MUSTAFA ŞİMŞEK
Köşe Yazarı
MUSTAFA ŞİMŞEK
 

Fare Çuvalı ve Sallanan Tuzaklar

Bir sonbahar sabahında, Anadolu’nun uçsuz bucaksız tarlalarından yola çıkan bir tarım mühendisi, Ankara’ya doğru giden trenin ağır ağır ilerleyen vagonuna adımını attı. Trenin ritmik sesiyle dalıp gitmişti ki yanına yaşlı bir çiftçi oturdu. Ayaklarının dibinde duran eski, yıpranmış bir çuval, dikkatini çekmişti. Yolculuk boyunca bu çuval sessiz bir misafir gibi aralarında duruyordu. Ancak mühendis fark etti ki çiftçi, her çeyrek saatte bir bu çuvalı sallıyor, çeviriyor ve içindekileri karıştırıyordu. Mühendisin zihninde bu tekrarlayan hareketin anlamını çözme merakı büyüdükçe, nihayet dayanamadı ve sordu: “Bu çuvalda ne var? Neden sürekli sallıyorsunuz?” Çiftçi, bilgece bir gülümsemeyle cevap verdi: “Bu çuval farelerle dolu. Onları yakalayıp Ankara’daki Araştırma Merkezi’ne satıyorum. Ama bilirsiniz, fareler uyanık hayvanlardır. Eğer çuvalı çeyrek saatten fazla sallamazsam, içindekiler rahatlayacak, yerleşecekler ve çuvalı kemirip kaçmaya başlayacaklar. O yüzden onları sürekli rahatsız etmem gerek. Gergin kalmaları lazım. Böylece birbirleriyle kavga ederler ve çuvalı unuturlar. İşte o zaman, Ankara’ya sorunsuzca varabilirim.” Mühendis şaşkınlıkla dinlerken, bu basit gibi görünen hikâyenin ardındaki derin anlam zihninde yankılandı. Bu fare çuvalı, aslında bir ülkenin içinde yaşadığı politik ve toplumsal sıkıntıların mükemmel bir metaforuydu. Ne zaman ülkemiz biraz huzur bulsa, ne zaman halk olarak bir nefes alsak, dışarıdan bir el gelir, o çuvalı sallamaya başlar. Stratejik ortaklarımız, dost bildiklerimiz, içeriden ve dışarıdan fitnelerle ortalığı karıştırır. Bir anda, her şey yerli yerinde ve düzgün giderken, bir gerginlik yaratılır, çatışmalar başlar, insanların zihinleri kargaşaya teslim olur. Oysa ki bu çuvalı sallayan ellerin amacı bellidir: Bizleri sürekli gergin tutmak, kendi içimizde çatışmalarla meşgul etmek, böylece gerçek düşmanları unutturmaktır. Halk olarak o çuvalın içindeki fareler gibi birbirimizle didişirken, asıl büyük tehlikeyi gözden kaçırır hale geliriz. Bu tuzakları fark edebilmek, bu çuval sallama oyununu görebilmek, uyanışın ilk adımıdır. Ülkemiz ne zaman bir sükûnete erse, ne zaman istikrara yaklaşsa, dost bildiklerimiz hemen o çuvalı tekrar sallamaya başlarlar. Amaç bellidir: Birbirimizle kavga edelim, gergin olalım, toplumsal bağlarımızı zayıflatalım ki onlar rahatça yönetebilsinler. Bizim yapmamız gereken, bu çuvalı sallayan elleri fark etmek ve artık bu oyuna gelmemek. Gerginlik, fitne ve kaosun hüküm sürdüğü anlar, bizi öz değerlerimizden koparır. Oysa biz bir milletiz; geçmişte olduğu gibi bugün de kendi içimizdeki birlik ve beraberliği bulabiliriz. Fare Çuvalı Teorisi tam da bunu anlatıyor: Dışarıdan gelen her sarsıntı, her kriz, bizi birbirimize düşürmek için yaratılan birer illüzyon. Uyanmamız ve bu illüzyonu görmemiz gerekiyor. Çünkü biz, köklü bir tarihe, güçlü bir iradeye sahibiz. Artık çuvalı kemiren fareler olmayacağız. Titremeye, silkelenmeye ve yeniden kendi özümüze dönmeye ihtiyacımız var. Unutmayalım, sessizce sallanan o çuval hep orada olacak. Ama biz, o çuvalı fark edenler olmalıyız. Uyan, ülkem! Artık bu çuvalın içinde sıkışıp kalmamalıyız. Titre ve kendine dön, kendi yolunu çiz! Mustafa ŞİMŞEK
Ekleme Tarihi: 17 Ekim 2024 - Perşembe

