Oldum olası şakayı da şakalaşmayı da seven milletiz! Şaka dendi mi duracaksınız orada! Bizim için şakanın sınırı yoktur. Mesela demokrasi şakamız… Sahi biz ne zaman demokrasi yolunda emeklemeye başlamışız? 23 Aralık 1876'da II. Abdülhamid tarafından ilan edilen anayasal monarşi ile… Bu dönemin anayasası “Kanun-ı Esasi”… Yürütme organı padişah, yasama organı ise Meclis-i Umumi... Sonra kapatmışız Meclis-i Umumiyi, tam otuz yıl koyu bir istibdat… Ardından II. Meşrutiyet… Kurtuluş Savaşını müteakip Teşkilat-ı Esasiye ile birlikte “milli egemenlik” kavramı anayasada yer almış. 1946 yılında çok partili hayata geçiş, 1950 yılında halk iradesinin sandıkta tecellisi ile demokrasiniz emeklemeye devam etmiş. Araya giren 1960 ihtilalı, 1980 askeri darbesi ve 28 Şubat dayatması; demokrasimiz açısından birer kara dönem olarak tarih sayfalarında yer almış. Tam emeklemekten kurtulup “do do maşallah!”. diyecekken bir büyük şaka yapmış 16 Nisan 2017 Referandumu'yla kabul ettiğimiz “Partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi” ile birlikte milletimiz kendi kendine bir büyük ve acayip şaka yapmış; yasamayı, yürütmeyi, yargıyı tek adama bağlamış. Hop, dönmüşüz ortaçağ’ın karanlık Avrupa’sına!
Dedim ya şakayı seven bir milletiz. Bakın tarihe; felsefe ve mantığın öncüsü Farabi, gökbilimci Burini, Mekanik bilimlerinin kurucusu, ilk otomatik robotu yapan El-Cezeri, Ali Kuşçu, Harezmi, İbni Sina, Mirim Çelebi, Piri Reis, Uluğ Bey, Ahmet Yesevi, Cabir bin Hayyam gibi İslam’ın akla ve ilme verdiği önemi yüklenerek aydınlığa su taşıyan, bilim kapılarını insana ve insanlığa açan onlarca ilim adamı yetiştiren Türk milleti, gün gelmiş aklı bir tarafa itmiş, bilimi unutmuş; ranta endeksli ahlaksızlığı da terkisine alarak deprem fay hattının üzerine demirinden ve çimentosundan çaldığı binalar inşa etmeye başlamış. Ardından depremlerle yüz binlerce can kaybı verince acı ve yıkımı kadere bağlayarak; “Allah’tan geldi ne yapalım” diyerek almadığı tedbirin suçunu Allah’a yüklemiş. Şimdi soracaksınız “suçlu Allah mı yoksa tedbir almayan insan mı?” Şaka canım şaka! Biz, dere yataklarını yerleşime açarak sel ile de şakalaşan bir milletiz. Şaka bu ya ne kadar acıtıcı ve büyük olursa o kadar kalıcı oluyor!
Millet olarak şakayı çok seviyoruz! Hatırlayın, 2021 Temmuz’unda Adana’dan başlayıp Muğla’da konaklayan, aylarca söndürülemeyen yangınla cebelleşmiştik(!) Niye söndürememiştik o yangınları biliyor musunuz? Çünkü THK’na ait CL-215 tipi uçaklar, ancak 4.900 litre su taşıyabiliyorlarmış. Uçakların en az 5.000 litre su taşıması gerekirmiş. 100 litre az su taşıyan bu uçaklar, beş kova su daha taşısalarmış Orman Bakanlığının açmış olduğu ihaleye katılacak, yangınlar da önlenecekmiş. Sonuç: THK, Pilotlarının işine son vermiş uçakları da hangarlarda çürümeye terk etmiş. Yani milli servetimize, yanan ormanlarımıza, bir o kadar diri diri yanan yabani hayvana, börtü böceğe beş kova su için şaka yapmışız(!)
Şakayı sevmekle kalmıyor çokluğu ve çarpıcılığıyla da övünüyoruz! Mesela maden kazaları… “Onlar da mı şaka”, demeyin; darılırım valla(!) Soma’da şakadan 301 madencimizi diri diri toprağa gömdük. Sonra da şaka olsun diye derdini anlatmaya çalışan madenciyi tekmelemedik mi? Yeti mi, yetmedi. 14 Ekim 2022'de Bartın'ın Amasra ilçesindeki bir maden ocağında patlama yaşandı. Kazanın grizu patlaması nedeniyle meydana geldiği belirtildi. “Peki, bu patlama önceden biliniyor muydu?” “Evet!” “Tedbir alınmış mıydı?” “Hayır!” “Kaç işçimiz yanarak hayatını kaybetti?” “42” “Sorumlular!” “Canım o bir şakaydı, şakanın sorumlusu olur mu?”