.          Ülkemin dağının taşının, çimento üretimi için dengeleri bozulurken; şehirlerimiz beton yığını haline getirildiğinde insanımız geliştiğini zannetti           Beton yapılar nedeni ile Milletimizin en az 10 yılı ipotek altına alındı.           Huzurlu ve sağlıklı yaşayacakları, yazın serin, kışın sıcak tutan, sağlıklı ve ucuz evler köylerimizde tu kaka edilerek ve yapımları mevzuatlar yüzünden engellenirken; normal zamanlarda hasta eden ve depremlerde öldüren evler, övülerek ayyuka çıkarıldı.            Deprem konusunda yanlış yönlendirilip, mezarlarına koşturulan insanımız ilk depremlerde el açar duruma getirildi. Devletimiz de çaresiz hale getirilmeye çalışıldı.            Siyaset de bu gelişmeler içinde ( dürüst olanlarını tenzih ediyorum)tamamen bencil ve çıkarcı insanların eline geçti.          Gelişmiş ülkelerin insanları depremlerde evlerinden dışarı kaçmazlar. Bizim insanlarımız dışarı kaçmazlarsa ölürler. Kaçtıktan sonra yardımlara muhtaç halde, sokaklarda bekleşirler.         Siyasetçilerimizin, acıda tasada ve olağan üstü hallerde yanımızda olmasını ve geçmiş olsun a gelmesini bildiğini de iyi olduklarını zannederiz. Oysaki iyi bir devlet adamı, Milletini her ortamda güçlü ve yardıma muhtaç olmayacak hale getirmesi halinde iyidir.          Bu öğreti, yanaştığımız emperyalist devletlerin öğretisi olsa gerek.         Millet için yapılması gereken her şeyi, depremler ve afetlerde dahil, yıkılmayan iş yerleri ve konutlar da yaşatıp, böylesi afetlerde kendi kendisine yeten sistemi kurmak yerine, el açar ve yardım bekler durumda bekletmek onları saygın mı yapıyor acaba diye düşünmüyor değilim.          Demem o ki dostlarım, bu gidişat da bir yanlış var. Bu yanlışların düzeltildiği günleri görmek dileğim ve saygılarımla.           
Ekleme Tarihi: 30 Ocak 2020 - Perşembe

MUHTAÇ HALE GETİRİLEN MİLLET VE SAHİPLERİ

Köylü Milletin efendisi idi. Sanayi henüz devlet eliyle kurulma aşamasındaydı. Üreten köylü, çalışan köylü, takdir edilmesi gereken köylüydü.

     Şehirlerde, birbirinin ihtiyacını karşılayan esnaf ve köylünün malına aracılık eden küçük tacirler vardı.

     Önem köylüdeydi.

    Basma üreten fabrikalar, Hani o namusuz, aile mevhumu olmayan, kapımızda yabancı bir şapka gördüğümüzde evimize giremeyeceğimiz sistemin yaşandığı söylenen! KOMANİS, Rusların yardımı ile kurulduğunda, eskiden beri İngiliz kumaşı giyen! Halkımız kendi ürettiği basma fistan giymeye başladı.

    Tarım aletlerinin, ülkemize girmeye başlamasından Devlet Üretim çiftlikleri yeni yeni örnekler oluşturmaya başladığı zamanlarda Devletimizin kurduğu fabrikalarda çalışmak üzere şehirlere akın etmeye başladı köylümüz.

     Sanayileşmeyi bir türlü beceremeyen ama ucuz iş gücünün kapılarında sırada beklemesini isteyen üretim araçlarına sahip olmaya başlayan ilk özel sektörün isteği üzerine “köylü nüfusunu 20 lere indireceğiz” diyen boynu ile göbeğinin kalınlığı aynı başbakanlar sayesinde, çarpık kentleşmeye koştu insanımız.

     Onlarca fabrikanın bedelini, narenciye ve o fabrikaların üretimleri ile ödediğimiz ve kurtuluş savaşından evvel ilk saldırmazlık antlaşması imzaladığımız, kurtuluş savaşında bize silah ve ekonomik destek sağlayan ülke ile bağımızı kesen ve kendi geleceklerini, Milletin geleceğinin önünde tutan, kadınlara düşkün, başbakanların yönetiminde dış ilişkilerini satılmışlık üzerine kurdu devletimiz.

