Korkunç ve mübarek elleri, ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yârimiz ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki ve karasabana koşulan ve ağıllarda ışıltısında yere saplı bıçakların oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar, bizim kadınlarımız. Nazım Hikmet Geçmişte kadınlar doğurganlığı,soy zincirinin kadına göre belirlenmesi ve kadının sorumluluğundaki bitki toplama işinin düzenli olması sebebiyle kadın toplum içinde güçlü bir konuma sahipti. Toplumsal önemin ve rolünün ön planda olduğu toplumlar da anaerkil toplumlardır. Bu dönem uzun sürmedi. Fiziki güç gerektiren işlerin önem kazanmasıyla özel mülkiyetin ortaya çıkması üretim alanında erkeğin rolünün artmasıyla mirasta erkeğin esas alınması gibi etkenlerle kadının toplum içindeki güçlü konumuna son verdi. Ataerkil aile sistemi ortaya çıktı. Tek tanrılı dinlerde de kadına büyük önem verilsede zayıf güçsüz bir varlık ve ikinci sınıf olarak tanımlanır. Aslında kadınlar, anne,eş,dost,işçi ve sevgili olmadan önce insandır.Sevginin kaynağıdır. Aşk ve duyguların doruklarına ulaşılan bir merkezdir. İyilik ve güzelliklerin en güzel çiçekleridir. Yaşama geldiklerinden itibaren cinsel kimliğinden utanması gerektiği öğretilmektedir. Kendi kimliğine bedenine ve yaşamına sahip çıkamamak benimsetilmektedir. Önce babanın ve ağbinin veya erkek kardeşin, daha sonra da kocanın gözetimi altında olması kabul görmektedir. Kendi kararlarını da kendisi verememektedir.Bu değer yargıları yaşamın içinde yer bulmaktadır. “Yuvayı kurmak ve korunmak zorunda olduğu benimsetilmektedir. “Dul kalmak” ayıp şiddet uygulayan kocaya katlanmakta fedakarlık olarak anlatılmaktadır. Atasözlerine bu yansır “”. “Ey kadın kadınlığını bil”. Anlamı şudur: Kadın kadınlığını bilmelisin erkeğin önüne geçemezsin yerin erkeğin bir kaç adım gerisinde olmalıdır. Özgüvenin gelişmesine imkan verilmeyen kadın kişiliksizleştirilmektedir. O da kendini korunmaya ve sahiplenilmeye muhtaç görür duruma gelmektedir. Kendisinin onayı olmadan evlendirilme ve daha çocuk yaşta evlendirilmesi de kadını hor görmektir. Ayrıca " Namus kavramıda saf kan saf süt" güven temizlik gibi kavramlarla korunmaya çalışılan namus da ilişkilerin belirleyicisi olmaktadır. Namus sadece bir kadının iki bacağının arası değildir, namus isimdir, şereftir. Anlatılmak istenen şudur ki: kızıma güvenmekteyim bu güveni hak etmezse ona saygım ve sevgim de kalmayacaktır. Cinsellik,dokunma,sevişmek insanoğlunun temel içgüdüleridir. Cinselliğin nasıl yaşanacağı,nelerden tahrik olup hangi fantaziyi kuracağımızsa içgüdelerimizle değil aksine büyük ölçüde sosyalleşme süreciyle şekillenmektedir. “Kadın gibi tüfek kullanma” “Kadın gibi koşma” vb. Cinsel taciz,taciz,tecavüz, kadın bedenin istismarı,fuhuş,ev işlerinin ve çocuk bakımının kadının omuzlarında olması ,ataerkil ön yargılarla ve alışkınlıklarla kuşatılmaktadır. Ev kadını olduğunda ne gecesi ne gündüzü analık ve işleri öylesine hapseder ki, sosyal ilişki kurmaya,gezmeye,dinlenmeye kültürel-sanatsal faaliyetlere de zaman ayıramaz duruma gelmektedir. Namusu kocasına bağlı olan bir tekmeyle kapı önüne konan zorlamayla da yatağa atılabilmektedir. Ona uygun TV