Deli Kuşun Öttüğü
Hey göklere duman durmuş dağlar hey
Değirmenin üstü her gün yel olmaz
Dinle ağa, dinle paşa, dinle bey
Sen söylersin o susar mı bel olmaz.
Kızılırmak akar suyun içerler
Aç karnına yurttan yurda göçerler
Tarifeylen Köprüsünü geçerler
Çamın başı yine kar mı bel olmaz.
Olmaz artık olanlar böyle olsun
Yeni çağda mızrak çuvala girsin
Vergi dersin, ümük dersin, can dersin
Verdiler mi aldılar mı bel olmaz.
Fazıl Hüsnü Dağlarca
Konuşmak kadar susmakta yaşamamızın bir parçasıdır. Hayatın içersinde susmağa farklı anlamlar yüklenilmiştir. Sesin çıkmayışı, söyleyecek sözün olmayışı ve belki de beklentisi olmamaktır. Havadaki sakinlik, geminin yelkenin inmesi, gözleri konuşturmak için yapılan hareket, endişe ve olasılık hesapları arasındaki gelgitlerle biraz da huzursuz bekleyiştir.
Soluklanma, geçmişin ve geleceğin muhasebesi, eğer bir sohbette konuşulanlar sıkıcı ve gereksiz bulunursa onların yerine geçmedir. Bir içe kaçış ve söylenemeyenlerin biriktirilmesi, hassas kırılgan bir tepkidir. Yaşanan bir acı, çaresizlik ve küçük bir hatırlatmadır.
İnsan farkında olmalı kendisinin, olayların ve gidişatın. Susmak, benimsemektir kimi zaman köleliği, haksızlığın olduğu yerde susmak; seyirci kalarak, egemen anlayışa destek vermedir.
Bu anlayışa destek veren sözlere bakarsak: “Dertsiz aşım kaygısız başım.” “Ağam bey bilir işini aman sus hiç onlar yanlış yapar mı”? Bu sözler bireyciliği ve pasifliği kabul ederek, halka hizmet sözleriyle iktidara gelen, halkı kendine hizmet ettirmek isteyen anlayışın bir göstergesidir.
Bireyci ve pasifliği kabul eden anlayışa karşı, aydınlık bir Türkiye için ülkeyi satmayın diye mücadele veren genç fidanlar bu uğurda mücadele vererek bunu da canlarıyla ödediler. Halkın susmasında baskıların ve darbelerin etkisi bulunmakla birlikte, baskıcı anlayışlarda susmak, yaşamın garantisi ve güvencesi olarak kabul edilir.
Susana zarar gelmez de bu anlayışın söylemidir. Yakın tarihimizde Susurluk kazası da devlet siyaset mafya ilişkisini gözler önüne sermişti. Süreci basından izlemiştik. Olaya mizahi yönden bakarsak Salih Meme can’ın karikatüründe: Bir adam elini dudağına götürmüş sus urluk diyordu.
Sosyal yaşamımızda da, susmanın önemini vurgulayan düşünce ve davranışlarla iç içeyiz. Geleneklerimizi gözden geçirdiğimizde, temel temanın, itaat ve susmadan yana olduğunu görürüz. Suskunluğu yenmek için, eğitim ve çok yönlü bilgilenmekle birlikte, yaşamda da duyarlılığın artırılması gerekir.
Toplumsal refleksi diri tutmak için “Susma sustukça sıra sana gelecek” sözüne vurgu yapılmalıdır. Söz, sükût kadar değerli ve anlamlıdır. Haksızlık karşısında susmayarak direnç gösterilerek, insan olmanın onurunu ve sorumluluğunu taşıyan kişi, ona zarar da verse söylenmesi gerekenleri, söylemelidir. Yaşamdaki hareketlerimizin temel direği susmak değil anlamlı bir şekilde konuşmaktan geçer.