PROF DR. Mehmet TOMANBAY
Köşe Yazarı
PROF DR. Mehmet TOMANBAY
 

EKONOMİDE TÜNELİN UCU KARANLIK

14-28 Mayıs seçimlerinden beri yaklaşık iki ay geçti. 8 ay sonra yani Mart 2024’de Türkiye’de yerel seçimler var. Seçmen tekrar sandık başına gidecek. Seçimlerde seçmenin kararını etkileyen en önemli unsur kuşkusuz ekonomidir. Ekonomideki gelişmeler seçmenin kararında en önemli belirleyici unsurlardan biridir. Önümüzdeki soru şudur? 8 ay sonra tekrar seçime gidecek olan Türkiye’de ekonomide ne tür gelişmeler olabilir? Soru önemlidir. Çünkü uzun süreden beri Türkiye’de yaşanan yüksek oranlı enflasyona, hayat pahalılığına ve işsizlik gibi sıkıntılara rağmen seçimi tekrar bu sıkıntıların sorumlusu olan iktidar kazanmıştır. Ekonomide gelişmelerin yerel seçimlerin sonucuna etkisi ne olacaktır? Soruyu yanıtlayabilmek için 28 Mayıs 2023 seçimi sonrası ekonomideki gelişmelere bakalım. EKONOMİDE DURUM Seçimi kazanan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan öncelikle ekonomi yönetiminde değişikliğe gitti. Ekonominin en önemli kurumlarının yöneticilerini değiştirdi. Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati yerine 2009 yılından 2015 yılının Kasım ayına kadar Maliye Bakanı olarak görev yapmış olan Mehmet Şimşek’i tekrar atadı. Merkez Bankası başkanı olan Şahap Kavcıoğlu’nun yerine ise ABD’den transfer edilen Hafize Gaye Erkan’ı atadı. Ekonomi yönetimindeki bu önemli değişiklik beraberinde 9 Temmuz 2028 tarihinden beri Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ülkeyi tek başına yönetmeye başlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın uyguladığı iktisat politikasında da değişikliğe gitmesine neden oldu. Cumhurbaşkanı geleneksel yani Ortodoks iktisat kuramının dışında, “Nas ortada” diyerek İslami gerekçelerle de sahiplendiği “faiz sebep enflasyon sonuçtur” tezini bu atamalarla terk etti. Merkez Bankasının belirlediği Politika faizi üzerine getirdiği kısıtlamayı kaldırdı. Mehmet Şimşek tarafından da yeniden geleneksel iktisat uygulamalarına dönüldüğü mesajları verildi. Bakan Şimşek, devir teslim töreninde yaptığı ilk açıklamada "Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır." dedi. Bu açıklama sonrası 22 Haziran’da da Merkez Bankası politika faizinde 27 ay sonra ilk kez 650 baz puanlık faiz artışına gitti. Dolayısıyla faizde Nas dönemi kapanmış oldu. Önceki 27 aylık dönemde faizlerin iktisat bilimine aykırı bir şekilde düşürülmesi ve düşük tutulması sonucunda döviz kurları aşırı yükselmiş, TÜİK enflasyonu yüzde 80’leri bulmuş, gerçek enflasyon ise üç haneleri aşmıştı. Faizler düşük, enflasyon ise yükseldiği için reel faiz oranı eksilerde idi. Geleneksel iktisatta önceki inanışın tam tersine faizler enflasyonu önlemek için kullanılan önemli bir para politikası aracıdır. Bu nedenle faizler yükselince beklenen döviz kurundaki artışların durması ya da yavaşlaması ve enflasyonda da zaman içinde duraklamanın ortaya çıkmasıdır. Ancak 650 baz puanlık artışa rağmen beklenen olmadı. Aksine döviz kuru ciddi şekilde arttı. Çünkü ekonomide dengeler o denli bozuldu ve reel faiz yani enflasyon oranıyla nominal faiz arasındaki fark negatif anlamda o kadar çok açıldı ki 650 baz puanlık artış bu açığı kapatmaya yetmedi. Yüzde 38 civarında açıklanan TÜİK enflasyonuna göre bile reel faiz hala yüzde 23 oranında negatifte. Faizlerin yükseltilmesinden sonraki bir ayda bile