CHP LİDERİ KEMAL KILIÇDAROĞLU

DİĞER (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 20.11.2014 - 00:00, Güncelleme: 17.02.2023 - 08:17 3337+ kez okundu.
 

CHP LİDERİ KEMAL KILIÇDAROĞLU

   CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin 18 Kasım 2014 tarihli TBMM Grup Toplantısında, Ekim 2014’de OECD’nin yayınladığı “Türkiye’de OECD Yolsuzlukla Mücadele Anlaşmasının Uygulanması, 3. Dönem Raporu” na istinaden, OECD tarihinde ilk kez Türkiye’nin bir raporda bu kadar net bir şekilde yolsuzluk konusunda eleştirildiğini iddia etmiştir.   OECD Yolsuzlukla Mücadele sözleşmesi 1989 senesinde bir araya gelen uzmanlardan oluşan bir çalışma grubunun çabalarıyla 1997’de hazırlanan ve 15 Şubat 1999’da yürürlüğe giren bir metindir. Sözleşmeyi ilk hazırlandığı 1997 yılında imzalayan Türkiye, 11 Ocak 2003’te sözleşmeyi iç hukukuna adapte etmiştir. Sözleşmenin temel motivasyonu, sözleşmeye taraf ülkelerde yolsuzlukla mücadele konusunda gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ve uygulanması konusunda cesaretlendirici olmaktır. OECD’nin sözleşmenin uygulanması konusunda bir yaptırım gücü olmamakla birlikte, periyodik olarak ülkeler özelinde, sözleşme prensiplerinin uygulanmasını takip maksatlı raporlar yayınlamaktadır.   Kemal Kılıçdaroğlu’nun iddiasını analiz etmek için OECD’nin sözleşmenin Türkiye’de uygulanmasının takibini amaçlayan 2004 (1. Faz), 2007 (2. Faz), 2009 (2. Faz ekleri), 2010 (2. faz ve 2. faz eklerinin takibi) ve 2014 (3. Faz) raporlarını inceledik.   2004 tarihli ilk rapor büyük ölçüde Türkiye’nin sözleşmeyi iç hukuka uyumlaştırması için hayata geçirdiği yasal değişikliklere odaklanmaktadır. Rapor Türkiye’nin bu dönemde yolsuzlukla ilgili yürürlükte olan iç hukukun çalışma grubuna açıkça takdim edilmesi, prensiplerin iç hukukla uyumlulaştırılması ve işbirliği konusundaki istekliliği gibi çabaları olumlu değerlendirmektedir. Bu rapor özellikle yolsuzluk ve rüşvet suçlarıyla ilgili mevzuattaki karışıklıkların giderilerek daha sade ve anlaşılabilir bir hale getirilmesini tavsiye etmektedir. Genel olarak bakıldığında rapor yolsuzlukla ilgili çeşitli suç tanımlamaları ve bunlarla ilgili yaptırımlar konusunda mevzuatın, OECD sözleşmesiyle uyumlu hale getirilmesi yönünde önerilerde bulunmaktadır. Bu bağlamda ilk rapor performans değerlendirmesinden ziyade uyum süreci için tavsiyeler sunan bir rehber niteliğindedir.   2007 tarihinde yayınlanan 2. Faz raporunda sözleşmenin uygulanması konusunda bir takım ciddi eksiklikler olması nedeniyle ileriki yıllarda yeni değerlendirmeler yapılmış ve 2. faza ilaveten, 2009 tarihli bir ek rapor ve 2010 tarihli bir takip raporu daha yayınlanmıştır. Özellikle 2010 tarihli rapor incelendiğinde Türkiye’nin bu tarihe kadar önemli iyileşmeler gerçekleştirdiğini görüyoruz. Dönem raporlarının dikkat çektikleri eksiklikler, özellikle tüzel kişiler hakkındaki yolsuzluk ve rüşvet suçlamaları durumunda sözleşmenin öngördüğü yaptırımların düzgün bir şekilde uygulanmaması konusuna yoğunlaşmaktadır. Diğer bir ifadeyle kamu otoritelerinin bir takım önemli yolsuzluk iddialarının takibi ile ilgili atalete düşmeleri, Türkiye’ye yönelik önemli bir eleştiri konusu olmuştur. Diğer taraftan Türk Eximbank, MASAK ve Maliye Bakanlığı gibi kurumların OECD Sözleşmesinin kamusal görünürlüğünü arttırma, yolsuzlukla mücadele konusunda personel eğitimleri ve kara-para aklamayla mücadele için hazırladıkları mevzuat değişiklikleri öne çıkan olumlu gelişmeler olarak takdim edilmektedir.   