ÜLKEMİZ VE MİLLETİMİZ İÇİN DAHA ÇOK ÇALIŞMA ZAMANI

EKONOMİ 17.08.2018 - 00:48, Güncelleme: 17.02.2023 - 08:17 3517+ kez okundu.
 

ÜLKEMİZ VE MİLLETİMİZ İÇİN DAHA ÇOK ÇALIŞMA ZAMANI

Burdur Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Keyik, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından açıklanan yeni ekonomi modelini iş dünyası olarak olumlu bulduklarını açıkladı.
Türkiye’nin geçmişten günümüze yaşamış olduğu ekonomik krizlere ilişkin kronolojik bir değerlendirmede de bulunan BUTSO Başkanı Yusuf Keyik, yaptığı basın bildirisinde şunları kaydetti: Cumhuriyet tarihi boyunca yıllık ortalama % 4.8 Büyüme Oranını Tutturan Türkiye, 95 Yılda 15 Ekonomik Kriz yaşamıştır. Şu an ise 16. ile sarsılıyoruz. Dünyayı da sarsan 1929 ekonomik krizinden bu yana Türkiye ortalama her 5 yılda bir ekonomik krizle karşı karşıya kalmıştır. En son ekonomik krizi 2001 yılında Büyük Çöküş ile yaşadık. Türkiye ekonomisi 1927 yılında yüzde 12.8, 1932 yılında yüzde 10.6, 1935 yılında yüzde 3, 1940 yılında yüzde 5, 1941 yılında yüzde 10.3, 1943 yılında yüzde 9.8, 1944 yılında yüzde 5.1, 1945 yılında yüzde 15.3, 1949 yılında yüzde 10.5, 1954 yılında yüzde 3 oranında küçüldü. Bu tarihten 1979 yılına kadar 24 yıl kesintisiz büyüyen Türkiye ekonomisi, 1979 yılında yeniden krize girdi. Aynı yıl yüzde 0.5 küçülen ekonomi, 1980 yılında da yüzde 2.8 geriledi. Bu tarihten itibaren yeniden büyüme trendi yakalayan Türkiye 13 yıl ardı ardına büyüdü. Türkiye 1990’lı yıllarda birbiri ardına gelen krizlerle sarsıldı. Türkiye 1994 yılında yüzde 6.1, 1999 yılında yüzde 6.1, en son 2001 yılında da yüzde 9.5 küçüldü. 15 Kriz yaşadık. 16 Biraz daha farklı olsa da birlik ve beraberliğimiz, inancımız ile bu krizi de kısa sürede atlatacağımıza inancımız tamdır. Ülke olarak hafızamızı biraz tazeleyerek geçmişte yaşanan krizlere bir bakalım istiyorum. Öncelerde yaşanan krizleri bilirsek, bundan sonraki oluşacak krizlere de daha tedbirli olacağımızı düşünüyorum. * 1929 Krizi Ülkemiz ilk kez krizle 1929 yılında tanışmıştır. Kambiyo krizi yaşanarak, Türk parasının değeri ciddi manada düşmüştür. * 1948 Krizi İkinci Dünya Savaşı ile birlikte bütçemiz açık vermeye başladı. Savaş dünya devletleri ile birlikte ülkemiz de ekonomik dengeleri alt üst etti. İhracatı artırmak için Devalüasyona gidildi. Ama yine de hedefe ulaşılamadı. * 1954 Krizi Dış Sermayeye açılma ve serbest piyasa ekonomisine geçiş dönemi 1950-1954 yıllarında başladı. 1951 yılında bütçe açık vermeye başladı. Kore savaşı sebebi ile dünyada hammadde fiyatları arttı. Kredili ithalat uygulaması ile birlikte dış borçlar ödenemez hale geldi. Enflasyon % 20 ulaşarak ülke krize girdi. * 1958 Krizi 1950’li yıllarda uygulanan dışarıdan sermaye ithaline ayarlanmış serbestleşme programı 1958 krizini hazırladı. Ağustos 1958 ayında Türkiye IMF ile bir istikrar programı uygulamayı kabul etmek zorunda kaldık. 1959 yılında hayat pahalılığında Brezilya’dan sonra dünya ikincisi olduk. * 1969 Krizi 1969’da Türkiye hafif bir krizle sarsıldı. IMF programı yürürlüğe kondu. Türk parası devalüe edildi. 