DEMOKRAT PARTİ GENEL BAŞKANI’NIN BASIN AÇIKLAMASI

DİĞER (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 06.08.2014 - 00:00, Güncelleme: 17.02.2023 - 08:17 3479+ kez okundu.
 

DEMOKRAT PARTİ GENEL BAŞKANI’NIN BASIN AÇIKLAMASI

DP Genel Başkanı Gültekin Uysal, Burdur İl Başkanlığında Basına açıklamalar yaptı. Uysal uzun bir açıklama yaparak neden DP olarak çatı adayına açıklamalarda bulunduğunu anlattı. Bugün Türkiye için kritik bir dönemde Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin arifesindeyiz. Demokrat parti olarak dün olduğu gibi bu günde milletin hak davasını tutup kaldırmak adına yürüdüğümüz bu mübarek yolda vatandaşlarımızla buluşmak adına bütün illerde vatandaşlarımızla kucaklaşmak için gayret gösteriyoruz Türkiye’nin dalga dalga zihinleri bulandırılmaya çalışıldığı bir zeminde Demokrat Partinin sesinin sözünün milletimizin sinesinde oluşturacağı aksın bilinciyle ölçülerimizde duruşumuzda Türkiye’nin can alıcı noktasında bakış açımızı ortaya koymaya gayret gösteriyoruz. İşte böyle bir denklem içerisinde Türkiye’nin tarih içerisinde yürüyüşüne olduğu gibi devam edebilmesi için bir gelişim çizgisi içerisinde bu kadim milletin bin yıldır bu coğrafyada varlığını sürdürebilmesi için önemli bir beşikte kendisine yeni bir rol tarifi yapmasına inanıyorum. İşte bu cumhurbaşkanlığı seçimleriyle beraber Türkiye’nin biriktirdiği kronik meseleler de dahil olmak üzere özellikle çok yakın zaman dahilinde bölgemizde cereyan eden hadiseler dahilinde bu gerçeğin ve tercihin milletimiz için daha kritik bir öneme sahip olduğunu yaşadığımız hadiseler zaten ispat etmektedir.  Bu anlamıyla Türkiye de Milli Birlik ve Beraberliği yeniden demokrasiyi yeniden hukuku ve adaleti tesis edecek bir siyaset anlayışı ve aklıyla büyük milleti hep beraber oluşturma mecburiyetimiz vardır. O nedenle bizler ülkenin bu zora kaymış siyasetini en geniş ortak paydasında buluşturabilmesi adına Türkiye’nin müşterekçe yaptığı i değerleri siyasi alanda rekabet unsuru olmaktan çıkacak, bölücü siyaset anlayışının  karşısında bölücü dil kullanan hakim siyasetin karşısına birleştiren bütünleştiren  kucaklayan bir siyaset anlayışının ülkeye hakim olmasını istiyoruz. Bu anlamda Türkiye’nin kimliklerin yarıştırıldığı yeni mağduriyetlere ise yeni mağduriyetler yaratılarak yaşanılan travmaların yeni travmalar yaratırcasına Türkiye’deki kutuplaşmayı ve bölünmeyi derinleştirdiğini görüyoruz. Bu anlayışların karşısında Türkiye de geleceğini yaşadığı topraklarda gören yeniden sadece bulunduğu coğrafyada değil etki bağlamında manevi coğrafyamızda bulunan etkiyi hakim kılabilmek hükümranlığını ve sözünün değerini artırabilmek adına bu mücadeleyi veriyoruz. Bu gün üzülerek ifade edeyim ki bir mübarek ayı geride bıraktığımız zaman dilimi içerisinde İslam dünyasında önemli vahşet kan ve gözyaşı fışkırdığını hep beraber yaşadık. Kan ve göz yaşının fışkırdığı bir iklim içerisinde Türkiye’nin olaylara müdahale olabilme fırsatının ve imkanının kalmadığını gördük. İtibarının ise sıfırlandığını gördük. Türkiye’nin adeta siyasette hiçleştirildiğini gördük. Pek çok ülkede büyükelçisini bulunmayan, ülke başkonsolosluğunu tahliye etmek zorunda kalmış bir Türkiye portresi çizen Türkiye’nin buralarda sözünün geçebilme imkanı yoktur.  