TL yüzde 14 dolayında değer yitirdi. Bu nedenle tasarruf hala TL yerine güvenilir liman olarak dövize ve diğer yatırım araçlarına yöneliyor. Kuşkusuz TL’nin değer kaybı da enflasyonu tetiklemeye devam ediyor. Öte yandan 7 Temmuz 2023 tarihinde Gelir Yaratıcı Önlemler kapsamında Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile özellikle KDV, ÖTV, MTV gibi çok sayıda dolaylı vergilerde ve pasaport, noter, vize ve yurt dışından getirilen telefon harçlarında önemli oranlarda artışa gidildi. Dolaysız vergi olarak sadece Kurumlar vergisi arttırıldı. Bu artışlarla vatandaşa 1.1 trilyon TL’lik vergi yükü getirildi. Bu yükün sadece yüzde 15’i kurumlar vergisi olarak şirketlerin. Gerisi her türlü ürüne zam olarak yansıyacak olduğu için zaten ağır bir enflasyon yükü altında ezilen ve emeğiyle geçinen vatandaşın sırtına vurulan yeni yükü. Gene devletin ürettiği ya da fiyatlarını devletin kontrol ettiği elektrik, doğalgaz, benzin gibi birçok ürüne de zam geldi. Seçimden sonraki bir önemli gelişme de memur ve emekli maaşlarında yaşandı. Enflasyon altında nefes alamaz duruma gelen sabit gelirlilerin yani memur ve emeklilerin maaşları çeşitli oranlarda arttırıldı. Ancak aynı anlarda vergi artışları ve temel malların fiyatlarına getirilen zamlarla maaşlarda bu artış aynı anda geri alınmış oldu. YEREL SEÇİM ÖNCESİ EKONOMİ Belirtiğim tüm bu gelişmeler ekonomide en büyük sorun olan enflasyonu daha da arttıracak gelişmeler. Geleneksel iktisat bilimi enflasyonist ortamlarda sıkı para politikalarının uygulanmasını yani ekonomide dolaşan para arzının para ve maliye politikaları aracılığıyla azaltılmasını önerir. Oysa saydığım tüm bu gelişmeler ekonomide dolaşan para arzının daha da bollaşmasını sağlayan gelişmeler. Dolayısıyla da enflasyonu besleyen ve tekrar tırmanmasını sağlayacak ekonomik önlemler. Bu alınan kararlardan anlaşılan şu; 2024 Mart ayı sonunda yerel seçimler var. İktidar yerel seçimlere kadar enflasyonu ana sorun olarak görmekten ve çözmekten yana değil. Çünkü enflasyonla ciddi bir mücadele sıkı para politikasını gerektiriyor. Bu ise özellikle sabit gelirli ya da dar gelirliler üzerinde ekonomik yükün daha da artması demek. Yoksulluğun daha da yaygınlaşması ve gelir dağlımınım daha da bozulması demek. Seçime kadar bunu göze alamıyor. Ancak hesapsız, kitapsız ve ekonomi dışı uygulamalar nedeniyle ekonomide ipin ucu öyle kaçmış ve bütçe öyle tamtakır olmuş ki yeni gelir kaynakları bulmadan da yapamıyor. Bu nedenle bir yandan vergiler ve devlet kontrolündeki mal ve hizmetlerin fiyatlarına zam yaparak bütçe açığını kapatmaya çalışıyor. Öte yandan KDV, ÖTV gibi vergi artışları da fiyatlara yansıdığı için enflasyon artmaya devam ediyor. Türkiye’de 2006 yılından beri yapılmaya başlanan Orta Vadeli Planlarda (OVP) enflasyon hedefleri genellikle yüzde 5 civarında olmuş ancak bu hedefler hiçbir yıl yakalanamamış. Açıkladığımız nedenlerle seçim sonrası enflasyon oranlarının yeniden artmaya başlaması ve çeşitli hesaplara göre yıl sonunda yüzde 60’lara yaklaşması beklenmektedir. İktidar yaklaşan yerel seçimler nedeniyle maaşlara zam yapmadan da duramıyor. Seçmeni az da olsa rahatlatmak zorunda olduğunu biliyor. Bu nedenle her ne kadar enflasyon kontrol altına alınamıyorsa da yerel seçimlere kadar olan dönem seçmenin nispeten de olsa rahat dönemi olacak. Henüz en kötüye gelinmedi. Sabit gelirli, ezilen, sömürülen