programlarıyla beyni uyuşturularak yaşamı da arabeskleştirilmektedir. Umutları özlemleri de bu programlarla tüketilir ve kaderine boyun eğdirilmektedir. Daha iyi bir yaşama ev, araba gibi kocasından beklentiler içersine sokulmaktadır. Hayal dünyasına serbest piyasa ekonomisinin sunduğu yaşam şartları yozlaşmış kültür çekilen sıkıntıları kaderiymiş gibi inanması beklenir. Yaşamdaki pahalılık yoksulluğun artması da temel gereksinimleri karşılayamaz hale getirdiğinden kadınlara hayat kadınlığının kapısı aralanmaktadır. İnternette dahil olmakla birlikte küresel yaygın medyada kadın bedenini cinsel metaya dönüştürülerek endüstriye talep oluşturmaktadır. Diğer yandan yayınlarla seks endüstrisine müşteri ya da hizmet sunan olarak yer almayı da meşru kılmaktadır. Tüketim kültürüyle de metalaştırılan cinsellik ve kadın bedeni seks endüstrisini de talebi artırmaktadır. Arzı da yoksul kadınlar ve kız çocukları oluşturmaktadır. İnsan bedenin sergilendiği yapımlarda cinsel yönün estetik amaç gütmeden ataerkilliğin erkeğin egemen olduğu kadının itaat ettiği kurgularının yaygın ve güçlü bir biçimde yeniden üretilen alanlardır.Piyasada yaygın olan yapımlarda kadınlar,kişilikleri tercihleri ve beden bütünlükleri olan özneler olarak yer almamaktadır. Bedenin parçalarından ibaret olarak sunulmaktadır. İnternet sitelerinde de kadınların aşağılanması ve acı çekmesinin erotikleştirildiği bir çok görüntü ve yazıya da ulaşmakta mümkündür. Bu alan kadınlara ve kız çocuklarına tecavüz ve taciz hikayeleri ve görüntülerini de içerebilmektedir. Bu sistem, kadını reklamlarla modayla da cinsel meta olarak sunmaktadır. Televizyon programlarında verilen mesaj da şu şekildedir: “Sahip olamıyorsan suçluluk" duy yönündedir. Filmlerindeyse kadınlara verilen mesaj her zaman güzel olanın talihli olduğu mesajı verilmektedir. Kadın güzelse zengin koca bulur güzelse iyi bir işe girebilir. Kolay da para kazanır. Yaşama baktığımızda evde yapılması gereken işlerin ve çocuk bakımımın üzerine yıkılması kadınları ya çalışmamaya ya da yarı zamanlı kısa süreli işleri tercih etmelerini de sebep olmaktadır. Bundan dolayı sosyal güvenceden veya emeklilik hakkından yoksun kalmaktadırlar. Sendikasız çalışmaya mahkum olmaktadırlar. Çalışma saatleri bakımından erkeklerle hiç bir farkı olmayan kadın hem evde hem iş yerinde çifte mesai yapmakla karşı karşıya kalmaktadır. İşçi kadınlar erkeklerle aynı sürede çalışmakta aynı işi yapsalarda onlara göre ücretleri de daha düşüktür.Hamilelik,doğum izni emzirme izni vb tehlikeli iş kollarında ilk önce kadınlar işten çıkarılmaktadır. Ezme ezilme ilişkilerine dayanan ekonomik düzen kadının özgüvenini de yıkıma uğratarak iktidar arayışında hırslı ve tatminsiz bir dönüşüm sağlayabilmektedir.Kadın siyasette de “kota” uygulamasıyla da karşı karşıya kalmaktadır. Mecliste temsil oranı da düşüktür. Eğer gerçek bir halk yönetiminden bahsediyorsak kadınsız gerçek bir halk yönetimide demokrasi değildir. Kadınlara sadece seçmen rolü vererek karar alma sorumluluğundan dışlamak demokrasinin eksik oluşuna neden olur. Bunun en güzel örneği de” Atina Demokrasisidir. Kadının içinde bulunduğu durum özgürlük sorununu beraberinde getirir. Kadının