Fare Çuvalı ve Sallanan Tuzaklar

Bir sonbahar sabahında, Anadolu’nun uçsuz bucaksız tarlalarından yola çıkan bir tarım mühendisi, Ankara’ya doğru giden trenin ağır ağır ilerleyen vagonuna adımını attı. Trenin ritmik sesiyle dalıp gitmişti ki yanına yaşlı bir çiftçi oturdu. Ayaklarının dibinde duran eski, yıpranmış bir çuval, dikkatini çekmişti. Yolculuk boyunca bu çuval sessiz bir misafir gibi aralarında duruyordu. Ancak mühendis fark etti ki çiftçi, her çeyrek saatte bir bu çuvalı sallıyor, çeviriyor ve içindekileri karıştırıyordu.

Mühendisin zihninde bu tekrarlayan hareketin anlamını çözme merakı büyüdükçe, nihayet dayanamadı ve sordu:

“Bu çuvalda ne var? Neden sürekli sallıyorsunuz?”

Çiftçi, bilgece bir gülümsemeyle cevap verdi: “Bu çuval farelerle dolu. Onları yakalayıp Ankara’daki Araştırma Merkezi’ne satıyorum. Ama bilirsiniz, fareler uyanık hayvanlardır. Eğer çuvalı çeyrek saatten fazla sallamazsam, içindekiler rahatlayacak, yerleşecekler ve çuvalı kemirip kaçmaya başlayacaklar. O yüzden onları sürekli rahatsız etmem gerek. Gergin kalmaları lazım. Böylece birbirleriyle kavga ederler ve çuvalı unuturlar. İşte o zaman, Ankara’ya sorunsuzca varabilirim.”

Mühendis şaşkınlıkla dinlerken, bu basit gibi görünen hikâyenin ardındaki derin anlam zihninde yankılandı. Bu fare çuvalı, aslında bir ülkenin içinde yaşadığı politik ve toplumsal sıkıntıların mükemmel bir metaforuydu. Ne zaman ülkemiz biraz huzur bulsa, ne zaman halk olarak bir nefes alsak, dışarıdan bir el gelir, o çuvalı sallamaya başlar. Stratejik ortaklarımız, dost bildiklerimiz, içeriden ve dışarıdan fitnelerle ortalığı karıştırır.

Bir anda, her şey yerli yerinde ve düzgün giderken, bir gerginlik yaratılır, çatışmalar başlar, insanların zihinleri kargaşaya teslim olur. Oysa ki bu çuvalı sallayan ellerin amacı bellidir: Bizleri sürekli gergin tutmak, kendi içimizde çatışmalarla meşgul etmek, böylece gerçek düşmanları unutturmaktır. Halk olarak o çuvalın içindeki fareler gibi birbirimizle didişirken, asıl büyük tehlikeyi gözden kaçırır hale geliriz.

Bu tuzakları fark edebilmek, bu çuval sallama oyununu görebilmek, uyanışın ilk adımıdır. Ülkemiz ne zaman bir sükûnete erse, ne zaman istikrara yaklaşsa, dost bildiklerimiz hemen o çuvalı tekrar sallamaya başlarlar. Amaç bellidir: Birbirimizle kavga edelim, gergin olalım, toplumsal bağlarımızı zayıflatalım ki onlar rahatça yönetebilsinler.

Bizim yapmamız gereken, bu çuvalı sallayan elleri fark etmek ve artık bu oyuna gelmemek. Gerginlik, fitne ve kaosun hüküm sürdüğü anlar, bizi öz değerlerimizden koparır. Oysa biz bir milletiz; geçmişte olduğu gibi bugün de kendi içimizdeki birlik ve beraberliği bulabiliriz.

Fare Çuvalı Teorisi tam da bunu anlatıyor: Dışarıdan gelen her sarsıntı, her kriz, bizi birbirimize düşürmek için yaratılan birer illüzyon. Uyanmamız ve bu illüzyonu görmemiz gerekiyor. Çünkü biz, köklü bir tarihe, güçlü bir iradeye sahibiz. Artık çuvalı kemiren fareler olmayacağız. Titremeye, silkelenmeye ve yeniden kendi özümüze dönmeye ihtiyacımız var.

Unutmayalım, sessizce sallanan o çuval hep orada olacak. Ama biz, o çuvalı fark edenler olmalıyız. Uyan, ülkem! Artık bu çuvalın içinde sıkışıp kalmamalıyız. Titre ve kendine dön, kendi yolunu çiz!

Mustafa ŞİMŞEK

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.