Hani size, “ülkenin bu gidişattan memnun musunuz?”, desem. Öyle zannediyorum ki birçoğunuz: “sen aklının dibini mi gösteriyorsun, hiç bu gidişattan da memnun olunur mu”, der, demekle kalmaz; böyle bir soruyu sorduğum için beni densizlikle suçlarsınız. Sonra da döner, başlarsınız ülkenin nasıl bozulduğunu bir bir anlatmaya.
“İki yakamız bir araya gelmiyor”, der hayat pahalılığından; “Cumhuriyetten uzaklaştık”, der adaletin kalmadığından yakınırsınız; ülke kaynakları talan edildi, der Alacakaya’nın mermerinden, kromundan başlar, Kaz Dağlarında katledilen ağaçlara üzülür, sonra da İliç’i anlatırsınız. Ülkenin yolgeçen hanına çevrildiğini söyler, sığınmacılar ne olacak dersiniz. Yanardöner dış politikadan bahseder; falan böyle dedi, filan böyle yaptı, dersiniz. Vallahi Harput tabiri ile “baba çıka”, o dediklerinizi biz de biliyoruz. Biz de biliyoruz ki ülke, eski ülke değil; ancak bozulan ülke mi yoksa biz insanlar mıyız? İşte orası karanlık…
Bilisiniz, dünya dostla, arkadaşla, yarenle; kısacası insanla güzel! Güzel de ya dost bildiklerimiz, baş tacı edip de güvendiklerimiz, bağrımıza basıp, sarıldıklarımız cılk çıkmışlarsa! Onların attıkları taşlar yüreğimizi kanatmışsa... Onun için ki ben diyorum ki asıl bozulan insandır, insanlıktır.
Hâsılı ve ahırı ne oldu da insanımız böyle bozuldu? Yürekleri kir, pas tuttu. Ne oldu da durmaksızın insanlıktan uzaklaştı! Biliyorum şimdi bana devir böyle diyecek; televizyonu, internet gösterecek zamanı suçlayacaksınız. Sonra da bir yolunu bulup kendini düştüğümüz veya bile isteye düşürüldüğümüz bu bataklıktan çıkarmaya çalışacaksınız. Yok, öyle ucuza kaçmak… Ortada bir büyük yanlış, bir büyük vebal varsa o hepimizin. Önce fert olarak her birimiz birer ayna alıp karşısına geçeceğiz. “Benim gemim su almadan yürüyor ya; benim işim görülüyor ya gerisi beni ilgilendirmez, diyor musunuz, demiyor musunuz, diye soracağız aynadaki bize! Soracağız vicdanımızın aynaya akseden yüzüne… Velev ki, temize çıktık. Yetti mi? Yetmedi! Aha bu gidişe sebep olan insan ve insanlık düşmanları ile mücadele ediyor muyuz, etmiyor muyuz? İşte işin can alıcı noktası bu!
Bilirsiniz, eskilerin “itimat” dedikleri şimdilerde “güven” dediğimiz bir kavram var. İşte o kavram günümüzde itibar suikastına uğrayarak kayboldu. Dalavere, kumpas, desise, bel altı vurma başını alıp gitti… Siz de iyi bilisiz ki ikiyüzlülüğün tarihi çok eski. Herhalde çok eski olduğundan günümüzde tedavülden kalkmış. Şimdi bakıyoruz da insanlara öyle çok yüzlü olmuşlar ki vallahi yamuk dahi utancından kaçacak delik arama peşinde. Hele bazıları var ki burunlarından kıl aldırmıyorlar, her bir şeye tepeden bakıyorlar; sanki hiç bir şey olmamış gibi davranıyorlar. İşte bu cibilliyetsizlerin yüzünden değil mi bütün bu çektiklerimiz. Şunu unutmamak gerekir ki toplumları ayakta tutan güvendir, birliktir, beraberliktir, kardeşliktir; güvendir, dayanışmadır. Eğer bu saydığımız faziletler kaybolmuşsa o zaman felaketlerin ardı arkası kesilmez.
Dert çok, dert çok da pusmak, tırsmak, teslim olmak, yok! Diyeceksiniz bu kadar derdin üstesinden gelmek; bozulan dünyaya güzelliklerle, iyiliklerle dolu yeni bir şekil vermek zor. “Sana gelen bana gele”, demek elbette çok büyük fazilet; ama en azından Allah’ın bize bahşettiği yüzle dolaşmak, yüzsüz olmamak gerekmez mi?
Kendimizi düşündüğümüz kadar başkalarını da düşünmek, kendimizi başkalarının yerine koyarak düşünmek; başkalarının da en az bizim kadar hakkı olduğunu bilerek ölü damında davul çalmayı bırakmak, derdi olanın derdiyle dertlenmek en azından onlara saygı göstermek gerekmez mi?
Doğrulup da başkalarına yapılan kötülüklerin yarın, öbür gün bize de yapılacağını düşünerek; onların acılarına ortak olmak insanlık gereği değil mi? Bu kargaşa içerisinde malı da malla birlikte, güzelliklerimizi de şer ve çirkinlikleri ile birlikte alıp götüren iblislerin bir parça olsun cesaretini kırmaz mı?
Hep ben, hep ben; hep bana, hep bana dersek; bana dokunmuyorlar ya başkalarından bana ne dersek, öyle pun kuşu gibi oturursak, kursağı geniş olursak o zaman felaketler er geç bizim de kapımızı çalmaz mı?
Hadi Önal/02 Nisan 2025 /Elazığ