       Dış yardımlar karşılığında, kurulan uçak fabrikalarını ve birçok fabrikasını kapatan, üretiminden vaz geçen bir hazırcı, üretmeyen, borçla yaşayan millet haline getirildi insanımız.

       Komünizm gelecek korkusu ile, üretimden gelen gücünü az da olsa kullanmaya başlamış insanımız, dünya sermayesinin oyununu anlayamayan yöneticilerimiz sayesinde, ülkemizde sadece bir gazoz fabrikası bulunan devletin kucağına itildi.

       Önem sermayenin eline geçti.

       Para her şeyi satın alır oldu.

       Reklamlarla Millet, ihtiyaçlarının dışındaki Lüks harcamaların içine çekildi.

       İnsanımız arasında kendi kaynakları ile yetinen sağlıklı doğal şartlarda yaşayan köylümüz aşağılanır oldu.

      Depreme dayanıklı, hasta etmeyen, Ahşap çakma kerpiç ve yığma tuğladan, kendi imkanları ile ucuza mal olan evlerden çıkılıp; Pahalıya mal olan ve Mezar olan beton yapılara koşuldu.  

      Güdümüne girdiğimiz ülkelerde köylüler halen tek katlı ya da iki katlı evlerini çakarak ahşaptan yaparlarken, gök delenlerini de çelikten yaparlarken; bize radon gazı yayarak kanser eden, depremde yıkılarak öldüren beton yapıları önerdiler.

        Okullarımız, art niyetli yabancı öğretim görevlileri sayesinde, Mühendislik bilgilerinin tecavüz edildiği, yapı teknikleri ile donatıldı.

         Ülkemin dağının taşının, çimento üretimi için dengeleri bozulurken; şehirlerimiz beton yığını haline getirildiğinde insanımız geliştiğini zannetti

          Beton yapılar nedeni ile Milletimizin en az 10 yılı ipotek altına alındı.

          Huzurlu ve sağlıklı yaşayacakları, yazın serin, kışın sıcak tutan, sağlıklı ve ucuz evler köylerimizde tu kaka edilerek ve yapımları mevzuatlar yüzünden engellenirken; normal zamanlarda hasta eden ve depremlerde öldüren evler, övülerek ayyuka çıkarıldı.

           Deprem konusunda yanlış yönlendirilip, mezarlarına koşturulan insanımız ilk depremlerde el açar duruma getirildi. Devletimiz de çaresiz hale getirilmeye çalışıldı.

           Siyaset de bu gelişmeler içinde ( dürüst olanlarını tenzih ediyorum)tamamen bencil ve çıkarcı insanların eline geçti.

         Gelişmiş ülkelerin insanları depremlerde evlerinden dışarı kaçmazlar. Bizim insanlarımız dışarı kaçmazlarsa ölürler. Kaçtıktan sonra yardımlara muhtaç halde, sokaklarda bekleşirler.

        Siyasetçilerimizin, acıda tasada ve olağan üstü hallerde yanımızda olmasını ve geçmiş olsun a gelmesini bildiğini de iyi olduklarını zannederiz. Oysaki iyi bir devlet adamı, Milletini her ortamda güçlü ve yardıma muhtaç olmayacak hale getirmesi halinde iyidir.

         Bu öğreti, yanaştığımız emperyalist devletlerin öğretisi olsa gerek.

        Millet için yapılması gereken her şeyi, depremler ve afetlerde dahil, yıkılmayan iş yerleri ve konutlar da yaşatıp, böylesi afetlerde kendi kendisine yeten sistemi kurmak yerine, el açar ve yardım bekler durumda bekletmek onları saygın mı yapıyor acaba diye düşünmüyor değilim.

         Demem o ki dostlarım, bu gidişat da bir yanlış var. Bu yanlışların düzeltildiği günleri görmek dileğim ve saygılarımla.         

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.