Hadi Önal
Köşe Yazarı
Hadi Önal
 

YÜZSÜZLER…

Çoğu zaman birilerinin yüzlerine tükürmek, avazım çıktığı kadar da “yüzsüz”, diye suratlarına bağırmak geliyor içimden. Hani alçaklığın sınırı çukurluktur ya yüzsüzlüğün böyle bir sınırı var mı, bilemiyorum. Yüzsüzlük, genetik midir yoksa sonradan kazanılmış davranış biçimi midir sorusuna da sağlıklı bir cevap bulmuş değilim. Bilirsiniz, yüzsüzlük dilimizde; utanması, sıkılması olmayan arsız karşılığında kullanılmaktadır. Yüzsüz, yüzüne tükürsen “oh gökten yağmur yağıyor”, diyebilen tıynetteki kişiler için kullanılır. Yüzsüzlüğü ve onun doğal sonucu olan pişkinliği kendisine hayat felsefesi olarak seçenlerin çokluğu, mide bulandırıyor artık. Yüzsüzlük, kolay kazanılmaz(!) Bir insanın yüzsüz olması için önce ar damarının çatlaması, utanma duygusunun dumura uğraması, kişilik ve kimliğinin kaybolması gerekir. Yüzsüz insanda; namus, haysiyet ve şeref aranmaz. Yüzsüz olmaya soyunan kişi, öncelikle ahlaki değerlerini yitirir. Haddini bilmemek, empatinin esinden bihaber olmak, yalan baş tacı etmek vicdanını paraya veya makama tahvil etmek, riyakârlık yüzsüzlüğün olmazsa olmazlarındandır. Pişkinlik ise yüzsüzlüğün limanıdır. Yüzsüz bir kişi, yaptığı rezillik ve pislik ortaya çıktığında onu kendine dert edinmez. Böyle bir durumda hemen teknesini pişkinlik limanına çeker. Sonra da oyunculuk yeteneğini kullanarak ortaya çıkan neyse onu inkâr yoluna gider: “Haşa!”, der; “nasıl bunu bana yakıştırırsınız!”, der; hatta isnat edilen suçun karşı tarafın komplosu olduğunu ısrar ve inatla belirterek üste çıkmaya çalışır. Hani derler ya “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” işte tam da bu atasözüne uygun hareket etmek, yüzsüzlerin sıkça başvurdukları bir yöntemdir. Yapılan hata, inkâr edilemeyecek kadar açıksa ve de kaçacak delik yoksa o zaman yüzsüz insan; “insan hata yapamaz mı!”,“beşer şaşar!”, “bunda abartılacak ne var Allah aşkına!”, “önceki bir zamanda da şöyle olmamış mıydı?” gibi cümlelerle topu taca atarak oyunun soğumasını bekler. Olmadı pişkinliğinin yanına edepsizliği ilave ederek yaptıklarından zarar görenlerden halellik ister, Allah’tan da kendisini affetmesini diler. Anadolu’da arsız, utanmaz, yüzü kızarmaz karşılıklarında kullanılan bir tabir vardır: Bu tiplere “yüzü hedik suyu ile yunmuş”, denir. Yüzsüz kişinin kursağı geniş olur. Diyelim ki rakibine; alçak, vatan haini, şerefsiz, terbiyesiz, düzenbaz, soysuz, haysiyetsiz, cibilliyetsiz, illet, zillet, çakal, çukur, namussuz, gibi her biri normal insanlar tarafından kavga sebebi olabilecek sözlerle saldırdı; ancak gün geldi araya çıkar girdi. İşte o zaman yüzsüz, tükürdüğünü yalar, hiçbir şey olmamış gibi muhatabıyla sarmaş dolaş olmaktan geri durmaz. Atalarımız, “arsız güçlü olunca haklı suçlu olur”, diyor. Yüzsüzler için önemli olan “gemisini yürütmek, çarkını döndürmek ve çıkınını doldurmaktır.” Şayet gemi yürüyecekse, çark dönecekse, çıkın dolacaksa bunun karşılığında varsın çekemeyenler(!) kendisine ahlaksız, arsız, yüzsüz, şerefsiz desinler, önemli mi? Peki, yüzsüzlük bir hastalık mıdır? Evet, hem de tedavisi imkânsız bir hastalıktır. Bu hastalığın kronikleşmesi kişiyi yalama yapar. Yüzsüzlerin yüzsüzlüğünü yalnızca yüzsüzlere yüklemek de yanlıştır. Yüzsüzlere yüz veren sözüm ona yüzlülerin de bu hastalığın salgın hale gelmesinde ve kronikleşmesinde payı büyüktür. Ahlâk, edep, hayâ yoksunu kişilere güç veren, onları hadsizleştiren, pervasız yapan toplumlardaki sözde yüzlü insanların yalakalıklarıdır. Toplum; yüzsüzün yüzsüzlüğünü görmezden gelir; yaptığı hataları affederse bir bakıma o kişinin daha büyük yüzsüzlükler yapmasına sebep olur. Ünlü düşünür Cerazza; “Bir insanı hep affedersen onu yüzsüz yaparsın. O yüzden affetme ki adam olma yolunda adım atsın.”, demiştir. Yüzsüzlüğün en büyüğü Allah’a karşı yapılanıdır. Allah’ı Allah’la aldatmak olarak da tanımladığımız bu tür yüzsüzler, namaz kılar; ama yalan söylemekte bir beis görmez; oruç tutar; ama harama el uzatır. Hacca gider; ancak tüyü bitmemiş yetim hakkının da içerisinde bulunduğu devlet malına çöker. Zekât verir; ancak hırsın ve israfın doruklarında yaşamaktan da geri durmaz. Kelimeyi şahadet getirir; ancak başkalarını hor görmekten, aşağılamaktan, onlara hakaretamiz söz sarf etmekten kendini alamaz. İslam dini, Müslüman olmadığı halde, Müslümanları aldatmak için Müslüman gibi görünen böylesi ahlâk yoksunu kişileri “münafık” olarak tanımlar. Midesi ile düşünen; dini, milli ve insani duyguları istismar ederek çıkar sağlayan böylesi katmerli yüzsüz ve sapıklara; inanıyorum ki Allah’ın tokadı ağır ve güçlü olacaktır.  
Ekleme Tarihi: 04 Haziran 2023 - Pazar