1971’de darbe yapıldı. * 1974 Birinci Petrol Krizi 1974 yılında petrol fiyatlarının patlayarak 4 katına çıkması Türkiye ekonomisini olumsuz etkiledi. Aynı yıl Kıbrıs Barış Harekatı ile birlikte batılı ülkelerin üstü örtülü ekonomik ambargosu başladı. Petrol fiyatlarındaki artış ithal edilen sanayi ürünlerinin fiyatlarını da tırmandırdı. Bütün dünya petrol tasarrufuna yönelirken Türkiye petrole sübvansiyon vererek tüketimi patlattı. Turizm ve işçi gelirleri düştü. İstihdam sorunu büyüdü. Türkiye yeni bir darboğazın eşiğine geldi. * 1978 Krizi Hükümetler; düşük düşük faizli kredileri hiç ödenmeyecekmiş gibi alıp kullandılar. Bu borçlar bir yandan tüketimi ve ithalatı pompalarken bir yandan da sabit yatırımları ve buna bağlı ithalatı pompaladı. 1978 yılında kısa vadeli borçların toplam borç içindeki payı yüzde 52’ye ulaştı. 1978’de kriz patladı * 1979-1980 İkinci Petrol Krizi OPEC üyeleri petrol fiyatını 1979 ve 1980’de ikinci kez yüzde 150 oranında artırdı. Bu şok Türkiye’yi yoğun ekonomik kriz yaşarken yakaladı. İşsizlik oranı yüzde 20’lere yaklaştı. Enflasyon yüzde 63.9’a yükseldi. 1979-1980 petrol krizi, halkı 1974 petrol krizinden daha fazla etkiledi. Pek çok temel tüketim maddesi karaborsaya düştü. Benzin, tüp, ampul bulunamaz hale geldi. Ünlü “24 Ocak kararları”nı yürürlüğe kondu. 24 Ocak kararlarıyla birlikte TL % 48,6 oranında devalüe edildi. * 1986 Krizi 1980 Darbesinin ardından 24 Ocak kararları yürürlüğe konmuştu. Bütçe açığının ulaştığı rakam, bir önceki yıla göre yüzde 150 artışı işaret ediyordu. 1986 yılında kamu harcamalarının artması nedeniyle ekonomik dengesizlik yaşandı ve devalüasyon yapıldı * 1988 – 1989 Krizi Kamu açıklarındaki artış ve mali piyasalardaki dalgalanma sonucunda faizler yükseldi. Döviz rezervi azaldı. 1989 yılına gelindiğinde Türkiye dışa açık serbest piyasa ekonomilerinden biri oldu. Ticari bankaların döviz açığı büyüdü. 1994 ve 2001 krizleri karakteristik olarak diğerlerinden farklıydı. Krizler bankacılık sektörünü vurdu ve çok sayıda bankanın faaliyetleri durduruldu * 1991 Finansal Krizi 1991 krizini Körfez krizi tetikledi. 1990 yılında toplam sermaye girişi 4 milyar dolar oldu. Bunun 3 milyar doları kısa vadeli idi. Dış borç stoku 8 milyara dolara ulaşırken, kısa vadeli borçlardaki artış 4 milyar dolara yaklaştı. Büyük çaptaki sermaye girişi TL’yi aşırı değerlendirirken ihracatı caydırdı, ithalatı pompaladı. 1991’de Körfez krizi çıktı ve Türkiye’yi riskli bir ülke konumuna getirdi. Sermaye kaçışa geçti. Kriz etkisini bir yıl gösterdi. * 1994 Finansal Krizi Kriz 1993 sonlarında başlayıp 1994’te patladı. İçeride zaten üstüste iki yıldır sürmekte olan temel dengesizliklerin üzerine Avrupa para piyasasındaki kargaşanın eklenmesi krizi tetikledi. Krizde yarım milyon kişi işinden atıldı. * 1998- 1999 Krizi 1998’de Asya-Rusya krizi, Türkiye’yi, enflasyonu düşürmek amacıyla harcamaları kıstığı ve istikrar programı uyguladığı sırada yakaladı. Krizi tetikleyen unsur, 6 milyar doları aşan sıcak para çıkışı oldu. Mali kuruluşlar dışında bütün kesimler yüzde 5-6 daralmaya girdi. 1999 sonunda Hazine’yi iç borçları artık döndüremediği noktaya sürükledi. Aralık 1999’da hükümet IMF ile stand-by anlaşması imzaladı. * 2001 Krizi (Büyük Çöküş) Stand-by anlaşmasının ardından 2000 yılında devreye giren istikrar programı büyük çöküşün baş sorumlusuydu. Türkiye döviz kurunun çapaya bağlanmasıyla çıkmaz sokağa girdi. Yabancı bankalar vadesi gelmemiş kredilerini geri çekmeye başlayınca gecelik faizler göklere tırmandı ve Türkiye tarihine “Kara Çarşamba” olarak geçen 22 Kasım 2000’de para krizi patladı. 13 banka ve çok sayıda aracı kurum battı. Kasım kriziyle artan faizler ve ödeme güçlüğe düşen bankaların vadesi dolmayan kredileri geri çağırması, iç pazarın daha da daralması bunda büyük rol oynadı. 