Hadi Önal
Köşe Yazarı
Hadi Önal
 

CEK- CAK- MİŞ- MIŞ, HANİ BANA ALKIŞ!

Bir varmış iki yokmuş; Yaradan tek, yaratılan çokmuş. Yaradan’ın yaratıp da uzaya salıverdiklerinden biri de Dünya’ymış. Bu gezgin gezegen, hem kendi çevresinde hem de güneşin etrafında döner dururmuş. Bu gezgin gezegenin üzerinde pek çok ülke varmış. Bunlardan biri de üç tarafı denizlerle bezeli, dağları haleli, ovaları lüleli, ırmakları küpeli bir hilal ülkeymiş. Bu hilal ülkenin insanlarının yürekleri sevgi, merhamet ve duygu yüklüymüş. Tek olumsuz yönleri kanmaya ve kandırılmaya meyyal oluşlarıymış. Öyle ki bu ülke insanının sırtını sıvazlayıp kulağına da bir çift dualı söz söyledin mi “tamam”, der, çıkarı ve çıkını için dost görünen çakmaları, gerçek dostu sanır, peşine takılır; kışın tipisine, davulun sesine, zurnanın peşrevine(!) aldırış etmeden ardından giderlermiş. Gitmekle kalmaz yürekten bağlandığı, düzgün gördüğü bu yamukların; sarayları, saltanatları, rahatları ve de uçan atları için her türlü fedakârlığı yaparlarmış. Çıkar maskeli bu emici ve kemiriciler, yürekleri temiz bu ülke insanlarının inançlarını ve duygularını sonuna kadar istismar eder, inandırarak kandırdıklarını kendilerince kurguladıkları müziğe ayak uydurarak oynamaya zorlarlarmış. Modern zamanlarının en gözde oyunu ise “Cak Cek Miş Mış Hani Bana Alkış” şarkısının eşliğinde oynanan “Oy Bana, Oy Bana” oyunuymuş. Zokayı yutanlar toplu ama her biri tek başına “aman da aman ne güzel bu kaval”, der; kendilerine çizilen sahanın dışına çıkmamak koşuluyla çılgınca oynarlarmış. Oyuna ayak uyduramayanlar da alkışlamaya mecbur tutulurlarmış. Öyle “ben alkışlamam”, demek lüksü de yokmuş. Zira insanları mankurtlaştırılan bu ülkenin, demir parmaklıkları çokmuş. Mankurtlaştırılan insanların büyük bir huşu içerisinde; “Oy Bana, Oy Bana” oyununu seyreden “Ağam olası Ömerler de “bu tablo benim eserim, ritminin her zerresinde vardır alın terim”, der; bu arada da zuladan konteynırlarını yükledikleri gemiciklerinin dümenlerini uzak ülkelere kırarlarmış. Bu durum; ne dedin usta! Etme adamı hasta! Laf gediğine girdi diye mi bu kaşıntın? Önce dinle, dinle de acılı köfteyi nasıl kokuttuğunu gör. Öyle Hz. Hüseyin’e ağlayıp Yezit ile iş tutma ayaklarını da bırak. Niye yüzün şekli değişti! Gerçeğin kılçığı nazik yerine mi battı. Bak, nereden nereye geldin; çapına, küpüne bakmadan başımıza usta kesildin. Seni köftehor seni! Nasıl olsa son-ucun değişmeyeceğini sen de biliyorsun. Öyle ya davanın maktulu iken mazlumu rolüne soyunmakla kalmayıp savcısı, mübaşiri, yaz kızımı, hâkimi olmaya kalkışırsan olanlardan ve olacaklardan kaşıntı duyman kadar olağan ne ola ki… Zurnaya mı taktın yoksa… Zurnadan peşrev olmaz mı? Zurnayı tanımayan peşrevi ne bilsin. Anası ağlayanın gözyaşını, ağlama numarasına yatanlar nasıl silsin? Her neyse hiçbir kuş kendiliğinden girmez kafese. Ne diyelim kararı kendisi vermişse. Gerçi karar vermek için düşünmek gerekir ya! Zaten düşünse, düşünebilse; sorsa, sorgulayabilse; aklını kullansa, kullanabilse…
Ekleme Tarihi: 26 Nisan 2023 - Çarşamba

CEK- CAK- MİŞ- MIŞ, HANİ BANA ALKIŞ!