Musul da birinci dünya savaşı ile beraber misak-i milli sınırlarımız içerisinde olmasına rağmen bir hicran olarak bu milletin derin vicdanın da ve hafızasında yer eden o varlığı orada simgeleştiren bayrağımızın dalgalandırıldığı o konsolosluğumuzun bu gün bir terör örgütü ama AKP tarafından terör örgütü dahi denilemeyen bir örgütün karargahı haline geldiğini gördük. Vatan toprağımız dediğimiz büyükelçiliklerin konsoloslukların şehitliklerin bu hukuk içerisinde değerlendirilirken Türkiye’nin müdahale edebilmekten yoksun olduğunu gördük. İşte Türkiye’nin yeniden fabrika ayarlarına dönebilmesi için kendi sınırları içerisinde egemenliğini bir yandan PKK ile bir yandan bölücü başıyla pazarlık ederek ikiye böldüğü bir zemin içerisinde Hakkari de hükmünüz geçmiyor ise bu bölgede sözün geçmesini bekleyemezsin. Türkiye’nin bugün komşuları Irak olmaktan çıkmıştır. Türkiye’nin bugün komşusu Suriye olmaktan çıkmıştır. Türkiye’nin dış siyasetini, kendi milli birlik ve beraberliğini ulusal güvenliğini esas alması gerekirken AKP’nin hayalleriyle oluşturulmuş dış siyasetini ahbap çavuş ilişkisinin bedelini bu büyük devlet ve millet ödemektedir.  Bölgede değişin dinamiklerin atılan adımların bambaşka dinamikleri de harekete geçirerek mutasyona uğratarak bölgedeki ülkelerin istikrarlaşmasına Türkiye’nin doğrudan veya dolaylı olarak katkı yaptığını görüyoruz. Bu gün en iyi tahminle Suriye’nin üçe bölündüğünü,  Irak’ın üçe bölündüğü bir portrenin Türkiye’nin kısa ve orta vadeden başlayarak uzun vadede büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalacağını yakın zaman dahilinde 30 yıl terörle mücadele etmiş bir ülkenin derinden hissettiğini biliyoruz. İşte bu anlamda Türkiye’nin yeniden Cumhuriyet kurulduğundan bu güne bu coğrafyada iç çatışmaların tarafı olmamayı en standart dış politikayı ve siyaseti olarak uygulamış geçmişi içine kapanma olarak değerlendirenleri ülkeyi Tanzimattan başlayarak  “Meşrutiyetle ikinci Meşrutiyetle” Cumhuriyetle çok farklı siyasi hayatla bir gelişim çizgisi içinde telakki ederek demokratlar olarak Cumhuriyetin sahibi olarak bugünkü iktidarın Cumhuriyeti ve düzeni sapma olarak değerlendirildiğini görüyoruz. Bu yaşadıklarımızın ışığında insanlarımızı yoksulluğa mahkum ettiğini görüyoruz.  Ege’nin başta verimli arazilerinden ovalarından başlayarak Türkiye gibi önemli oranda ekilebilir dikilebilir arazileri olan bir ülkede kitleleri bir takım telkinlerle uygulanan politik tercihlerle geniş kitleleri tarım alanlarının dışında bırakarak büyük şehirlere metropollere göç etmek zorunda kaldıklarını biliyoruz. Yoksulluğa ve fukaralığa eziyete mahkum ettiğiniz insanların uyguladığız sosyal devlet politikaları altında uyguladığınız sistematik hale getirdiğiniz adımlarla beraber insanımızın siyasal anlamda sadakatini alabilmek adına yol olarak benimsediniz demokrasinin ve cumhuriyetin şuurlu insanların rejimi olduğunu bilinci içerisinde insanlarımızı özgürleştireceğimize yoksulluk ve acziyet içerisinde düşürerek iradesini felce uğratılan sistem Türkiye de hüküm sürmektedir bu gün Türkiye de insanımız  rehindir. Bu gün Türkiye de hukuk rehindir bugün Türkiye de adalet rehindir. Dün CHP’nin mahkemeleri olarak eleştirilen düzeni bugün yer değiştirildiğinde herkesin hukukunu gözetecek herkesin hukukunu teminat altına alacak düzenden daha ziyade kendi öncelikleriyle beraber kendi eş dostlarının hukunu güvence