19 Şubat’ta Çankaya Köşkü’nde yaşanan Anayasa kitapçığı tartışması krizi patlattı. 3.5 milyar dolarlık net sermaye çıkışıyla döviz fiyatları ve faizler tırmanışa geçti. Kriz öncesi 670 bin TL olan dolar Nisan’da 1 milyon 161 bine tırmandı. SONUÇ Krizlerde yaşanan senaryo genelde bir biri ile aynıdır. Ekonomik krizlerin bir kısmı dış etkenlerden dolayı yaşanırken bir kısmı da iç etkenlerden dolayı yaşanmaktadır. Kriz öncesinde, Türk parası aşırı değerlenmekte bu ithalatı fırlamakta, ihracatı azaltmaktadır. Cari işlemler bilançosu dengesi bozulmaktadır. Kısa vadeli dış borç birikimi de artınca, krizlere zemin hazırlanmaktır. Sonrasında da Enflasyon fırlamakta, işsizlik artmakta sonucunda da şirketler birbiri ardına kapanmaktadır. Bu güne geldiğimizde tamamen dış kaynaklı finansal bir kuşatma ile karşı karşıyayız. Ben büyüğüm, benim dediğim olacak mantığını koruyan ABD’nin bir suçluyu ülkemizden istemesi ve ülkemizi hedef alan konuşmaların ardından yaşanan dış kaynaklı kriz, dövizi bir anda fırlatarak ekonomik dengeleri bozmuştur. Ülke olarak birçok kriz yaşadık. Bu krizin karakteri biraz farklı olsa da bu krizi de atlatacağımıza inancımız tamdır. Bu doğrultuda Hükümetimiz bir dizi önlemler paketi almaya devam etmektedir. İç borçlanmayı kontrol altında tutabilmek için 15.08.2018 tarihli Resmi Gazetede bir dizi önlem almıştır. Bundan böyle senetli veya senetsiz Mal ve Hizmet alımlarında taksit sayısı 12 olarak belirlenmiştir. Elektronik eşya satışlarında vade 3 ay, Bilgisayar alımı, seyahat, havayolu, taşımacılık, konaklama v.b. vade 6 Ay, Sağlık ödemelerinde 9 Ay olarak belirlenirken diğer ürünlerde taksitin uygulanmayacağı çıkarılan Yönetmeliklerle deklere edilmiştir. Aynı Yönetmelik ile Tüketici Kredilerinde 36 Ay vade, Taşıt Kredilerinde de vade 48 Ay olarak belirlenmiştir. Bu tedbirleri başlangıç olarak algılıyoruz. Büyüklerimiz demiş ya; iğneyi kendine batır, çuvaldızı başkasına.. Hükümetimiz kendi içerisinde de acil ekonomik tedbirler almak zorundadır. Sıkı para politikasını destekleyecek tasarruf tedbirlerinin en kısa sürede açıklanmasını bekliyoruz. Ülke kaynakları verimli şekilde kullanılmalı, hammadde ihracı yerine hammadde işlenerek mamul ihracına önem verilmelidir. Alınacak tedbirler ile borç alımı en minimum seviyeye indirgenmeli ve ciddi tasarruf yapılmalıdır. Ülkeye döviz getirecek kalıcı sektörler geliştirilmelidir. En fazla ithal ettiğimiz ürünlerin üretimi desteklenerek, cazip hale getirilmelidir. Ülke bizim ülkemiz, insanımız bizim insanımızdır. Nasıl ki bundan evvelki 15 krizi nasıl atlatmış isek bu sarsılmayı da atlatacağımıza inancımız tamdır. Ülkemizde yaşanan ekonomik olumsuzlukları siyasi malzeme yapmaktan uzak birlik ve beraberlik içerisinde ortak tavır sergilediğimiz zaman birlik ve bütünlüğümüzü kimse bozamayacaktır. Burdur Ticaret ve Sanayi Odası olarak; ekonomik tedbirler noktasında Hükümetimizin yanında olduğumuzu bildirir, gerekli önlemlerin uygulanması ile birlikte ekonomimizin yeniden dengelenerek, sürdürülebilir büyüme sürecine döneceğine inancımızın tam olduğunu deklare ederiz.  
Burdur Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Keyik, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından açıklanan yeni ekonomi modelini iş dünyası olarak olumlu bulduklarını açıkladı.

