“Siz siyasetle ilgilenmezseniz o sizinle ilgilenir!” Oktay Akbal
Antik Yunancadaki “polis” yani “şehir” kelimesinden gelmekte olup, kelime anlamı itibariyle şehir yönetimi demektir.Bu bağlamda siyaset ve politika kavramları genel itibariyle, toplum ve devlete ilişkin yönetim ve idare süreçlerini (hükümet, meclis, yerel yönetim, kamuoyu vb. gibi) konuları ifade etmektedir.
Siyaset, Arapça siyasa sözcüğünden Türkçe’ye geçmiş bir deyimdir. Aslı seyis (at terbiyecisi) kökünden gelmekte olup terbiye anlamı taşımaktadır. Emir, yasak ve terbiye gibi manalarda da kullanılır.
Osmanlıca’da ise padişahın hükmettiği ölüm cezası anlamında kullanılmaktadır. Sözlüğümüzde ise : Devletin idari kademelerinde yer alan politikacıların ülkenin yönetimi, ekonomisi ve güvenliği kapsamında sürdürdüğü çalışmalara denir.
Siyaset en geniş anlamıyla bireylerin kendilerini etkileyen yaşam ortamına ait düşünce ve beklentilerini dile getirme ve dahası bunu nesnel ortaklıklar (sınıf, etnik yapı, dinsel tutum ve değerler, cinsiyet farklılıkları vb.) üzerinden gerçekleştirme ve dolayısıyla yaşama kendi gerçekliği üzerinden müdahale ederek dönüştürmedir.
Toplumu ilgilendiren her alandaki gerekli düzenlemeleri de kapsar . Sosyal bir çalışmadır, diyalogtur ve toplumsaldır. Deprem vergilerini sorgulamak, eve gelen faturanın açıklamasını okumak, okutmak, devletin tüm kurumlarından herkes için eşit hizmet beklemedir.
Siyaset, ne olacak bu memleketin hali denilen her masadadır.Siyasetin üçlü saç ayağı;iktidar, muhalefet,geniş kalabalıklar. Siyaset zeminin de harici ve dahili şartlar yer alır. Siyasi hareketin de gerçekleşme bağlamı da uygun oluşudur. Siyasetin aracı ise, ajitasyon ve propagandadır.
Seçimler, siyasi hareketlerin kalabalıklarla arasındaki uygunluğun iktidar veya muhalefet tarzında vücut bulduğu sınamadır. Düşünmekten öte eylemektir. Siyaset: coğrafya, tarih, antropoloji, hukuk, ekonomi, sosyoloji, felsefe, psikoloji ile paralel olarak biçimlenir. Jestler ve mimikler de yer bulur.
Bunların hepsi birbirini beslemektedir.İnsanın hayatına da yön verir. Milli savunma, dış politika, din-toplum ilişkileri, insanların nasıl giyindiği, aile, sağlık vb. gibi bütün konular siyasal konulardır.
Bu gibi konuların siyaset-üstü alana itilmesi aslında, "ancak belirli zümrelerin bu konularda etkinlik kazanması," anlamına gelmektedir.Mevcut sistemde elit çok etklenmemektedir, sıkıntıyı da halk çekmektedir.
Güç bende- hakim benim söylemi de yer bulur.Açgözlülük, yolsuzluk, dalavere,entrika, yolunu bulmak, iki yüzlülükte siyasette yer bulabilmektedir. Büyük kazanç kapısı olarak ta tanımlanabilmektedir. Kişisel çıkar amaçlı yapılması da yer bulur.
Kutuplaştırmayı, karşı taraftan nefret etmeyi ayrışmayı da getirebilmektedir. Kendi gibi düşünmeyenlere de hakaret edenler de olabilmektedir. Bireyler ve gruplar arasında güç ve liderlikle ilgili olan rekabettin de alanı olmaktadır.
Gerginlik çıkarmaya da uygundur.İktidara ulaşma arzusunun da alanıdır. Doğru olanın geç söylenebildiği, öngörülerin de dikkate alınmaması da yer alır . Dün ne söylediğinin bir öneminin olmadığı bugün ne söylediğini önemli kılabilmektedir.
Anlamak yerine de kutsumayı da getirebilmektedir. Anlamak üzerine düşünmek ise zahmetlidir ,evrenseldir ve çaba gerektirir.Düzenin insanını da devir için şekillendiren eylemdir.Dokunulmazlığı içersinde barındırır.
Kürsü dokunulmazlığı sınırlandırılması temeniden öteye gidememektir. Siyaset yapanlar da ikiye ayrılmaktadır: Ülke insanlarına hizmet edip mutlu etmek için yapanlar. Koltuk,makam kazanıp güç ve para elde etmek için yapanlar. Fıkrayı da anımsatır : Hans ve Müller adlı iki Alman bilimadamı, Türklerin neden bu kadar rakıya düşkün olduklarını ve içerken ne hissettiklerini merak ediyorlarmış. Konuyu araştırmak için İstanbula gelen iki arkadaş, meşhur bir meyhaneye girmişler. Bir masaya oturan Hans ile Müller, yan masadakilerin söylediklerinin aynısını sipariş edip, mezeler eşliğinde rakı içmeye başlamışlar. Birer kadeh yuvarladıktan sonra, Hans Müller'e sormuş:
- Ne hissediyorsun? - Daha bir şey anlamadım, devam edelim. İkinci kadehten sonra Müller Hans'a sormuş: - Nasıl gidiyor, bir değişiklik var mı? - Hiçbir değişiklik yok, devam edelim. Mezeler eşliğinde bir iki kadeh daha yuvarladıktan sonra Müller yine sormuş: - Hans, ne hissediyorsun? İyice kafayı bulan Hans, iyice ağırlaşan göz kapaklarını ağır ağır açarak demiş ki: - Ulan Müller, boş ver şimdi ne hissetiğimi. Ne olacak bu Almanya'nın hali?
Başka bir yaşam ve dünya elbette olacaktır.Yapılması gerekenler ise: Bilgiye önem vermek, emekten yana tavır koymak ,özveri içersinde olma, çabalamak , erdem sahibi olmak tutarlılık, empati yapabilmek, ,eleştirileri dinlemek, hoş görü ile karşılamak, istifa edebilmek. Problemlerin çözülmesidir.
Özür dilemek, özeleştiri yapma,sorumluluk üstlenme,sorumluları bulma ve hesap sorma,önlem almak,kucaklayıcı olmak, mantıklı olmadır. Dürüst olmak, halkını sevme, ideal için yapmak, kazanç kapısı haline getirmemek. İlkeler üzerinden yürüyerek, insanlığın menfaatinin ön planda olmasıdır.
Özgür Karakaya
ozgur694hotmail.com