Her seni öpen merhametten öpmez. Bunu anlamak için bir hayat yetmeyebilir, bazen bir bakış, bazen bir an, bazen de bir öpücük insanın gerçeğini ortaya koyar. Öyle bir öpücük ki, masum bir çocuğun yanaklarındaki sıcaklıktan çok uzak, sevgiden tamamen mahrum… Öyle bir öpücük ki, tarihin karanlık sayfalarından çıkıp bugün bile yüreklerimize dokunan bir ihanetin sembolü: Judas’ın öpücüğü.
Bu hikâye, masumiyetin ve sadakatin, ihanetle nasıl gölgelendiğini anlatır. Doğduğu günden itibaren bir adamın ellerinde büyüyen bir boğa vardı. O eller, onu okşar, sevgiyle sarardı. Boğa, sahibini her şeyden çok severdi; onun varlığı, dünya üzerindeki güvenli limanıydı. Adam ise, boğayı yalnızca bir "çaba" olarak görüyordu; bir sonuca ulaşmanın aracı, belki de hayallerinin bedelini ödeyen bir piyon.
Boğa büyüdü, güçlendi, arenalar için bir yıldız haline geldi. Ancak, bir yıldızın parlaması bazen onun sonunu da hazırlardı. Adam, yıllarca beraber büyüttüğü, sevgiyle beslediği boğasını bir arenaya sattı. Belki paranın çekiciliği, belki de dünyadaki başka hayallerin cazibesi, sevginin üzerini bir örtü gibi kapattı. Boğa, onun için artık bir sevgiden çok, bir fırsattı.
Arenanın ortasında boğa, vahşi bir dansın içinde buldu kendini. Yaralar aldı, kan döktü, ama inancı hâlâ tazeydi. Bir noktada, gözleri kalabalığın arasından sahibini gördü. O tanıdık yüz… Yıllardır güvenin, sevginin, sıcaklığın simgesi olan o adam… Boğa ağır adımlarla ona doğru ilerledi, gözlerindeki acı, merhamet arıyordu. Belki bir sarılma, belki bir dokunuş, belki de onu bu arenanın kâbusundan kurtaracak bir şefkat anı...
Adam eğildi, boğasına bir öpücük verdi. Ama bu, ne sevginin öpücüğüydü ne de şefkatin. Bu, Judas’ın öpücüğüydü. O öpücükle, boğa anladı. Sevgi sandığı bağ, yalnızca bir illüzyondu. Merhamet beklerken ihanet bulmuştu. Tüm hayatını adadığı adam, onu ölüme terk etmişti.
Boğa, o anda diz çöktü; bedeninden akan kanla birlikte ruhundan akan güven, tüm dünyayı sel gibi doldurabilirdi. İnsanlık, o an bir sınav daha kaybetti. Çünkü ihanet, sadece ihanete uğrayanı değil, ihanet edeni de tüketirdi. Adam, o öpücükle vicdanına kazınacak bir yara açmıştı. Boğa için değil, kendisi için.
Bu hikâye, yalnızca bir boğanın değil, insanoğlunun hikâyesidir. Kaç kere ihanet ettik? Kaç kere Judas’ın öpücüğüyle başkalarının güvenini çaldık? Ve kaç kere biz o öpücüğü yedik, merhamet beklerken ihanetle sınandık?
Unutma, her seni öpen, seni sevmez. Bazı öpücükler, sevgiyi taşır; bazılarıysa ihaneti. Sen, hangi öpücüğün hatırasını taşıyorsun?