Türkiye’nin geçmişten günümüze yaşamış olduğu ekonomik krizlere ilişkin kronolojik bir değerlendirmede de bulunan BUTSO Başkanı Yusuf Keyik, yaptığı basın bildirisinde şunları kaydetti: Cumhuriyet tarihi boyunca yıllık ortalama % 4.8 Büyüme Oranını Tutturan Türkiye, 95 Yılda 15 Ekonomik Kriz yaşamıştır. Şu an ise 16. ile sarsılıyoruz.

Dünyayı da sarsan 1929 ekonomik krizinden bu yana Türkiye ortalama her 5 yılda bir ekonomik krizle karşı karşıya kalmıştır. En son ekonomik krizi 2001 yılında Büyük Çöküş ile yaşadık. Türkiye ekonomisi 1927 yılında yüzde 12.8, 1932 yılında yüzde 10.6, 1935 yılında yüzde 3, 1940 yılında yüzde 5, 1941 yılında yüzde 10.3, 1943 yılında yüzde 9.8, 1944 yılında yüzde 5.1, 1945 yılında yüzde 15.3, 1949 yılında yüzde 10.5, 1954 yılında yüzde 3 oranında küçüldü. Bu tarihten 1979 yılına kadar 24 yıl kesintisiz büyüyen Türkiye ekonomisi, 1979 yılında yeniden krize girdi. Aynı yıl yüzde 0.5 küçülen ekonomi, 1980 yılında da yüzde 2.8 geriledi. Bu tarihten itibaren yeniden büyüme trendi yakalayan Türkiye 13 yıl ardı ardına büyüdü.

