“Gözler sadece zihnin algılamaya hazır olduğu şeyleri görür”. -Henry Bergson
Kaderciliğin kökleri Antik Yunan felsefesine dayanmaktaydı. Sofokles in Antigo halk korosu şöyle seslenmekteydi “İnsanlar alınlarına yazılmış olan felaketlerden asla kaçıp kurtulamazlar”. Kadercilik, alın yazısına ya da yazgıya inanmayı getirir. Buna göre insan hayatı boyunca karşılaştıkları kısmettir. Alnına yazılan neyse onu yaşamaktadır.
Kadercilikte insan kendi iradesiyle karar verememektedir. Çünkü yaşamındaki her olayı kendi iradesi dışında geliştiğini kabul etmektedir. Kendi verdiği kararların,iradesindeki gücün farkında değildir. Bizim ülkemizde Anadolu insanı açlığa,yoksullağa,yoksunluklara rağmen emperyalizmin ordularını yurdumuzdan atmıştır.
Yaşanılan radyasyon, deprem gibi büyük felaketlerde iktidarlar kaderci tutumu sergilemişlerdir. Bazı yayın kuruluşları da kadercilik ağırlıklı yayınlarda yapmışlarlardır. İktidarların ve iktidardan pay alanlar nedense dillerinden “nasipi kısmeti kaderi” eksik etmezler bu da raslantı da değildir.
Halkın kaderine yoksulluğun düşmesi onlarında zenginliğe sahip olması tesadüf değildir. Çünkü siyasi çıkarlarına uygun düşmektedir.Kadercilik iş güvenliği konusunda da su yüzüne çıkmaktadır. Yeteri kadar önlemler alınmadığından insan hayatı hiçe sayılmaktadır. Madenler de olsun diğer iş kollarında olsun bu ihmaller yüzünden insanlarımızı yitirmekteyiz.
Halkımız kadercilik ekseninde yönlendirilmektedir. Sabah uyandığımızda olumsuzluklar felaketlerle karşı karşıya kalabiliriz. Burda yapılması gerekenlerse ,insanlarımızın yaşamını mal ve can güvenliğini hiçe sayan politikaların tasfiye edilmesidir. Bu anlayışı da terketmektir.
Bilimsellik,planlama, geleceği düşünmekten uzak durmamaktan geçmektedir.
Pierre Abelard ın da dediği gibi “Şüphe sorgulamaya, sorgulama da gerçeğe götürür."