altına alma gayretleriyle ne tür soruşturmaların yürütüldüğü günü bütün kamuoyumuz biliyor. İşte bu noktada Türkiye’nin yeniden demokrasi temelinde, hukuk temelinde, bir yandan demokratik kanalları işleterek diğer yanda hukukun işlemesinin yolundaki engelleri kaldırarak pek çok kritik meselesini çözebileceğine inanıyorum. Bu nedenle Türkiye’nin yeni bir iklime geçmesi, yeni bir iklime evrilebilmesi adına Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kriötik bir öneme sahip olduğunu düşünüyoruz bu anlamda 12 yıl dengeleme ve denetleme fonksiyonlarını icra etme temsili demokratik modeli içerisindeki siyasi partiler yasasında seçim yasasında kaynaklı olarak yetersizliklerin bu engelleri aşmamızı zorlaştırdığı bir iklimde ilk defa milletimizin önünde Türkiye’nin birliğinden yana yine hukuk devletinden yana Türkiye de parlementer demokrasiden yana bir tavırla beraber milletimizin ifade ettiğimiz çerçevede ve de geniş ortak payda da buluşarak bilmesi adına bir hesaplaşma iklimi içerisinde operasyonların ülkesi haline getirenlere karşı bir ortak payda da buluşmak adına demokrat parti olarak demokratlığını ifade eden akademik geçmişi diplomatik tecrübesi ile beraber Prof Dr Ekmeleddin İhsanoğlu’nun şahsında bunu bir fırsat olarak değerlendiriyorum. Tayip Erdoğan kaybettiğinde sadece kendisi kaybedecek ama bütün vatandaşlarımız ve Burdurlu hemşerilerimiz bilmelidir ki eğer Ekmeleddin İhsanoğlu kaybederse onun şahsında AKP’ye oy veren vatandaşlarımız da dahil olmak üzere bütün vatandaşlarımız kaybedecektir. O nedenle böyle bir eşikte sorumlu bir siyasetin sahibi olarak sağduyunun adresi olmuş bu büyük milletin altın oran uyum noktası olarak da ifade edebileceğimiz bir kimya’yı siyaset olarak da tarif edeceğimiz kıt kanaat imkanların olduğu dönemlerde Türkiye de büyük hizmetleri ve icraatları ortaya koymuş bir siyasetin bu günkü temsilcileri olarak geçmişimizin kılavuzluğun da CHP’nin MHP’nin çatı adayı olarak gösterdiği şahsiyeti böyle bir eşikte hiçbir komplekse kapılmadan olgunlaştırma anlamında üzerimize düşen vazifeyi net ifadelerle yerine getirdik. Bu günkü zeminde Türkiye’nin bir yanda çözüm süreci altında insanlarını PKK’nın kucağına iter etnik siyaset bölgeyi dini etnik mesep kavgalarının deyim yerindeyse depremin merkez üssüne doğru yanlış politikalarla beraber Türkiye’nin çekilmesine hep beraber karşı durmak durumundayız. Bu gün Türkiye de yalancı pembe tablolarla milletimizin zihnini ele geçirdikleri ulusal medya imkanlarıyla havuz medyalarıyla Deniz feneri medyalarıyla kamu ihale yasalarıyla kamu ihaleleriyle finanse ettikleri medya organlarıyla beraber ve hakikatın ortaya çıkmaması için adeta dezenformasyon bültenlerine dönüştürdükleri yayınlarla birlikte bu ülkenin gerçeklerini en ücra köşedeki vatandaşımızın zihninde karşılık bulmaması adına özel bir gayret içerisinde olduklarını hepimiz biliyoruz. Bu anlamda dün olduğu gibi bu günde milletimizin öncelikleri ile hareket ettik. Dün olduğu gibi bu günde şahsi önceliklerinden daha ziyade büyük milletin değerlerini önceliklerini kendi önceliğimiz bildik. Bugün bu anlayışla azim ve kararlılıkla sağımızdan solumuzdan yapılan yalancı telkinlere rağmen bu uğurda canlarını feda etmiş kanlarıyla beraber bu vatan toprağını sulayan şehitlerimiz bize yoldaş olmuş başvekil ve onun bakanlarının ruhunu