Türkiye 1990’lı yıllarda birbiri ardına gelen krizlerle sarsıldı. Türkiye 1994 yılında yüzde 6.1, 1999 yılında yüzde 6.1, en son 2001 yılında da yüzde 9.5 küçüldü.

15 Kriz yaşadık. 16 Biraz daha farklı olsa da birlik ve beraberliğimiz, inancımız ile bu krizi de kısa sürede atlatacağımıza inancımız tamdır.

Ülke olarak hafızamızı biraz tazeleyerek geçmişte yaşanan krizlere bir bakalım istiyorum. Öncelerde yaşanan krizleri bilirsek, bundan sonraki oluşacak krizlere de daha tedbirli olacağımızı düşünüyorum.

* 1929 Krizi

Ülkemiz ilk kez krizle 1929 yılında tanışmıştır. Kambiyo krizi yaşanarak, Türk parasının değeri ciddi manada düşmüştür.

* 1948 Krizi

İkinci Dünya Savaşı ile birlikte bütçemiz açık vermeye başladı. Savaş dünya devletleri ile birlikte ülkemiz de ekonomik dengeleri alt üst etti. İhracatı artırmak için Devalüasyona gidildi. Ama yine de hedefe ulaşılamadı.

* 1954 Krizi

Dış Sermayeye açılma ve serbest piyasa ekonomisine geçiş dönemi 1950-1954 yıllarında başladı. 1951 yılında bütçe açık vermeye başladı. Kore savaşı sebebi ile dünyada hammadde fiyatları arttı. Kredili ithalat uygulaması ile birlikte dış borçlar ödenemez hale geldi. Enflasyon % 20 ulaşarak ülke krize girdi.

* 1958 Krizi

1950’li yıllarda uygulanan dışarıdan sermaye ithaline ayarlanmış serbestleşme programı 1958 krizini hazırladı. Ağustos 1958 ayında Türkiye IMF ile bir istikrar programı uygulamayı kabul etmek zorunda kaldık. 1959 yılında hayat pahalılığında Brezilya’dan sonra dünya ikincisi olduk.

* 1969 Krizi

1969’da Türkiye hafif bir krizle sarsıldı. IMF programı yürürlüğe kondu. Türk parası devalüe edildi. 1971’de darbe yapıldı.

* 1974 Birinci Petrol Krizi

1974 yılında petrol fiyatlarının patlayarak 4 katına çıkması Türkiye ekonomisini olumsuz etkiledi. Aynı yıl Kıbrıs Barış Harekatı ile birlikte batılı ülkelerin üstü örtülü ekonomik ambargosu başladı. Petrol fiyatlarındaki artış ithal edilen sanayi ürünlerinin fiyatlarını da tırmandırdı. Bütün dünya petrol tasarrufuna yönelirken Türkiye petrole sübvansiyon vererek tüketimi patlattı. Turizm ve işçi gelirleri düştü. İstihdam sorunu büyüdü. Türkiye yeni bir darboğazın eşiğine geldi.

* 1978 Krizi

Hükümetler; düşük düşük faizli kredileri hiç ödenmeyecekmiş gibi alıp kullandılar. Bu borçlar bir yandan tüketimi ve ithalatı pompalarken bir yandan da sabit yatırımları ve buna bağlı ithalatı pompaladı. 1978 yılında kısa vadeli borçların toplam borç içindeki payı yüzde 52’ye ulaştı. 1978’de kriz patladı

* 1979-1980 İkinci Petrol Krizi

OPEC üyeleri petrol fiyatını 1979 ve 1980’de ikinci kez yüzde 150 oranında artırdı. Bu şok Türkiye’yi yoğun ekonomik kriz yaşarken yakaladı. İşsizlik oranı yüzde 20’lere yaklaştı. Enflasyon yüzde 63.9’a yükseldi. 1979-1980 petrol krizi, halkı 1974 petrol krizinden daha fazla etkiledi. Pek çok temel tüketim maddesi karaborsaya düştü. Benzin, tüp, ampul bulunamaz hale geldi. Ünlü “24 Ocak kararları”nı yürürlüğe kondu. 24 Ocak kararlarıyla birlikte TL % 48,6 oranında devalüe edildi.