YÜZSÜZLER…

Çoğu zaman birilerinin yüzlerine tükürmek, avazım çıktığı kadar da “yüzsüz”, diye suratlarına bağırmak geliyor içimden. Hani alçaklığın sınırı çukurluktur ya yüzsüzlüğün böyle bir sınırı var mı, bilemiyorum. Yüzsüzlük, genetik midir yoksa sonradan kazanılmış davranış biçimi midir sorusuna da sağlıklı bir cevap bulmuş değilim.

Bilirsiniz, yüzsüzlük dilimizde; utanması, sıkılması olmayan arsız karşılığında kullanılmaktadır. Yüzsüz, yüzüne tükürsen “oh gökten yağmur yağıyor”, diyebilen tıynetteki kişiler için kullanılır. Yüzsüzlüğü ve onun doğal sonucu olan pişkinliği kendisine hayat felsefesi olarak seçenlerin çokluğu, mide bulandırıyor artık.

Yüzsüzlük, kolay kazanılmaz(!) Bir insanın yüzsüz olması için önce ar damarının çatlaması, utanma duygusunun dumura uğraması, kişilik ve kimliğinin kaybolması gerekir. Yüzsüz insanda; namus, haysiyet ve şeref aranmaz. Yüzsüz olmaya soyunan kişi, öncelikle ahlaki değerlerini yitirir. Haddini bilmemek, empatinin esinden bihaber olmak, yalan baş tacı etmek vicdanını paraya veya makama tahvil etmek, riyakârlık yüzsüzlüğün olmazsa olmazlarındandır.

Pişkinlik ise yüzsüzlüğün limanıdır. Yüzsüz bir kişi, yaptığı rezillik ve pislik ortaya çıktığında onu kendine dert edinmez. Böyle bir durumda hemen teknesini pişkinlik limanına çeker. Sonra da oyunculuk yeteneğini kullanarak ortaya çıkan neyse onu inkâr yoluna gider: “Haşa!”, der; “nasıl bunu bana yakıştırırsınız!”, der; hatta isnat edilen suçun karşı tarafın komplosu olduğunu ısrar ve inatla belirterek üste çıkmaya çalışır. Hani derler ya “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” işte tam da bu atasözüne uygun hareket etmek, yüzsüzlerin sıkça başvurdukları bir yöntemdir.