yoksul kesimlere, memura, emekliye, işçiye yerel seçimlere kadar bir parmak bal çalınmaya devam edilecek. Bu nedenle 2024 yılbaşında yapılacak asgari ücret ve maaş artışları sabit gelirliler için gelirlerindeki son artış, son pembe dönem anlamına gelmektedir. Yerel seçime kadar kalan 8 ay iktidarın, vergi artışları ve devlet kontrolündeki mal ve hizmetlerin fiyatlarında yaptığı yüksek oranlı zamların olumsuz etkilerini kısmen de olsa silebilmek için asgari ücrete, memur, emekli, dul ve yetimler gibi sabit gelirlilerin gelirlerine yapılan makyaj zamlarla ve dövizin kısmen de olsa baskılanmasıyla geçecek. Ancak kısacası rahmetli Cumhurbaşkanı ve Başbakan Süleyman Demirel’in dediği gibi ekonomide “Turpun büyüğü heybede”. Esas sıkıntı yerel seçimler sonrası. YEREL SEÇİM SONRASI EKONOMİ Ekonomideki sorunların gerçek yüzü seçim sonrası ortaya çıkacak. Bilindiği üzere tek adam rejimiyle birlikte ekonomi yönetimine olan güven kaybolmuş ve yabancı sermaye Türkiye’den hızla çıkmıştı. Güvenin kaybolmasının en önemli nedenleri ise adalet sistemi ve ekonomi yönetiminde tarafsızlık ve bağımsızlığın ortadan kalkmasıydı. Seçim baskısından kurtulan iktidar ekonomi yönetimine sıfırlanmış olan güveni az da olsa arttırabilmek için yeniden geleneksel iktisat uygulamalarına dönmeye ve batı ekonomisi ile ilişkilerini düzeltmeye çalışmaktadır. Bu gelişmeler esas olarak batının da baskısıyla Türk ekonomisinde yeniden neoliberal politikalara dönülmesi anlamına gelmektedir. Neoliberal politikalar ekonomide istikrar ararlar. Neoliberal dünyada ekonomik istikrarın sağlayıcısı ve koruyucusu ise IMF yani Uluslararası Para Fonu’dur. Ekonomik kriz dönemlerinde IMF politikaları sıkı para politikasını gerektirir. Sıkı para politikası ise özü itibariyle mali disiplin demektir. Yani kamu harcamalarını kısıtlayan, kemer sıkan ve böylelikle ekonomik daralmayı gerektiren politikalardır. Zaten uzun süredir asgari ücret ortalama ücrete dönüşmüş durumdadır. Ücretli çalışanların yaklaşık yüzde 60’ı asgari ücretle çalışmaktadır. Öte yandan asgari ücret ise ne yazık ki açlık sınırının altında kalmaktadır. Haziran 2023 de Büro Emekçileri Sendikasına göre asgari ücret net 11.402 TL iken açlık sınırı 13.493 TL’ye yoksulluk sınırı ise 43.924 TL’ye yükselmiştir. Mehmet Şimşek’in çeşitli açıklamalarından anlaşılacağı üzere seçim sonrası IMF’siz bir IMF programı uygulanmaya başlanacaktır. IMF’siz neoliberal kemer sıkma politikası halkın önemli bir kesimine özellikle emeği ile geçinenlere, emekli, memur ve işsiz vatandaşlara gerçekten acı vermeye başlayacak, nefes almasını gittikçe zorlaştıracaktır. Bugüne kadar zaten istihdam yaratamayan kısır ekonomik büyüme süreçleri ekonomik daralmaya dönecek ve önümüzdeki yıllarda ekonomi IMF’nin öngörülerine göre en fazla yüzde üç düzeylerinde büyüyebilecektir. Bu da işsizlik ordusunun ve yoksulluğun daha da artması demektir. Artan işsizlik ve yoksulluğun toplumsal bunalıma dönüşme potansiyeli her geçen gün daha fazla artmaktadır. Yerel seçimler sonrası yaşanılacak ekonomik sıkıntılar Türkiye’yi her an patlamaya hazır kaynayan bir kazana dönüştürebilecektir. Kısacası ekonomide tünelin sonunda ışık görünmemekte aksine tünelin sonu karanlık görünmektedir. Prof. Dr. Mehmet TOMANBAY Ufuk Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü Başkanı    
Ekleme Tarihi: 02 Ağustos 2023 - Çarşamba