* 1986 Krizi

1980 Darbesinin ardından 24 Ocak kararları yürürlüğe konmuştu. Bütçe açığının ulaştığı rakam, bir önceki yıla göre yüzde 150 artışı işaret ediyordu. 1986 yılında kamu harcamalarının artması nedeniyle ekonomik dengesizlik yaşandı ve devalüasyon yapıldı

* 1988 – 1989 Krizi

Kamu açıklarındaki artış ve mali piyasalardaki dalgalanma sonucunda faizler yükseldi. Döviz rezervi azaldı. 1989 yılına gelindiğinde Türkiye dışa açık serbest piyasa ekonomilerinden biri oldu. Ticari bankaların döviz açığı büyüdü. 1994 ve 2001 krizleri karakteristik olarak diğerlerinden farklıydı. Krizler bankacılık sektörünü vurdu ve çok sayıda bankanın faaliyetleri durduruldu

* 1991 Finansal Krizi

1991 krizini Körfez krizi tetikledi. 1990 yılında toplam sermaye girişi 4 milyar dolar oldu. Bunun 3 milyar doları kısa vadeli idi. Dış borç stoku 8 milyara dolara ulaşırken, kısa vadeli borçlardaki artış 4 milyar dolara yaklaştı. Büyük çaptaki sermaye girişi TL’yi aşırı değerlendirirken ihracatı caydırdı, ithalatı pompaladı. 1991’de Körfez krizi çıktı ve

Türkiye’yi riskli bir ülke konumuna getirdi. Sermaye kaçışa geçti. Kriz etkisini bir yıl gösterdi.

* 1994 Finansal Krizi

Kriz 1993 sonlarında başlayıp 1994’te patladı. İçeride zaten üstüste iki yıldır sürmekte olan temel dengesizliklerin üzerine Avrupa para piyasasındaki kargaşanın eklenmesi krizi tetikledi. Krizde yarım milyon kişi işinden atıldı.

* 1998- 1999 Krizi

1998’de Asya-Rusya krizi, Türkiye’yi, enflasyonu düşürmek amacıyla harcamaları kıstığı ve istikrar programı uyguladığı sırada yakaladı. Krizi tetikleyen unsur, 6 milyar doları aşan sıcak para çıkışı oldu. Mali kuruluşlar dışında bütün kesimler yüzde 5-6 daralmaya girdi. 1999 sonunda Hazine’yi iç borçları artık döndüremediği noktaya sürükledi. Aralık 1999’da hükümet IMF ile stand-by anlaşması imzaladı.

* 2001 Krizi (Büyük Çöküş)

Stand-by anlaşmasının ardından 2000 yılında devreye giren istikrar programı büyük çöküşün baş sorumlusuydu. Türkiye döviz kurunun çapaya bağlanmasıyla çıkmaz sokağa girdi. Yabancı bankalar vadesi gelmemiş kredilerini geri çekmeye başlayınca gecelik faizler göklere tırmandı ve Türkiye tarihine “Kara Çarşamba” olarak geçen 22 Kasım 2000’de para krizi patladı. 13 banka ve çok sayıda aracı kurum battı. Kasım kriziyle artan faizler ve ödeme güçlüğe düşen bankaların vadesi dolmayan kredileri geri çağırması, iç pazarın daha da daralması bunda büyük rol oynadı. 19 Şubat’ta Çankaya Köşkü’nde yaşanan Anayasa kitapçığı tartışması krizi patlattı. 3.5 milyar dolarlık net sermaye çıkışıyla döviz fiyatları ve faizler tırmanışa geçti. Kriz öncesi 670 bin TL olan dolar Nisan’da 1 milyon 161 bine tırmandı.