Kemal Kılıçdaroğlu’nun işaret ettiği, 2014 Ekim ayında yayınlanan 3. Dönem raporu incelendiğinde ise raporun genelinde endişeli bir ton göze çarpmaktadır. Rapor mevzuatta yapılan kısmi iyileşmelere karşın, uygulama kısmında ciddi eksiklikler olduğuna dikkat çekmektedir. Raporun üzerine eğildiği ilk konu, Sözleşmenin yürürlükte olduğu 11 yıldan bu yana uluslararası alanda yapıldığı iddia edilen tek bir tane yolsuzluk soruşturmasının dahi mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmayışıdır. Bu zaman dilimindeki toplam 10 uluslararası yolsuzluk davasının tamamı aklanma, zaman aşımı ya da delil yetersizliği gibi gerekçelerle düşürülmüştür. Sözleşme Çalışma Grubu hızla büyüyen bir ekonomiye sahip Türkiye’nin yolsuzlukla mücadele konusunda etkisiz kalışını endişeyle izlediğini belirtmektedir. Benzer şekilde son beş yıl içerisinde ulusal çapta tüzel kişiler aleyhinde gündeme getirilen hiçbir yolsuzluk davasının sonuçlanmadığı konusunda endişeli bir duruş sergilemektedir. Tüzel kişilerin yanı sıra şirket sorumluluğu (corporateliability) alanındaki yasama mekanizmalarında da ciddi eksikliklere dikkat çekilmektedir. Raporun acil olarak iyileştirme yapılmasını tavsiye ettiği diğer konular ise tam yargı bağımsızlığının tesis edilmesi ve adli yapının güçlendirilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Rapor bu ciddi endişe ve önerilerin yanı sıra uluslararası yolsuzluk suçları ile mücadele konusunda yapılan yasama reformlarını ve kamu çalışanlarının bilinçlendirilmesi alanındaki projeleri takdirle karşılamaktadır.  OECD’nin şu ana kadar yayınladığı 3 temel değerlendirme raporu ve ikinci fazı takip eden 2 ara rapor genel olarak değerlendirdiğinde aralarında en ciddi iddiaların olduğu, eleştirel tonu yüksek raporun 2014 Ekim’inde yayınlanan son rapor olduğunu görüyoruz.    Bu durum, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun iddiasını doğruluk payı vardır şeklinde değerlendirmemizi gerektiriyor.  
   CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin 18 Kasım 2014 tarihli TBMM Grup Toplantısında, Ekim 2014’de OECD’nin yayınladığı “Türkiye’de OECD Yolsuzlukla Mücadele Anlaşmasının Uygulanması, 3. Dönem Raporu” na istinaden, OECD tarihinde ilk kez Türkiye’nin bir raporda bu kadar net bir şekilde yolsuzluk konusunda eleştirildiğini iddia etmiştir.   OECD Yolsuzlukla Mücadele sözleşmesi 1989 senesinde bir araya gelen uzmanlardan oluşan bir çalışma grubunun çabalarıyla 1997’de hazırlanan ve 15 Şubat 1999’da yürürlüğe giren bir metindir. Sözleşmeyi ilk hazırlandığı 1997 yılında imzalayan Türkiye, 11 Ocak 2003’te sözleşmeyi iç hukukuna adapte etmiştir. Sözleşmenin temel motivasyonu, sözleşmeye taraf ülkelerde yolsuzlukla mücadele konusunda gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ve uygulanması konusunda cesaretlendirici olmaktır. OECD’nin sözleşmenin uygulanması konusunda bir yaptırım gücü olmamakla birlikte, periyodik olarak ülkeler özelinde, sözleşme prensiplerinin uygulanmasını takip maksatlı raporlar yayınlamaktadır.   Kemal Kılıçdaroğlu’nun iddiasını analiz etmek için OECD’nin sözleşmenin Türkiye’de uygulanmasının takibini amaçlayan 2004 (1. Faz), 2007 (2. Faz), 2009 (2. Faz ekleri), 2010 (2. faz ve 2. faz eklerinin takibi) ve 2014 (3. Faz) raporlarını inceledik.   