EKONOMİDE TÜNELİN UCU KARANLIK

14-28 Mayıs seçimlerinden beri yaklaşık iki ay geçti. 8 ay sonra yani Mart 2024’de Türkiye’de yerel seçimler var. Seçmen tekrar sandık başına gidecek. Seçimlerde seçmenin kararını etkileyen en önemli unsur kuşkusuz ekonomidir. Ekonomideki gelişmeler seçmenin kararında en önemli belirleyici unsurlardan biridir.

Önümüzdeki soru şudur? 8 ay sonra tekrar seçime gidecek olan Türkiye’de ekonomide ne tür gelişmeler olabilir?

Soru önemlidir. Çünkü uzun süreden beri Türkiye’de yaşanan yüksek oranlı enflasyona, hayat pahalılığına ve işsizlik gibi sıkıntılara rağmen seçimi tekrar bu sıkıntıların sorumlusu olan iktidar kazanmıştır. Ekonomide gelişmelerin yerel seçimlerin sonucuna etkisi ne olacaktır? Soruyu yanıtlayabilmek için 28 Mayıs 2023 seçimi sonrası ekonomideki gelişmelere bakalım.

EKONOMİDE DURUM

Seçimi kazanan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan öncelikle ekonomi yönetiminde değişikliğe gitti. Ekonominin en önemli kurumlarının yöneticilerini değiştirdi. Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati yerine 2009 yılından 2015 yılının Kasım ayına kadar Maliye Bakanı olarak görev yapmış olan Mehmet Şimşek’i tekrar atadı. Merkez Bankası başkanı olan Şahap Kavcıoğlu’nun yerine ise ABD’den transfer edilen Hafize Gaye Erkan’ı atadı.

Ekonomi yönetimindeki bu önemli değişiklik beraberinde 9 Temmuz 2028 tarihinden beri Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ülkeyi tek başına yönetmeye başlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın uyguladığı iktisat politikasında da değişikliğe gitmesine neden oldu. Cumhurbaşkanı geleneksel yani Ortodoks iktisat kuramının dışında, “Nas ortada” diyerek İslami gerekçelerle de sahiplendiği “faiz sebep enflasyon sonuçtur” tezini bu atamalarla terk etti. Merkez Bankasının belirlediği Politika faizi üzerine getirdiği kısıtlamayı kaldırdı. Mehmet Şimşek tarafından da yeniden geleneksel iktisat uygulamalarına dönüldüğü mesajları verildi.

Bakan Şimşek, devir teslim töreninde yaptığı ilk açıklamada "Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır." dedi.

Bu açıklama sonrası 22 Haziran’da da Merkez Bankası politika faizinde 27 ay sonra ilk kez 650 baz puanlık faiz artışına gitti. Dolayısıyla faizde Nas dönemi kapanmış oldu.

Önceki 27 aylık dönemde faizlerin iktisat bilimine aykırı bir şekilde düşürülmesi ve düşük tutulması sonucunda döviz kurları aşırı yükselmiş, TÜİK enflasyonu yüzde 80’leri bulmuş, gerçek enflasyon ise üç haneleri aşmıştı. Faizler düşük, enflasyon ise yükseldiği için reel faiz oranı eksilerde idi.

Geleneksel iktisatta önceki inanışın tam tersine faizler enflasyonu önlemek için kullanılan önemli bir para politikası aracıdır. Bu nedenle faizler yükselince beklenen döviz kurundaki artışların durması ya da yavaşlaması ve enflasyonda da zaman içinde duraklamanın ortaya çıkmasıdır. Ancak 650 baz puanlık artışa rağmen beklenen olmadı. Aksine döviz kuru ciddi şekilde arttı. Çünkü ekonomide dengeler o denli bozuldu ve reel faiz yani enflasyon oranıyla nominal faiz arasındaki fark negatif anlamda o kadar çok açıldı ki 650 baz puanlık artış bu açığı kapatmaya yetmedi. Yüzde 38 civarında açıklanan TÜİK enflasyonuna göre bile reel faiz hala yüzde 23 oranında negatifte. Faizlerin yükseltilmesinden sonraki bir ayda bile TL yüzde 14 dolayında değer yitirdi. Bu nedenle tasarruf hala TL yerine güvenilir liman olarak dövize ve diğer yatırım araçlarına yöneliyor. Kuşkusuz TL’nin değer kaybı da enflasyonu tetiklemeye devam ediyor.