Bir varmış iki yokmuş; Yaradan tek, yaratılan çokmuş. Yaradan’ın yaratıp da uzaya salıverdiklerinden biri de Dünya’ymış. Bu gezgin gezegen, hem kendi çevresinde hem de güneşin etrafında döner dururmuş. Bu gezgin gezegenin üzerinde pek çok ülke varmış. Bunlardan biri de üç tarafı denizlerle bezeli, dağları haleli, ovaları lüleli, ırmakları küpeli bir hilal ülkeymiş.

Bu hilal ülkenin insanlarının yürekleri sevgi, merhamet ve duygu yüklüymüş. Tek olumsuz yönleri kanmaya ve kandırılmaya meyyal oluşlarıymış. Öyle ki bu ülke insanının sırtını sıvazlayıp kulağına da bir çift dualı söz söyledin mi “tamam”, der, çıkarı ve çıkını için dost görünen çakmaları, gerçek dostu sanır, peşine takılır; kışın tipisine, davulun sesine, zurnanın peşrevine(!) aldırış etmeden ardından giderlermiş. Gitmekle kalmaz yürekten bağlandığı, düzgün gördüğü bu yamukların; sarayları, saltanatları, rahatları ve de uçan atları için her türlü fedakârlığı yaparlarmış. Çıkar maskeli bu emici ve kemiriciler, yürekleri temiz bu ülke insanlarının inançlarını ve duygularını sonuna kadar istismar eder, inandırarak kandırdıklarını kendilerince kurguladıkları müziğe ayak uydurarak oynamaya zorlarlarmış. Modern zamanlarının en gözde oyunu ise “Cak Cek Miş Mış Hani Bana Alkış” şarkısının eşliğinde oynanan “Oy Bana, Oy Bana” oyunuymuş. Zokayı yutanlar toplu ama her biri tek başına “aman da aman ne güzel bu kaval”, der; kendilerine çizilen sahanın dışına çıkmamak koşuluyla çılgınca oynarlarmış. Oyuna ayak uyduramayanlar da alkışlamaya mecbur tutulurlarmış. Öyle “ben alkışlamam”, demek lüksü de yokmuş. Zira insanları mankurtlaştırılan bu ülkenin, demir parmaklıkları çokmuş. Mankurtlaştırılan insanların büyük bir huşu içerisinde; “Oy Bana, Oy Bana” oyununu seyreden “Ağam olası Ömerler de “bu tablo benim eserim, ritminin her zerresinde vardır alın terim”, der; bu arada da zuladan konteynırlarını yükledikleri gemiciklerinin dümenlerini uzak ülkelere kırarlarmış.

Bu durum; ne dedin usta! Etme adamı hasta! Laf gediğine girdi diye mi bu kaşıntın? Önce dinle, dinle de acılı köfteyi nasıl kokuttuğunu gör. Öyle Hz. Hüseyin’e ağlayıp Yezit ile iş tutma ayaklarını da bırak. Niye yüzün şekli değişti! Gerçeğin kılçığı nazik yerine mi battı. Bak, nereden nereye geldin; çapına, küpüne bakmadan başımıza usta kesildin. Seni köftehor seni! Nasıl olsa son-ucun değişmeyeceğini sen de biliyorsun. Öyle ya davanın maktulu iken mazlumu rolüne soyunmakla kalmayıp savcısı, mübaşiri, yaz kızımı, hâkimi olmaya kalkışırsan olanlardan ve olacaklardan kaşıntı duyman kadar olağan ne ola ki… Zurnaya mı taktın yoksa… Zurnadan peşrev olmaz mı? Zurnayı tanımayan peşrevi ne bilsin. Anası ağlayanın gözyaşını, ağlama numarasına yatanlar nasıl silsin? Her neyse hiçbir kuş kendiliğinden girmez kafese. Ne diyelim kararı kendisi vermişse. Gerçi karar vermek için düşünmek gerekir ya! Zaten düşünse, düşünebilse; sorsa, sorgulayabilse; aklını kullansa, kullanabilse…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.