taşıyanlar olarak tarih huzurunda da millet huzurunda da gönül rahatlığı içinde vazifemizi yaptığımız kanaati içindeyiz. Türkiye’nin korkusuzca yaşama hakkı ve hürriyetinin gasp edildiği bir zeminde yeniden bu hak ve hürriyetimizi gasp edenlerin elinden almak mecburiyetimiz vardır. Sırtında 17 Aralık ve 25 Aralık süreçleriyle beraber yolsuzluk operasyonlarıyla beraber Tayip Erdoğan’ın şahsında ailesi ile beraber bakanlarıyla beraber Türkiye’nin tarihinde demokrasisinde şahit olmadığımız şaibelerle Cumhurbaşkanlığı makamına çıkabilmesini imkan dahilinde görmüyoruz. Ahlak dahilinde görmüyoruz. En asgari şartların geçerli olduğu bir demokraside bile bu tür ithamlarla karşı karşıya kalmış insanların hukuku işleterek orada hesabını vermeden bu süreçlerin içerisine dahil olmamasını görüyorum.  Ama büyük bir cüretkarlıkla mafya düzeninde bile insanların kendi çocuklarını bu işlerin dışarısında tuttuğu gerçeği ortada iken Recep Tayip Erdoğan kendi çocuklarını kendi siyasi ikbalini kurtarmak onların geleceğini teminat altına almak adına milyar dolarları nasıl evlerinde sakladıklarını nasıl sıfırladıklarını gördük. Oysa inanan insanların bu yaptıklarıyla umutlarını sıfırladılar. Bu insanların beslediği umutları körleştirdiler. Türkiye de bütün insanların onların şahsında mağduriyet hissiyatıyla beraber oy veren haklı sebeplerle insanların iradelerini hiçe saydılar ihanet ettiler. Türkiye’nin her köşesinde olduğu gibi Burdur’da da bulunmayı addettik yaz döneminin ortasında olmasına rağmen hem teşkilatlarımızla sizler aracılığı ile kamuoyuyla hemde program dahilinde yapacağımız geniş kitlelerin temsilcisi olan sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle buluşarak ülkenin gerçeklerini en çıplak haliyle paylaşacağız     
DP Genel Başkanı Gültekin Uysal, Burdur İl Başkanlığında Basına açıklamalar yaptı. Uysal uzun bir açıklama yaparak neden DP olarak çatı adayına açıklamalarda bulunduğunu anlattı. Bugün Türkiye için kritik bir dönemde Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin arifesindeyiz. Demokrat parti olarak dün olduğu gibi bu günde milletin hak davasını tutup kaldırmak adına yürüdüğümüz bu mübarek yolda vatandaşlarımızla buluşmak adına bütün illerde vatandaşlarımızla kucaklaşmak için gayret gösteriyoruz Türkiye’nin dalga dalga zihinleri bulandırılmaya çalışıldığı bir zeminde Demokrat Partinin sesinin sözünün milletimizin sinesinde oluşturacağı aksın bilinciyle ölçülerimizde duruşumuzda Türkiye’nin can alıcı noktasında bakış açımızı ortaya koymaya gayret gösteriyoruz. İşte böyle bir denklem içerisinde Türkiye’nin tarih içerisinde yürüyüşüne olduğu gibi devam edebilmesi için bir gelişim çizgisi içerisinde bu kadim milletin bin yıldır bu coğrafyada varlığını sürdürebilmesi için önemli bir beşikte kendisine yeni bir rol tarifi yapmasına inanıyorum. İşte bu cumhurbaşkanlığı seçimleriyle beraber Türkiye’nin biriktirdiği kronik meseleler de dahil olmak üzere özellikle çok yakın zaman dahilinde bölgemizde cereyan eden hadiseler dahilinde bu gerçeğin ve tercihin milletimiz için daha kritik bir öneme sahip olduğunu yaşadığımız hadiseler zaten ispat etmektedir.  