Öte yandan 7 Temmuz 2023 tarihinde Gelir Yaratıcı Önlemler kapsamında Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile özellikle KDV, ÖTV, MTV gibi çok sayıda dolaylı vergilerde ve pasaport, noter, vize ve yurt dışından getirilen telefon harçlarında önemli oranlarda artışa gidildi. Dolaysız vergi olarak sadece Kurumlar vergisi arttırıldı. Bu artışlarla vatandaşa 1.1 trilyon TL’lik vergi yükü getirildi. Bu yükün sadece yüzde 15’i kurumlar vergisi olarak şirketlerin. Gerisi her türlü ürüne zam olarak yansıyacak olduğu için zaten ağır bir enflasyon yükü altında ezilen ve emeğiyle geçinen vatandaşın sırtına vurulan yeni yükü.

Gene devletin ürettiği ya da fiyatlarını devletin kontrol ettiği elektrik, doğalgaz, benzin gibi birçok ürüne de zam geldi.

Seçimden sonraki bir önemli gelişme de memur ve emekli maaşlarında yaşandı. Enflasyon altında nefes alamaz duruma gelen sabit gelirlilerin yani memur ve emeklilerin maaşları çeşitli oranlarda arttırıldı. Ancak aynı anlarda vergi artışları ve temel malların fiyatlarına getirilen zamlarla maaşlarda bu artış aynı anda geri alınmış oldu.

YEREL SEÇİM ÖNCESİ EKONOMİ

Belirtiğim tüm bu gelişmeler ekonomide en büyük sorun olan enflasyonu daha da arttıracak gelişmeler. Geleneksel iktisat bilimi enflasyonist ortamlarda sıkı para politikalarının uygulanmasını yani ekonomide dolaşan para arzının para ve maliye politikaları aracılığıyla azaltılmasını önerir. Oysa saydığım tüm bu gelişmeler ekonomide dolaşan para arzının daha da bollaşmasını sağlayan gelişmeler. Dolayısıyla da enflasyonu besleyen ve tekrar tırmanmasını sağlayacak ekonomik önlemler.

Bu alınan kararlardan anlaşılan şu; 2024 Mart ayı sonunda yerel seçimler var. İktidar yerel seçimlere kadar enflasyonu ana sorun olarak görmekten ve çözmekten yana değil. Çünkü enflasyonla ciddi bir mücadele sıkı para politikasını gerektiriyor. Bu ise özellikle sabit gelirli ya da dar gelirliler üzerinde ekonomik yükün daha da artması demek. Yoksulluğun daha da yaygınlaşması ve gelir dağlımınım daha da bozulması demek. Seçime kadar bunu göze alamıyor. Ancak hesapsız, kitapsız ve ekonomi dışı uygulamalar nedeniyle ekonomide ipin ucu öyle kaçmış ve bütçe öyle tamtakır olmuş ki yeni gelir kaynakları bulmadan da yapamıyor. Bu nedenle bir yandan vergiler ve devlet kontrolündeki mal ve hizmetlerin fiyatlarına zam yaparak bütçe açığını kapatmaya çalışıyor. Öte yandan KDV, ÖTV gibi vergi artışları da fiyatlara yansıdığı için enflasyon artmaya devam ediyor.

Türkiye’de 2006 yılından beri yapılmaya başlanan Orta Vadeli Planlarda (OVP) enflasyon hedefleri genellikle yüzde 5 civarında olmuş ancak bu hedefler hiçbir yıl yakalanamamış. Açıkladığımız nedenlerle seçim sonrası enflasyon oranlarının yeniden artmaya başlaması ve çeşitli hesaplara göre yıl sonunda yüzde 60’lara yaklaşması beklenmektedir.

İktidar yaklaşan yerel seçimler nedeniyle maaşlara zam yapmadan da duramıyor. Seçmeni az da olsa rahatlatmak zorunda olduğunu biliyor.