SONUÇ

Krizlerde yaşanan senaryo genelde bir biri ile aynıdır. Ekonomik krizlerin bir kısmı dış etkenlerden dolayı yaşanırken bir kısmı da iç etkenlerden dolayı yaşanmaktadır.

Kriz öncesinde, Türk parası aşırı değerlenmekte bu ithalatı fırlamakta, ihracatı azaltmaktadır. Cari işlemler bilançosu dengesi bozulmaktadır. Kısa vadeli dış borç birikimi de artınca, krizlere zemin hazırlanmaktır. Sonrasında da Enflasyon fırlamakta, işsizlik artmakta sonucunda da şirketler birbiri ardına kapanmaktadır.

Bu güne geldiğimizde tamamen dış kaynaklı finansal bir kuşatma ile karşı karşıyayız. Ben büyüğüm, benim dediğim olacak mantığını koruyan ABD’nin bir suçluyu ülkemizden istemesi ve ülkemizi hedef alan konuşmaların ardından yaşanan dış kaynaklı kriz, dövizi bir anda fırlatarak ekonomik dengeleri bozmuştur.

Ülke olarak birçok kriz yaşadık. Bu krizin karakteri biraz farklı olsa da bu krizi de atlatacağımıza inancımız tamdır.

Bu doğrultuda Hükümetimiz bir dizi önlemler paketi almaya devam etmektedir. İç borçlanmayı kontrol altında tutabilmek için 15.08.2018 tarihli Resmi Gazetede bir dizi önlem almıştır. Bundan böyle senetli veya senetsiz Mal ve Hizmet alımlarında taksit sayısı 12 olarak belirlenmiştir. Elektronik eşya satışlarında vade 3 ay, Bilgisayar alımı, seyahat, havayolu, taşımacılık, konaklama v.b. vade 6 Ay, Sağlık ödemelerinde 9 Ay olarak belirlenirken diğer ürünlerde taksitin

uygulanmayacağı çıkarılan Yönetmeliklerle deklere edilmiştir. Aynı Yönetmelik ile Tüketici Kredilerinde 36 Ay vade, Taşıt Kredilerinde de vade 48 Ay olarak belirlenmiştir.

Bu tedbirleri başlangıç olarak algılıyoruz. Büyüklerimiz demiş ya; iğneyi kendine batır, çuvaldızı başkasına..

Hükümetimiz kendi içerisinde de acil ekonomik tedbirler almak zorundadır. Sıkı para politikasını destekleyecek tasarruf tedbirlerinin en kısa sürede açıklanmasını bekliyoruz.

Ülke kaynakları verimli şekilde kullanılmalı, hammadde ihracı yerine hammadde işlenerek mamul ihracına önem verilmelidir.

Alınacak tedbirler ile borç alımı en minimum seviyeye indirgenmeli ve ciddi tasarruf yapılmalıdır.

Ülkeye döviz getirecek kalıcı sektörler geliştirilmelidir. En fazla ithal ettiğimiz ürünlerin üretimi desteklenerek, cazip hale getirilmelidir.

Ülke bizim ülkemiz, insanımız bizim insanımızdır. Nasıl ki bundan evvelki 15 krizi nasıl atlatmış isek bu sarsılmayı da atlatacağımıza inancımız tamdır. Ülkemizde yaşanan ekonomik olumsuzlukları siyasi malzeme yapmaktan uzak birlik ve beraberlik içerisinde ortak tavır sergilediğimiz zaman birlik ve bütünlüğümüzü kimse bozamayacaktır.

Burdur Ticaret ve Sanayi Odası olarak; ekonomik tedbirler noktasında Hükümetimizin yanında olduğumuzu bildirir, gerekli önlemlerin uygulanması ile birlikte ekonomimizin yeniden dengelenerek, sürdürülebilir büyüme sürecine döneceğine inancımızın tam olduğunu deklare ederiz.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.