özgürlüğünü başının açık veya kapalı olmasına indirgeyen anlayışda demokrasiyle de bağdaşmaz. Kadınları özgürleştirme adı altında başlarındaki örtüyü zorla çıkarıp atma kadar onları zorla çarşafa sokma kadını iradesiz ikinci sınıf varlık olarak görmektir. Kadınları özgür kılma bahanesinin ardına saklanılarak demokrat pozlara bürünülmesi de o anlayışı da değiştirmez. Kadının ezilmişliği kadını insan olmakla çıkarmakla kalmamakla birlikte erkeğide insanlıktan çıkaran noktaya getirmektedir. Marksın'da dediği gibi: “Kadın özgürlüğünün derecesi, tabii ki genel özgürlüğü tayin eder.” Kadın haklarıyla, insan hakları bir bütün olarak algılanmalıdır birbirinden ayrı düşünülmemelidir. Yapılması gerekenlerse: Eğitimde tam eşitlik ilkesini benimsetilerek dile de yansıtılmalıdır.Her türlü ayrımcılıkta önlenmelidir.Ev işleride paylaşılmalıdır. Sendikal haklarla beraber eşit ücret ilkesi uygulanmalıdır. Endüstri kollarındaki yaşantıya kadının katılımı artırılmalı sağlık ve sosyal hukuksal güvenliği de sağlanmalıdır. Kadını ikincileştiren ataerkil değerler red edilmelidir.Çocuk bakımı için kreşler arttırılmalıdır. Doğum izini tek kadına değil erkeğede verilmelidir. Geri dönüşünde çalışanın hakları güvence altına alınması sağlanmalıdır. Kadına siyasette uygulanan kota uygulaması kaldırılmalıdır. Sanat alanında özgürce temsilin önü açık olmalıdır. Kültürel alanlarda da statüsüyle var olabilmelidir. Cinsellik de insani bir doğalıkta yaşanarak tabulaştırılmadan yaşanabilmelidir
Anasayfa
Yazarlar
Özgür KARAKAYA
Yazı Detayı
Bu yazı 1063+ kez okundu.
KADINLAR BİZİM KADINLARIMIZ
Korkunç ve mübarek elleri, ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yârimiz ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki ve karasabana koşulan ve ağıllarda ışıltısında yere saplı bıçakların oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar, bizim kadınlarımız. Nazım Hikmet Geçmişte kadınlar doğurganlığı,soy zincirinin kadına göre belirlenmesi ve kadının sorumluluğundaki bitki toplama işinin düzenli olması sebebiyle kadın toplum içinde güçlü bir konuma sahipti. Toplumsal önemin ve rolünün ön planda olduğu toplumlar da anaerkil toplumlardır. Bu dönem uzun sürmedi. Fiziki güç gerektiren işlerin önem kazanmasıyla özel mülkiyetin ortaya çıkması üretim alanında erkeğin rolünün artmasıyla mirasta erkeğin esas alınması gibi etkenlerle kadının toplum içindeki güçlü konumuna son verdi. Ataerkil aile sistemi ortaya çıktı. Tek tanrılı dinlerde de kadına büyük önem verilsede zayıf güçsüz bir varlık ve ikinci sınıf olarak tanımlanır. Aslında kadınlar, anne,eş,dost,işçi ve sevgili olmadan önce insandır.Sevginin kaynağıdır. Aşk ve duyguların doruklarına ulaşılan bir merkezdir. İyilik ve güzelliklerin en güzel çiçekleridir. Yaşama geldiklerinden itibaren cinsel kimliğinden utanması gerektiği öğretilmektedir. Kendi kimliğine bedenine ve yaşamına sahip çıkamamak benimsetilmektedir. Önce babanın ve ağbinin veya erkek kardeşin, daha sonra da kocanın gözetimi altında olması kabul görmektedir. Kendi kararlarını da kendisi verememektedir.Bu değer yargıları yaşamın içinde yer bulmaktadır. “Yuvayı kurmak ve korunmak zorunda olduğu benimsetilmektedir. “Dul kalmak” ayıp