Bu anlamıyla Türkiye de Milli Birlik ve Beraberliği yeniden demokrasiyi yeniden hukuku ve adaleti tesis edecek bir siyaset anlayışı ve aklıyla büyük milleti hep beraber oluşturma mecburiyetimiz vardır. O nedenle bizler ülkenin bu zora kaymış siyasetini en geniş ortak paydasında buluşturabilmesi adına Türkiye’nin müşterekçe yaptığı i değerleri siyasi alanda rekabet unsuru olmaktan çıkacak, bölücü siyaset anlayışının  karşısında bölücü dil kullanan hakim siyasetin karşısına birleştiren bütünleştiren  kucaklayan bir siyaset anlayışının ülkeye hakim olmasını istiyoruz. Bu anlamda Türkiye’nin kimliklerin yarıştırıldığı yeni mağduriyetlere ise yeni mağduriyetler yaratılarak yaşanılan travmaların yeni travmalar yaratırcasına Türkiye’deki kutuplaşmayı ve bölünmeyi derinleştirdiğini görüyoruz. Bu anlayışların karşısında Türkiye de geleceğini yaşadığı topraklarda gören yeniden sadece bulunduğu coğrafyada değil etki bağlamında manevi coğrafyamızda bulunan etkiyi hakim kılabilmek hükümranlığını ve sözünün değerini artırabilmek adına bu mücadeleyi veriyoruz. Bu gün üzülerek ifade edeyim ki bir mübarek ayı geride bıraktığımız zaman dilimi içerisinde İslam dünyasında önemli vahşet kan ve gözyaşı fışkırdığını hep beraber yaşadık. Kan ve göz yaşının fışkırdığı bir iklim içerisinde Türkiye’nin olaylara müdahale olabilme fırsatının ve imkanının kalmadığını gördük. İtibarının ise sıfırlandığını gördük. Türkiye’nin adeta siyasette hiçleştirildiğini gördük. Pek çok ülkede büyükelçisini bulunmayan, ülke başkonsolosluğunu tahliye etmek zorunda kalmış bir Türkiye portresi çizen Türkiye’nin buralarda sözünün geçebilme imkanı yoktur.  Musul da birinci dünya savaşı ile beraber misak-i milli sınırlarımız içerisinde olmasına rağmen bir hicran olarak bu milletin derin vicdanın da ve hafızasında yer eden o varlığı orada simgeleştiren bayrağımızın dalgalandırıldığı o konsolosluğumuzun bu gün bir terör örgütü ama AKP tarafından terör örgütü dahi denilemeyen bir örgütün karargahı haline geldiğini gördük. Vatan toprağımız dediğimiz büyükelçiliklerin konsoloslukların şehitliklerin bu hukuk içerisinde değerlendirilirken Türkiye’nin müdahale edebilmekten yoksun olduğunu gördük. İşte Türkiye’nin yeniden fabrika ayarlarına dönebilmesi için kendi sınırları içerisinde egemenliğini bir yandan PKK ile bir yandan bölücü başıyla pazarlık ederek ikiye böldüğü bir zemin içerisinde Hakkari de hükmünüz geçmiyor ise bu bölgede sözün geçmesini bekleyemezsin. Türkiye’nin bugün komşuları Irak olmaktan çıkmıştır. Türkiye’nin bugün komşusu Suriye olmaktan çıkmıştır. Türkiye’nin dış siyasetini, kendi milli birlik ve beraberliğini ulusal güvenliğini esas alması gerekirken AKP’nin hayalleriyle oluşturulmuş dış siyasetini ahbap çavuş ilişkisinin bedelini bu büyük devlet ve millet ödemektedir.  Bölgede değişin dinamiklerin atılan adımların bambaşka dinamikleri de harekete geçirerek mutasyona uğratarak bölgedeki ülkelerin istikrarlaşmasına Türkiye’nin doğrudan veya dolaylı olarak katkı yaptığını görüyoruz. Bu gün en iyi tahminle Suriye’nin üçe bölündüğünü,  Irak’ın üçe bölündüğü bir portrenin Türkiye’nin kısa ve orta vadeden başlayarak uzun vadede büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalacağını yakın zaman dahilinde 30 yıl terörle mücadele etmiş bir ülkenin derinden hissettiğini biliyoruz. İşte bu anlamda Türkiye’nin yeniden Cumhuriyet kurulduğundan bu güne bu coğrafyada iç çatışmaların tarafı olmamayı en standart dış politikayı ve siyaseti olarak uygulamış geçmişi içine kapanma olarak değerlendirenleri ülkeyi Tanzimattan başlayarak  “Meşrutiyetle ikinci Meşrutiyetle” Cumhuriyetle çok farklı siyasi hayatla bir gelişim çizgisi içinde telakki ederek demokratlar olarak Cumhuriyetin sahibi olarak bugünkü iktidarın Cumhuriyeti ve düzeni sapma olarak değerlendirildiğini görüyoruz. Bu yaşadıklarımızın ışığında insanlarımızı yoksulluğa mahkum ettiğini görüyoruz.  