Bu nedenle her ne kadar enflasyon kontrol altına alınamıyorsa da yerel seçimlere kadar olan dönem seçmenin nispeten de olsa rahat dönemi olacak. Henüz en kötüye gelinmedi. Sabit gelirli, ezilen, sömürülen yoksul kesimlere, memura, emekliye, işçiye yerel seçimlere kadar bir parmak bal çalınmaya devam edilecek. Bu nedenle 2024 yılbaşında yapılacak asgari ücret ve maaş artışları sabit gelirliler için gelirlerindeki son artış, son pembe dönem anlamına gelmektedir.

Yerel seçime kadar kalan 8 ay iktidarın, vergi artışları ve devlet kontrolündeki mal ve hizmetlerin fiyatlarında yaptığı yüksek oranlı zamların olumsuz etkilerini kısmen de olsa silebilmek için asgari ücrete, memur, emekli, dul ve yetimler gibi sabit gelirlilerin gelirlerine yapılan makyaj zamlarla ve dövizin kısmen de olsa baskılanmasıyla geçecek.

Ancak kısacası rahmetli Cumhurbaşkanı ve Başbakan Süleyman Demirel’in dediği gibi ekonomide “Turpun büyüğü heybede”. Esas sıkıntı yerel seçimler sonrası.

YEREL SEÇİM SONRASI EKONOMİ

Ekonomideki sorunların gerçek yüzü seçim sonrası ortaya çıkacak. Bilindiği üzere tek adam rejimiyle birlikte ekonomi yönetimine olan güven kaybolmuş ve yabancı sermaye Türkiye’den hızla çıkmıştı. Güvenin kaybolmasının en önemli nedenleri ise adalet sistemi ve ekonomi yönetiminde tarafsızlık ve bağımsızlığın ortadan kalkmasıydı. Seçim baskısından kurtulan iktidar ekonomi yönetimine sıfırlanmış olan güveni az da olsa arttırabilmek için yeniden geleneksel iktisat uygulamalarına dönmeye ve batı ekonomisi ile ilişkilerini düzeltmeye çalışmaktadır. Bu gelişmeler esas olarak batının da baskısıyla Türk ekonomisinde yeniden neoliberal politikalara dönülmesi anlamına gelmektedir. Neoliberal politikalar ekonomide istikrar ararlar. Neoliberal dünyada ekonomik istikrarın sağlayıcısı ve koruyucusu ise IMF yani Uluslararası Para Fonu’dur. Ekonomik kriz dönemlerinde IMF politikaları sıkı para politikasını gerektirir. Sıkı para politikası ise özü itibariyle mali disiplin demektir. Yani kamu harcamalarını kısıtlayan, kemer sıkan ve böylelikle ekonomik daralmayı gerektiren politikalardır. Zaten uzun süredir asgari ücret ortalama ücrete dönüşmüş durumdadır. Ücretli çalışanların yaklaşık yüzde 60’ı asgari ücretle çalışmaktadır. Öte yandan asgari ücret ise ne yazık ki açlık sınırının altında kalmaktadır. Haziran 2023 de Büro Emekçileri Sendikasına göre asgari ücret net 11.402 TL iken açlık sınırı 13.493 TL’ye yoksulluk sınırı ise 43.924 TL’ye yükselmiştir.

Mehmet Şimşek’in çeşitli açıklamalarından anlaşılacağı üzere seçim sonrası IMF’siz bir IMF programı uygulanmaya başlanacaktır. IMF’siz neoliberal kemer sıkma politikası halkın önemli bir kesimine özellikle emeği ile geçinenlere, emekli, memur ve işsiz vatandaşlara gerçekten acı vermeye başlayacak, nefes almasını gittikçe zorlaştıracaktır. Bugüne kadar zaten istihdam yaratamayan kısır ekonomik büyüme süreçleri ekonomik daralmaya dönecek ve önümüzdeki yıllarda ekonomi IMF’nin öngörülerine göre en fazla yüzde üç düzeylerinde büyüyebilecektir. Bu da işsizlik ordusunun ve yoksulluğun daha da artması demektir. Artan işsizlik ve yoksulluğun toplumsal bunalıma dönüşme potansiyeli her geçen gün daha fazla artmaktadır. Yerel seçimler sonrası yaşanılacak ekonomik sıkıntılar Türkiye’yi her an patlamaya hazır kaynayan bir kazana dönüştürebilecektir. Kısacası ekonomide tünelin sonunda ışık görünmemekte aksine tünelin sonu karanlık görünmektedir.

Prof. Dr. Mehmet TOMANBAY

Ufuk Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü Başkanı

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.