şiddet uygulayan kocaya katlanmakta fedakarlık olarak anlatılmaktadır. Atasözlerine bu yansır “”. “Ey kadın kadınlığını bil”. Anlamı şudur: Kadın kadınlığını bilmelisin erkeğin önüne geçemezsin yerin erkeğin bir kaç adım gerisinde olmalıdır. Özgüvenin gelişmesine imkan verilmeyen kadın kişiliksizleştirilmektedir. O da kendini korunmaya ve sahiplenilmeye muhtaç görür duruma gelmektedir. Kendisinin onayı olmadan evlendirilme ve daha çocuk yaşta evlendirilmesi de kadını hor görmektir. Ayrıca " Namus kavramıda saf kan saf süt" güven temizlik gibi kavramlarla korunmaya çalışılan namus da ilişkilerin belirleyicisi olmaktadır. Namus sadece bir kadının iki bacağının arası değildir, namus isimdir, şereftir. Anlatılmak istenen şudur ki: kızıma güvenmekteyim bu güveni hak etmezse ona saygım ve sevgim de kalmayacaktır. Cinsellik,dokunma,sevişmek insanoğlunun temel içgüdüleridir. Cinselliğin nasıl yaşanacağı,nelerden tahrik olup hangi fantaziyi kuracağımızsa içgüdelerimizle değil aksine büyük ölçüde sosyalleşme süreciyle şekillenmektedir. “Kadın gibi tüfek kullanma” “Kadın gibi koşma” vb. Cinsel taciz,taciz,tecavüz, kadın bedenin istismarı,fuhuş,ev işlerinin ve çocuk bakımının kadının omuzlarında olması ,ataerkil ön yargılarla ve alışkınlıklarla kuşatılmaktadır. Ev kadını olduğunda ne gecesi ne gündüzü analık ve işleri öylesine hapseder ki, sosyal ilişki kurmaya,gezmeye,dinlenmeye kültürel-sanatsal faaliyetlere de zaman ayıramaz duruma gelmektedir. Namusu kocasına bağlı olan bir tekmeyle kapı önüne konan zorlamayla da yatağa atılabilmektedir. Ona uygun TV programlarıyla beyni uyuşturularak yaşamı da arabeskleştirilmektedir. Umutları özlemleri de bu programlarla tüketilir ve kaderine boyun eğdirilmektedir. Daha iyi bir yaşama ev, araba gibi kocasından beklentiler içersine sokulmaktadır. Hayal dünyasına serbest piyasa ekonomisinin sunduğu yaşam şartları yozlaşmış kültür çekilen sıkıntıları kaderiymiş gibi inanması beklenir. Yaşamdaki pahalılık yoksulluğun artması da temel gereksinimleri karşılayamaz hale getirdiğinden kadınlara hayat kadınlığının kapısı aralanmaktadır. İnternette dahil olmakla birlikte küresel yaygın medyada kadın bedenini cinsel metaya dönüştürülerek endüstriye talep oluşturmaktadır. Diğer yandan yayınlarla seks endüstrisine müşteri ya da hizmet sunan olarak yer almayı da meşru kılmaktadır. Tüketim kültürüyle de metalaştırılan cinsellik ve kadın bedeni seks endüstrisini de talebi artırmaktadır. Arzı da yoksul kadınlar ve kız çocukları oluşturmaktadır. İnsan bedenin sergilendiği yapımlarda cinsel yönün estetik amaç gütmeden ataerkilliğin erkeğin egemen olduğu kadının itaat ettiği kurgularının yaygın ve güçlü bir biçimde yeniden üretilen alanlardır.Piyasada yaygın olan yapımlarda kadınlar,kişilikleri tercihleri ve beden bütünlükleri olan özneler olarak yer almamaktadır. Bedenin parçalarından ibaret olarak sunulmaktadır. İnternet sitelerinde de kadınların aşağılanması ve acı çekmesinin erotikleştirildiği bir çok görüntü ve yazıya da ulaşmakta mümkündür. Bu alan kadınlara ve kız çocuklarına tecavüz ve taciz hikayeleri ve görüntülerini de içerebilmektedir. Bu sistem, kadını reklamlarla modayla da cinsel meta