Ege’nin başta verimli arazilerinden ovalarından başlayarak Türkiye gibi önemli oranda ekilebilir dikilebilir arazileri olan bir ülkede kitleleri bir takım telkinlerle uygulanan politik tercihlerle geniş kitleleri tarım alanlarının dışında bırakarak büyük şehirlere metropollere göç etmek zorunda kaldıklarını biliyoruz. Yoksulluğa ve fukaralığa eziyete mahkum ettiğiniz insanların uyguladığız sosyal devlet politikaları altında uyguladığınız sistematik hale getirdiğiniz adımlarla beraber insanımızın siyasal anlamda sadakatini alabilmek adına yol olarak benimsediniz demokrasinin ve cumhuriyetin şuurlu insanların rejimi olduğunu bilinci içerisinde insanlarımızı özgürleştireceğimize yoksulluk ve acziyet içerisinde düşürerek iradesini felce uğratılan sistem Türkiye de hüküm sürmektedir bu gün Türkiye de insanımız  rehindir. Bu gün Türkiye de hukuk rehindir bugün Türkiye de adalet rehindir. Dün CHP’nin mahkemeleri olarak eleştirilen düzeni bugün yer değiştirildiğinde herkesin hukukunu gözetecek herkesin hukukunu teminat altına alacak düzenden daha ziyade kendi öncelikleriyle beraber kendi eş dostlarının hukunu güvence altına alma gayretleriyle ne tür soruşturmaların yürütüldüğü günü bütün kamuoyumuz biliyor. İşte bu noktada Türkiye’nin yeniden demokrasi temelinde, hukuk temelinde, bir yandan demokratik kanalları işleterek diğer yanda hukukun işlemesinin yolundaki engelleri kaldırarak pek çok kritik meselesini çözebileceğine inanıyorum. Bu nedenle Türkiye’nin yeni bir iklime geçmesi, yeni bir iklime evrilebilmesi adına Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kriötik bir öneme sahip olduğunu düşünüyoruz bu anlamda 12 yıl dengeleme ve denetleme fonksiyonlarını icra etme temsili demokratik modeli içerisindeki siyasi partiler yasasında seçim yasasında kaynaklı olarak yetersizliklerin bu engelleri aşmamızı zorlaştırdığı bir iklimde ilk defa milletimizin önünde Türkiye’nin birliğinden yana yine hukuk devletinden yana Türkiye de parlementer demokrasiden yana bir tavırla beraber milletimizin ifade ettiğimiz çerçevede ve de geniş ortak payda da buluşarak bilmesi adına bir hesaplaşma iklimi içerisinde operasyonların ülkesi haline getirenlere karşı bir ortak payda da buluşmak adına demokrat parti olarak demokratlığını ifade eden akademik geçmişi diplomatik tecrübesi ile beraber Prof Dr Ekmeleddin İhsanoğlu’nun şahsında bunu bir fırsat olarak değerlendiriyorum. Tayip Erdoğan kaybettiğinde sadece kendisi kaybedecek ama bütün vatandaşlarımız ve Burdurlu hemşerilerimiz bilmelidir ki eğer Ekmeleddin İhsanoğlu kaybederse onun şahsında AKP’ye oy veren vatandaşlarımız da dahil olmak üzere bütün vatandaşlarımız kaybedecektir. O nedenle böyle bir eşikte sorumlu bir siyasetin sahibi olarak sağduyunun adresi olmuş bu büyük milletin altın oran uyum noktası olarak da ifade edebileceğimiz bir kimya’yı siyaset olarak da tarif edeceğimiz kıt kanaat imkanların olduğu dönemlerde Türkiye de büyük hizmetleri