Tabiatla kucak kucağa yaşayan, toprağı kutsalları arasında gören ve onu ana olarak bilen Türk'ün düşünce dünyasında olsun, sosyal hayatında olsun baharın önemli bir yeri ve konumu vardır.
Bahar; beyaz bir yorganla örtülü tabiatın bu yorganını üzerinden atarak uyanışıdır.
Bahar; uzun kış gecelerinin hareketsiz, sağır ve dilsizliğine başkaldırıdır.
Bahar; Böceklerden, kuşlardan ve diğer hayvanlardan kurulu büyük bir orkestra topluluğunun coşkulu, canlı bir biçimde dünyamıza konser vermeye başlamasıdır.
Bahar; çiçeğin çemenin hayat bulması, tabiatın bin bir renkle bezenerek insanoğluna gülümsemesidir.
Bahar; duyguların doruklaştığı, yaşama sevincinin billurlaştığı, hayallerin umutlarla koklaştığı, güzelliklerin birbirleri ile kucaklaştığı bir ilahi bayramdır.
Bu bayramın, bu büyük toyun İslam dini ile doğrudan hiçbir bağı bağlantısı yoktur. Bir adına da “Nevruz” dediğimiz bu bahar bayramının kaynağı İslâmiyet’ten çok önceleri var olan geleneklerdir. Bir adına da “Nevruz” dediğimiz bu bahar bayramı Türklerin yaşadığı coğrafyada tamamı Türk gelenek ve görenekleriyle zenginleştirilmiş beş bin yıllık geçmişi sahiptir. O nedenle bin yılların bu bayramını herhangi bir biçimde bir dine, bir mezhebe mal etmek; din adına, mezhep adına istismar etmek, ayrılık unsuru olarak takdim etmek Nevruzun ruhuna ihanettir. Nevruzu anlamamaktır; anlayamamaktır. Nevruzu böyle göstermek tarihi ve kültürü bilmemektir.
1990 yılında bağımsızlıklarına kavuşan Türk Cumhuriyetleri'nden Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan 21 Mart’ı “Nevruz Bayramı”, milli bayram olarak ilan etmişlerdir. Bu tarihten sonra da bu günün görkemli ve coşkulu bir biçimde kutlanmasına önem vermişlerdir. Bugün, Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve diğer Türk devletlerinde Nevruz bayramı şenlikler şeklinde kutlanmaktadır. Nevruz bayramı Türkiye'de de 1991 yılından beri Türk Dünyası ile birlikte ortak bir gün olarak resmi tatil olmaksızın kutlanmaktadır.
Nevruz; Türk insanının yeniden hayat bulduğu Ergenekon’dan çıkışı da temsil etmektedir. Bahar, nasıl ki kışın sona erdiğini müjdeliyorsa Nevruz da Ergenekon'dan demir dağları eritmek için Türklerin yatkıları ateşin aydınlığının sonsuza kadar süreceğini müjdelemektedir. Birlik, dirlik ve dirilik ifade eden bu Nevruz ateşi hiç sönmeyecek Türk kimliğini ve ruhunu ebediyete taşıyacaktır.
Ben, Türk âleminin Nevruz toyu kutluyor, Nevruz çiçeklerinin geleceğe umutlar taşımasını diliyor ve yazımı bu güzel gün için yazdığım bir şiirimle noktalamak istiyorum.
İLKBAHAR
Duyunca sesini tutmaz uykusu
Yürür damar damar her canlıya su
Çiçeğin, çemenin, gülün muştusu
Canlara canansın, yarsın ilkbahar
Toprakta bereket, ağaçta sürgün
Her cana bismillah, her canda düğün
Güzelleşir doğa seninle gün gün
Kaleme, kâğıda darsın ilkbahar
Cemren sudan önce düşer havaya
Dağlar merhaba der mahzun ovaya
Çiçekler aşkınla tutarlar maya
Donan gönüllere harsın ilkbahar
Aralanır sanki cennetten perde
İlaçtır rüzgârın onulmaz derde
Hüzün uzaklaşır barınmaz serde
Hoyratsın, halaysın, barsın ilkbahar
Leylak seni bekler açayım diye
Kanatlanır böcek uçayım diye
Pınar duru akar içelim diye
Ağaca, yamaca arsın ilkbahar
Papatya gülümser, kokar ıhlamur
Açar güller her yan lalezar olur
Etrafı şen şakrak sesler doldurur
Kem göze nazarsın, zarsın ilkbahar
Şiire konusun, şaire ilham
Sensiz her şey yavan, hayal bile ham
Güzellik seninle oluyor tamam
Kolların her yanı, sarsın ilkbahar
Yeniden doğuşun simgesisin sen
Türk’ün Nevruz’usun imgesisin sen
Birliğin, dirliğin gür sesisin sen
İyi ki dünyamda varsın ilkbahar