2004 tarihli ilk rapor büyük ölçüde Türkiye’nin sözleşmeyi iç hukuka uyumlaştırması için hayata geçirdiği yasal değişikliklere odaklanmaktadır. Rapor Türkiye’nin bu dönemde yolsuzlukla ilgili yürürlükte olan iç hukukun çalışma grubuna açıkça takdim edilmesi, prensiplerin iç hukukla uyumlulaştırılması ve işbirliği konusundaki istekliliği gibi çabaları olumlu değerlendirmektedir. Bu rapor özellikle yolsuzluk ve rüşvet suçlarıyla ilgili mevzuattaki karışıklıkların giderilerek daha sade ve anlaşılabilir bir hale getirilmesini tavsiye etmektedir. Genel olarak bakıldığında rapor yolsuzlukla ilgili çeşitli suç tanımlamaları ve bunlarla ilgili yaptırımlar konusunda mevzuatın, OECD sözleşmesiyle uyumlu hale getirilmesi yönünde önerilerde bulunmaktadır. Bu bağlamda ilk rapor performans değerlendirmesinden ziyade uyum süreci için tavsiyeler sunan bir rehber niteliğindedir.   2007 tarihinde yayınlanan 2. Faz raporunda sözleşmenin uygulanması konusunda bir takım ciddi eksiklikler olması nedeniyle ileriki yıllarda yeni değerlendirmeler yapılmış ve 2. faza ilaveten, 2009 tarihli bir ek rapor ve 2010 tarihli bir takip raporu daha yayınlanmıştır. Özellikle 2010 tarihli rapor incelendiğinde Türkiye’nin bu tarihe kadar önemli iyileşmeler gerçekleştirdiğini görüyoruz. Dönem raporlarının dikkat çektikleri eksiklikler, özellikle tüzel kişiler hakkındaki yolsuzluk ve rüşvet suçlamaları durumunda sözleşmenin öngördüğü yaptırımların düzgün bir şekilde uygulanmaması konusuna yoğunlaşmaktadır. Diğer bir ifadeyle kamu otoritelerinin bir takım önemli yolsuzluk iddialarının takibi ile ilgili atalete düşmeleri, Türkiye’ye yönelik önemli bir eleştiri konusu olmuştur. Diğer taraftan Türk Eximbank, MASAK ve Maliye Bakanlığı gibi kurumların OECD Sözleşmesinin kamusal görünürlüğünü arttırma, yolsuzlukla mücadele konusunda personel eğitimleri ve kara-para aklamayla mücadele için hazırladıkları mevzuat değişiklikleri öne çıkan olumlu gelişmeler olarak takdim edilmektedir.   Kemal Kılıçdaroğlu’nun işaret ettiği, 2014 Ekim ayında yayınlanan 3. Dönem raporu incelendiğinde ise raporun genelinde endişeli bir ton göze çarpmaktadır. Rapor mevzuatta yapılan kısmi iyileşmelere karşın, uygulama kısmında ciddi eksiklikler olduğuna dikkat çekmektedir. Raporun üzerine eğildiği ilk konu, Sözleşmenin yürürlükte olduğu 11 yıldan bu yana uluslararası alanda yapıldığı iddia edilen tek bir tane yolsuzluk soruşturmasının dahi mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmayışıdır. Bu zaman dilimindeki toplam 10 uluslararası yolsuzluk davasının tamamı aklanma, zaman aşımı ya da delil yetersizliği gibi gerekçelerle düşürülmüştür. Sözleşme Çalışma Grubu hızla büyüyen bir ekonomiye sahip Türkiye’nin yolsuzlukla mücadele konusunda etkisiz kalışını endişeyle izlediğini belirtmektedir. Benzer şekilde son beş yıl içerisinde ulusal çapta tüzel kişiler aleyhinde gündeme getirilen hiçbir yolsuzluk davasının sonuçlanmadığı konusunda endişeli bir duruş sergilemektedir. Tüzel kişilerin yanı sıra şirket sorumluluğu (corporateliability) alanındaki yasama mekanizmalarında da ciddi eksikliklere dikkat çekilmektedir. Raporun acil olarak iyileştirme yapılmasını tavsiye ettiği diğer konular ise tam yargı bağımsızlığının tesis edilmesi ve adli yapının güçlendirilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Rapor bu ciddi endişe ve önerilerin yanı sıra uluslararası yolsuzluk suçları ile mücadele konusunda yapılan yasama reformlarını ve kamu çalışanlarının bilinçlendirilmesi alanındaki projeleri takdirle karşılamaktadır.  OECD’nin şu ana kadar yayınladığı 3 temel değerlendirme raporu ve ikinci fazı takip eden 2 ara rapor genel olarak değerlendirdiğinde aralarında en ciddi iddiaların olduğu, eleştirel tonu yüksek raporun 2014 Ekim’inde yayınlanan son rapor olduğunu görüyoruz.    Bu durum, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun iddiasını doğruluk payı vardır şeklinde değerlendirmemizi gerektiriyor.  
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.