Prof. Dr. Mehmet Tomanbay
Bizim pastırma yazı dediğimiz iklim olayına Hindistan’da Hint Yazı denir. Sonbaharın sonuna doğru genellikle Ekim ve Kasım aylarında hava yeniden mevsim normallerinin üzerinde ısınır, yaz mevsimi kısa da olsa tekrar yaşanır. Bu doğa olayı Hindistan’ta halk arasındaki bir inanışla mecazi bir anlam da kazanmıştır. Gene “Hint Yazı” diye tanımlanan bu inanışa göre ölüme yaklaşan bir insan ölümünden önce kısa bir süreliğine kendini enerjik ve genç hisseder, gençliğinde yaşadığı en güzel anlarını ve olayları anımsar, o anları nostaljik bir şekilde tekrar yaşar ve mutlu bir şekilde ölür. Yani “Hint Yazı” yalancı bir yazdır, insanoğlunu gerçek dünyadan koparır, bir hayal dünyasında kısa bir süreliğine mutlu eder ve sonra da biter.
Ülkemizde son aylarda yaşanan ekonomik gelişmeler ne yazık ki Türkiye ekonomisinin bir Hint Yazı yaşadığını düşündürmektedir. İçinde bulunduğumuz yılın birinci ve ikinci çeyreklerinde ekonomimiz yüzde 5.0 dolayında büyümüştür ve bu büyümenin üçüncü çeyrekte de artarak devam edeceği tahmin edilmektedir. Bu gelişme Hükümet temsilcileri tarafından büyük bir sevinçle Hükümetin ciddi bir başarısı olarak sunulmaktadır. Ancak gelişmeler gerçekten uzun dönemli bir başarıya mı işaret etmektedir?
Siyasetçiler rakamları daima kendi lehlerinde yorumlarlar. Bu siyasetin doğasına uygundur. Ancak bilim adamları ise gerçekleri görmelidir ve görürler. Dolayısıyla gerçekler siyasetçilerin dediğinden çok farklıdır. Gelelim sadede: Evet 2017 yılının ilk iki çeyreğinde uzun zamandır yüzde 2 ile 4 arasına sıkışmış olan büyüme ilk çeyrekte yüzde 5.2 ve ikinci çeyrekte de yüzde 5.1 olmuştur. Bu rakamlar ilk bakışta sevindirici rakamlardır. Ancak büyüme rakamlarından iktisaden beklenen ülkenin işsizlik ve yoksulluk gibi en temel sorunlarına çözüm üretmesidir. Bu anlamda ekonomik gelişmeye baktığımızda ise gördüğümüz tablo farklıdır. Birinci çeyrekteki yüzde 5.2 oranındaki büyümenin bir sonucu olarak Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında işsizlik oranları sırasıyla yüzde 10.5, 10.2 ve 10.2 olmuştur. İkinci çeyrekteki yüzde 5.1 oranındaki büyüme ile yüzde10.2 oranındaki işsizliğin artık yavaş yavaş aşağılara inmesi beklenirdi. Ancak ne yazık ki açıklanan ve övünülen bu büyüme oranına rağmen Temmuz ayında genel işsizlik oranı ikinci çeyrekteki yüzde 5.1’lik büyüme sonrasında azalmak yerine yeniden yükselişe geçmiş ve yüzde 10.7 olmuştur. İşsiz sayısı da geçen yıla göre 119 bin kişi artarak 3 milyon 443 bin kişiye ulaşmıştır. Üniversite mezunu gençlerimizde durum daha da vahimdir. 2016 yılında 24 yaş altı üniversite mezunu her 100 gencimizin 37.4’ü işsiz iken bu yıl bu oran yüzde 42.1’e çıkmıştır. Yani anlaşılan, övünülen büyüme işsizliğe çare olmamıştır.
Ekonomik büyümeden beklenen bir başka olumlu gelişme ise milli gelirin artması ve dolayısıyla kişi başı gelirin de artarak yoksulluğun azalmasıdır. Çünkü büyüme arttıkça iktisadi faaliyetler de artar ve artan iktisadi faaliyetlere bağlı bir şekilde toplanan vergi gelirleri de artar. Artan bütçe gelirleri yatırımları ve dolayısıyla da vatandaşın gelirini daha da arttırır. Ne yazık ki iki çeyrek üst üste gerçekleşen yüzde 5.0 ve üzeri büyümeye rağmen vatandaşı rahatlatan bir gelişme yaşanmamıştır. Aksine MTV başta olmak üzere son açıklanan yüzde 25 oranında vergi artışı ve zamlar vatandaşın gelirinin büyük kısmını alıp götürmekte ve yoksullaşmayı arttırmaktadır.
Bu gerçeklere rağmen 2017’de ortaya çıkan yüzde 5.0 üzeri büyüme neyin nesidir? Yanıtı açık, içine düşülen durgunluğu aşabilmek için Hükümet 2017 başından başlayarak kimi palyatif (geçici) önlemleri uygulamaya soktu. İç talebi canlandırmak için alınan önlemlerin ilki geçtiğimiz Şubat ayında mobilya ve orta segment tabir edilen konutlarda KDV oranının 30 Nisan 2017’ye kadar yüzde 8’e düşürülmesi ve beyaz eşya başta olmak üzere kimi dayanıklı tüketim mallarında da ÖTV’nin sıfırlanmasıydı. Bu uygulama 30 Eylül’e kadar yürürlükte kaldı. Gene 2017 başında uygulamaya sokulan bir diğer önlem Kredi Garanti Fonu’nun kefalet sorunu nedeniyle kredi bulamayan KOBİ’lere ve genç ve kadın girişimcilere sağlanan kredilere kefil olmaya başlamasıydı. 250 milyar TL’ye ulaşan bu kefalet ekonomimizde ciddi bir hareketlenmeye yol açtı.
Son iki çeyrekteki yüzde 5.00 dolayındaki büyümede bu iki iktisadi önlemin büyük etkisi vardır. Ancak ne yazık ki bu iki önlem de şu ana kadar esas olarak kısa dönemli tüketime dönük bir canlanmaya yol açmışlar, buna karşılık üretime dönük bir artışı yeterince canlandıramamışlardır. İşsizliği azaltacak ve böylelikle yoksulluğa da çare olacak uzun dönemli iyileşme tüketimden daha fazla üretimin canlanmasıdır. Eğer bu başarılamazsa KGF kefaleti ve geçici vergi uygulamaları ile ekonomimizde başlayan canlanma Hint Yazı benzeri geçici bir canlanma olarak kalır. Şu anda da görünen ekonomimizin geçici, yalancı bir bahar yaşadığıdır. Ekonomimizdeki yapısal sorunlara çözüm üretmeden geçici önlemlerle kalıcı bir iyileşme beklemek doğru değildir. Yüzde 5.0’lik büyümelere rağmen vatandaşın sıkıntılarının önümüzdeki dönemlerde daha da büyüyeceği anlaşılmaktadır.