Abidik gubidik, dediler
Vatandaşa nane koklatıp
Kendileri Medine hurması yediler
Topu bilerek taca attılar
Adalete zil takıp medyada oynattılar
“Bir kişiye dokuz ekmek, dokuz kişiye bir ekmek… Oldu mu be mirim!” “Bu düzen, bizim düzen! Yersen! İtiraz yok! Protesto yasak! Yürümek, terör suçu! Az daha kızdırırsan kafamı, alırım aşağı paçanı. Sonra ters kelepçe doğru dama! Suçum? Bak hala konuşuyor, utamadan rezil, bir de suçunu soruyor! Ulan sen nasıl kaşığını masaya vurur, vurur da yemek parasının üçe katlandığını söylersin! Masa bu masa… Hem de yemek masası… Kaşık ne? Çorba içme aracı… Sen kim oluyorsun da kaşığı silah olarak kullanıyorsun! Kaşığı masaya vurmak ha! Bana bak, sırça! Ya benim çizdiğim sınırlar içinde yaşarsın!” “Ya da…” “İşte kapı! Tutan mı var, defolup gidersin! Nasıl olsa sınırda içeri girmek için bekleyen milyonlar var!”
Abidik gubidik sert eser…
Mülakat oldu keser
Rüzgâr yandaştan yana
Kir ortada, yok şampuan?
Peki, nerede bu kadar emekten sonra KPSS’den alınan puan?
Puanlar yan yattı, alanlar mülakatta bıraktı! Hani seçim öncesi Partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ne demişti? "Kamuya işe alımları, görevin getirdiği zorunluluklar dışında mülakatı kaldırarak, gençlerimizin sınavlardaki başarı sıralamasına göre yapacağız" Seçim bitti. Peki, son-uç? Ne dedi Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, “Biz mülakatları, mülakat gibi yapmaya karar verdik,” Ya işte böyle duyduk duymadık demeyin. Geçti çorbayı kaşıkla yeme zamanı. “Su için”, diyeceğim amma onun da 25cc’si 5 lira! Bundan böyle sen ne söylersen söyle KPSS’de işler mecrasında yürüyecek “Mülakatlar da mülakat gibi yapılacak.” Anlaşıldı mı bastı bacak!
Aibdik gubidik ablakça…
Kafa tutarsan koça
Seni de bindirirler
Üstü örtülü doça
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “bütçe açığının sebebi emekliler”, dedi. Vallahi kitabın orta yerinden konuştu. Yani şimdi bütçe açığının sebebi “kamudaki israf,” dese “makam araçlarından” dem vursa ağzına biber sürerler. Çapsız dış politika sonucu ülkemize doldurduğumuz “Suriyeli göçmenler” dese, adamın ensarlığı sorgulanır! “Kur korumalı soygun”, dese kötek yer. “Lüks şatafat, saray, saltanat, seçim harcamaları, gösterişli açılışlara”, gönderme yapsa devlet düşmanı ilan edilir! “En az üç ayrı yerden maaş alan devlet tosunlarını” gösterse bürokrasi düşmanı ilan edilir! “Milletin anasına küfreden yandaş müteahhitleri” işaret etse, anında kapı gösterilir. Peki, ne yapsın muhterem? Son-uç-ta bir suçlu bulmak zorunda…
Aibdik gubidik hesapça…
Adalete güdümlü fırça
Haksızlık kol geziyor
Hukuk işler ahbapça
İslam’ın mukaddes kitabı Kuran’ın Maide Suresinin 8. Ayeti ne diyor? “Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” Yani ne demek istiyorsun. Bizi ne ile suçluyorsun? İmansızlıkla mı, yoksa adaletli davranmama ile mi?
Benim kimseyi herhangi bir sıfatla suçladığım yok. Sadece durum tespiti yapıyorum. Dur, dur ben bu tespitimi en iyisi bir İngiliz kısası ile pekiştireyim. Çok eski zamanlarda İngiltere’de bir gelenek varmış. Sıradan bir vatandaş öldüğünde kilisenin çanı bir kez çalar ve herkese bir kişinin öldüğü duyurulurmuş. Önemli bir kişi öldüğünde çan iki defa çalarmış, kralın bir yakını öldüğünde üç defa, kral öldüğü ise kiliseni çanı tam dört defa çalarmış. Günün birinde, kilisenin çanı beş defa çalmış. Halk şaşkın, merak içinde koşmuşlar kiliseye; “Ey papaz efendi, kraldan daha önemli biri var mı ki ölünce çan beş kez çalınsın!” Papaz, “bugün, herkesin hak aramak için sığındığı mahkeme, bir vatandaşı haksız yere mahkûm etti. Dolayısıyla “adalet öldü.”, demiş.
Hadi ÖNAL/ 01 Kasım 2023/ BURSA