Yapılan hata, inkâr edilemeyecek kadar açıksa ve de kaçacak delik yoksa o zaman yüzsüz insan; “insan hata yapamaz mı!”,“beşer şaşar!”, “bunda abartılacak ne var Allah aşkına!”, “önceki bir zamanda da şöyle olmamış mıydı?” gibi cümlelerle topu taca atarak oyunun soğumasını bekler. Olmadı pişkinliğinin yanına edepsizliği ilave ederek yaptıklarından zarar görenlerden halellik ister, Allah’tan da kendisini affetmesini diler. Anadolu’da arsız, utanmaz, yüzü kızarmaz karşılıklarında kullanılan bir tabir vardır: Bu tiplere “yüzü hedik suyu ile yunmuş”, denir. Yüzsüz kişinin kursağı geniş olur. Diyelim ki rakibine; alçak, vatan haini, şerefsiz, terbiyesiz, düzenbaz, soysuz, haysiyetsiz, cibilliyetsiz, illet, zillet, çakal, çukur, namussuz, gibi her biri normal insanlar tarafından kavga sebebi olabilecek sözlerle saldırdı; ancak gün geldi araya çıkar girdi. İşte o zaman yüzsüz, tükürdüğünü yalar, hiçbir şey olmamış gibi muhatabıyla sarmaş dolaş olmaktan geri durmaz. Atalarımız, “arsız güçlü olunca haklı suçlu olur”, diyor. Yüzsüzler için önemli olan “gemisini yürütmek, çarkını döndürmek ve çıkınını doldurmaktır.” Şayet gemi yürüyecekse, çark dönecekse, çıkın dolacaksa bunun karşılığında varsın çekemeyenler(!) kendisine ahlaksız, arsız, yüzsüz, şerefsiz desinler, önemli mi?

Peki, yüzsüzlük bir hastalık mıdır? Evet, hem de tedavisi imkânsız bir hastalıktır. Bu hastalığın kronikleşmesi kişiyi yalama yapar. Yüzsüzlerin yüzsüzlüğünü yalnızca yüzsüzlere yüklemek de yanlıştır. Yüzsüzlere yüz veren sözüm ona yüzlülerin de bu hastalığın salgın hale gelmesinde ve kronikleşmesinde payı büyüktür. Ahlâk, edep, hayâ yoksunu kişilere güç veren, onları hadsizleştiren, pervasız yapan toplumlardaki sözde yüzlü insanların yalakalıklarıdır. Toplum; yüzsüzün yüzsüzlüğünü görmezden gelir; yaptığı hataları affederse

bir bakıma o kişinin daha büyük yüzsüzlükler yapmasına sebep olur. Ünlü düşünür Cerazza; “Bir insanı hep affedersen onu yüzsüz yaparsın. O yüzden affetme ki adam olma yolunda adım atsın.”, demiştir.

Yüzsüzlüğün en büyüğü Allah’a karşı yapılanıdır. Allah’ı Allah’la aldatmak olarak da tanımladığımız bu tür yüzsüzler, namaz kılar; ama yalan söylemekte bir beis görmez; oruç tutar; ama harama el uzatır. Hacca gider; ancak tüyü bitmemiş yetim hakkının da içerisinde bulunduğu devlet malına çöker. Zekât verir; ancak hırsın ve israfın doruklarında yaşamaktan da geri durmaz. Kelimeyi şahadet getirir; ancak başkalarını hor görmekten, aşağılamaktan, onlara hakaretamiz söz sarf etmekten kendini alamaz. İslam dini, Müslüman olmadığı halde, Müslümanları aldatmak için Müslüman gibi görünen böylesi ahlâk yoksunu kişileri “münafık” olarak tanımlar.

Midesi ile düşünen; dini, milli ve insani duyguları istismar ederek çıkar sağlayan böylesi katmerli yüzsüz ve sapıklara; inanıyorum ki Allah’ın tokadı ağır ve güçlü olacaktır.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.