olarak sunmaktadır. Televizyon programlarında verilen mesaj da şu şekildedir: “Sahip olamıyorsan suçluluk" duy yönündedir. Filmlerindeyse kadınlara verilen mesaj her zaman güzel olanın talihli olduğu mesajı verilmektedir. Kadın güzelse zengin koca bulur güzelse iyi bir işe girebilir. Kolay da para kazanır. Yaşama baktığımızda evde yapılması gereken işlerin ve çocuk bakımımın üzerine yıkılması kadınları ya çalışmamaya ya da yarı zamanlı kısa süreli işleri tercih etmelerini de sebep olmaktadır. Bundan dolayı sosyal güvenceden veya emeklilik hakkından yoksun kalmaktadırlar. Sendikasız çalışmaya mahkum olmaktadırlar. Çalışma saatleri bakımından erkeklerle hiç bir farkı olmayan kadın hem evde hem iş yerinde çifte mesai yapmakla karşı karşıya kalmaktadır. İşçi kadınlar erkeklerle aynı sürede çalışmakta aynı işi yapsalarda onlara göre ücretleri de daha düşüktür.Hamilelik,doğum izni emzirme izni vb tehlikeli iş kollarında ilk önce kadınlar işten çıkarılmaktadır. Ezme ezilme ilişkilerine dayanan ekonomik düzen kadının özgüvenini de yıkıma uğratarak iktidar arayışında hırslı ve tatminsiz bir dönüşüm sağlayabilmektedir.Kadın siyasette de “kota” uygulamasıyla da karşı karşıya kalmaktadır. Mecliste temsil oranı da düşüktür. Eğer gerçek bir halk yönetiminden bahsediyorsak kadınsız gerçek bir halk yönetimide demokrasi değildir. Kadınlara sadece seçmen rolü vererek karar alma sorumluluğundan dışlamak demokrasinin eksik oluşuna neden olur. Bunun en güzel örneği de” Atina Demokrasisidir. Kadının içinde bulunduğu durum özgürlük sorununu beraberinde getirir. Kadının özgürlüğünü başının açık veya kapalı olmasına indirgeyen anlayışda demokrasiyle de bağdaşmaz. Kadınları özgürleştirme adı altında başlarındaki örtüyü zorla çıkarıp atma kadar onları zorla çarşafa sokma kadını iradesiz ikinci sınıf varlık olarak görmektir. Kadınları özgür kılma bahanesinin ardına saklanılarak demokrat pozlara bürünülmesi de o anlayışı da değiştirmez. Kadının ezilmişliği kadını insan olmakla çıkarmakla kalmamakla birlikte erkeğide insanlıktan çıkaran noktaya getirmektedir. Marksın'da dediği gibi: “Kadın özgürlüğünün derecesi, tabii ki genel özgürlüğü tayin eder.” Kadın haklarıyla, insan hakları bir bütün olarak algılanmalıdır birbirinden ayrı düşünülmemelidir. Yapılması gerekenlerse: Eğitimde tam eşitlik ilkesini benimsetilerek dile de yansıtılmalıdır.Her türlü ayrımcılıkta önlenmelidir.Ev işleride paylaşılmalıdır. Sendikal haklarla beraber eşit ücret ilkesi uygulanmalıdır. Endüstri kollarındaki yaşantıya kadının katılımı artırılmalı sağlık ve sosyal hukuksal güvenliği de sağlanmalıdır. Kadını ikincileştiren ataerkil değerler red edilmelidir.Çocuk bakımı için kreşler arttırılmalıdır. Doğum izini tek kadına değil erkeğede verilmelidir. Geri dönüşünde çalışanın hakları güvence altına alınması sağlanmalıdır. Kadına siyasette uygulanan kota uygulaması kaldırılmalıdır. Sanat alanında özgürce temsilin önü açık olmalıdır. Kültürel alanlarda da statüsüyle var olabilmelidir. Cinsellik de insani bir doğalıkta yaşanarak tabulaştırılmadan yaşanabilmelidir
Ekleme
Tarihi: 29 Ocak 2021 - Cuma
KADINLAR BİZİM KADINLARIMIZ
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.