Öfkeli bir insan daima zehir ile doludur”. Konfüçyüs
Öfke, zehirli, bir o kadar da popülerdir.Ancak, iki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri de birbirinden ayrı düşer.Sözlüğümüz öfkeyi: Engelleme, incinme veya gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi, kızgınlık, hışım, hiddet, gazap olarak tanımlanmaktadır.
Psikoloji sözlüğünde ise , öfkeyi, “engellenme, saldırıya uğrama, tehdit edilme, yoksun bırakma, kısıtlama vb. gibi durumlarda hissedilen ve genellikle neden olan şeye ya da kişiye yönelik şu ya da bu biçimde saldırgan davranışlarla sonuçlanabilen oldukça yoğun olumsuz bir duygu”olarak tanımlar.Biriken enerjinin boşaltılmasının bir yolu olarak da görülmektedir. Ve ifade edilmesi gereken bir duygu” olarak tanımlamaktadır.
Tarihin yolculuğunda Roma Katolik kilisesinin görüşüne göre Kardinal günahlar olarak bilinen ve Papa I. Gregorius tarafından düzenlenen, insanın hayatı boyunca sakınması gereken yedi günahtan biri olarak da karşımıza çıkar . Şehvet, Oburluk, Hırs, Tembellik, Öfke, Kıskançlık, Kibir. Helenistik felsefeciler de öfkeyi geçici bir delilik hali olarak betimler.
Öfke, istenmeyen durum ve yaşananlara karşı vücudun doğal şekilde gösterdiği bir duygudur. Önemsenmeme, aşağılanma, keyfi bir tutumla karşılaşma ve saldırıya uğrama, sömürülme, kullanılma, itilmişlik,reddedilme,baskı . Öfkeyi ortaya çıkarabilmektedir. Ses tonuna da yansır.Öfke, bir an insanı kontrolden çıkarabilmektedir. Elimizde tuttuğumuz kızgın bir tasa benzemektedir. Birikendir , geçicidir ,usul usul sönen bir alevi andırır.
Kimi zamanda bir sel gibi akar.İnsanı daha da içine çekebilen set çekilmeyi zorlaştıran duygu fırtınasıdır. Sert tepkiyi de getirir.Bir süre sonra diner ama birçok dalı da kırar.Yüksek bir enerjiyi içinde barındırır. Kendi kendinden hoşlanan, kendi kendini şişirir.Tepeden yuvarlanan bir kar topu gibi büyüye büyüye pişmanlık vadisine varıştır.Üzüntü de hemen arkasından gelir. Öfke yüreğimizi de incitir ve acıtır. Dikenli bir karaçalı da yer bulur. İtici bir güçtür. Kısıtlamayı da getirir...
Yakıcı ve yıkıcılık onun özelliklerindendir. Duvarları yumruklama isteğini de yaratır… Görüş alanını kısıtlar. Göze inen perde olur.Girdiği yerden, akıl da çıkar gider. Doğru düşünmeyi engeller, yanlışı da yaptırır. Zararı da beraberinde getirir. Performansı da etkilemektedir.Yarattığı etki kendimiz ve çevremiz için olumsuzdur. İnsanın ve toplumun yaşam kalitesini bozabilmektedir.
Yakın dönemde ise Mandela da öfkesini büyütmenin ve politik muhaliflerini insanlık-dışı canavarlar olarak düşünmede ısrar etmenin kendisini hiçbir yere götürmeyeceğini anlamıştı. Dostluğa olmasa bile, yıkıcı duyguların üstesinden gelerek, karşı tarafa ulaşmak ve güven inşa etmek ihtiyacı duymuştu. Ve şunu göstermişti Rahat bir zihnin kolay öfkelenmediğini.
Öfke olunca bağırmak da onu izler. Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş. Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz demişti.
“Öfkeyle kalkan zararla oturur” sözünü anımsayarak, öfkeyle ,problemlerin çözülmediği hatırlanmalıdır. İntikam alma yolu da değildir. Öfke, şiddet göstermek veya suç işlemek için bir mazret olarak görülmemelidir . Öfke, başkalarını kontrol etmeyi getirmez.
Akıl, her zaman öfkenin ilacıdır. Sevgiye de yer açılmalıdır.Rahatlama ve farkındalık oluşturulmalıdır.Yaşanılanlara empati ile bakarak olayları tartarak ve hızlıca değerlendirilmemeli. Problemi kabullenerek çözüm odaklı yaklaşılmalıdır. Özdenetimimizin de güçlendirilmesi gerekmektedir.