ve icraatları ortaya koymuş bir siyasetin bu günkü temsilcileri olarak geçmişimizin kılavuzluğun da CHP’nin MHP’nin çatı adayı olarak gösterdiği şahsiyeti böyle bir eşikte hiçbir komplekse kapılmadan olgunlaştırma anlamında üzerimize düşen vazifeyi net ifadelerle yerine getirdik. Bu günkü zeminde Türkiye’nin bir yanda çözüm süreci altında insanlarını PKK’nın kucağına iter etnik siyaset bölgeyi dini etnik mesep kavgalarının deyim yerindeyse depremin merkez üssüne doğru yanlış politikalarla beraber Türkiye’nin çekilmesine hep beraber karşı durmak durumundayız. Bu gün Türkiye de yalancı pembe tablolarla milletimizin zihnini ele geçirdikleri ulusal medya imkanlarıyla havuz medyalarıyla Deniz feneri medyalarıyla kamu ihale yasalarıyla kamu ihaleleriyle finanse ettikleri medya organlarıyla beraber ve hakikatın ortaya çıkmaması için adeta dezenformasyon bültenlerine dönüştürdükleri yayınlarla birlikte bu ülkenin gerçeklerini en ücra köşedeki vatandaşımızın zihninde karşılık bulmaması adına özel bir gayret içerisinde olduklarını hepimiz biliyoruz. Bu anlamda dün olduğu gibi bu günde milletimizin öncelikleri ile hareket ettik. Dün olduğu gibi bu günde şahsi önceliklerinden daha ziyade büyük milletin değerlerini önceliklerini kendi önceliğimiz bildik. Bugün bu anlayışla azim ve kararlılıkla sağımızdan solumuzdan yapılan yalancı telkinlere rağmen bu uğurda canlarını feda etmiş kanlarıyla beraber bu vatan toprağını sulayan şehitlerimiz bize yoldaş olmuş başvekil ve onun bakanlarının ruhunu taşıyanlar olarak tarih huzurunda da millet huzurunda da gönül rahatlığı içinde vazifemizi yaptığımız kanaati içindeyiz. Türkiye’nin korkusuzca yaşama hakkı ve hürriyetinin gasp edildiği bir zeminde yeniden bu hak ve hürriyetimizi gasp edenlerin elinden almak mecburiyetimiz vardır. Sırtında 17 Aralık ve 25 Aralık süreçleriyle beraber yolsuzluk operasyonlarıyla beraber Tayip Erdoğan’ın şahsında ailesi ile beraber bakanlarıyla beraber Türkiye’nin tarihinde demokrasisinde şahit olmadığımız şaibelerle Cumhurbaşkanlığı makamına çıkabilmesini imkan dahilinde görmüyoruz. Ahlak dahilinde görmüyoruz. En asgari şartların geçerli olduğu bir demokraside bile bu tür ithamlarla karşı karşıya kalmış insanların hukuku işleterek orada hesabını vermeden bu süreçlerin içerisine dahil olmamasını görüyorum.  Ama büyük bir cüretkarlıkla mafya düzeninde bile insanların kendi çocuklarını bu işlerin dışarısında tuttuğu gerçeği ortada iken Recep Tayip Erdoğan kendi çocuklarını kendi siyasi ikbalini kurtarmak onların geleceğini teminat altına almak adına milyar dolarları nasıl evlerinde sakladıklarını nasıl sıfırladıklarını gördük. Oysa inanan insanların bu yaptıklarıyla umutlarını sıfırladılar. Bu insanların beslediği umutları körleştirdiler. Türkiye de bütün insanların onların şahsında mağduriyet hissiyatıyla beraber oy veren haklı sebeplerle insanların iradelerini hiçe saydılar ihanet ettiler. Türkiye’nin her köşesinde olduğu gibi Burdur’da da bulunmayı addettik yaz döneminin ortasında olmasına rağmen hem teşkilatlarımızla sizler aracılığı ile kamuoyuyla hemde program dahilinde yapacağımız geniş kitlelerin temsilcisi olan sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle buluşarak ülkenin gerçeklerini en çıplak haliyle paylaşacağız     
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.