Türkiye ekonomisi 1963 yılından beri kamu kesimi için emredici, özel kesim için yol gösterici olan planlı ekonomi ile yönlendirilmekteydi. Ancak 2006 yılında ülke kaynaklarının stratejik hedefler doğrultusunda tahsisinin yapılarak ekonominin yönlendirilmesi ve yönetilmesi için kalkınma planlarıyla çelişmeyeceği amaçlanan üçer yıllık Orta Vadeli Program’lar (OVP) devreye sokuldu. Bu uygulama ile ekonomide beşer yıllık kalkınma planları temel politika aracı olmaktan çıkarılmış öncelik orta vadeli programlara verilmiştir. Yıllık bütçeler temelinde hazırlanan OVP’ler ile istikrarsızlığın ve belirsizliğin egemen olduğu dönemlerde ekonomi yönetimine esneklik sağlamak, hedeflerden sapmalara kısa sürede müdahale ederek istikrarsızlık ve belirsizliği önleyerek ülke kalkınmasını hızlandırmak amaçlanmıştı. Ancak ne yazık ki OVP’ler döneminde bu beklentilere ulaşılabildiğini söylemek zordur.
6 Eylül’de onaylanarak yürürlüğe giren 19. Orta Vadeli Program yumuşatma ve rötuşlama çabalarına rağmen 2023 yılı için yüzde 65’lik enflasyon, yüzde 4.4’lük büyüme ve yüzde 10.1’lik işsizlik oranlarındaki ekonomik hedefleriyle Türkiye’nin ciddi bir ekonomik sıkıntı içinde bulunduğunu gözler önüne sermiştir. OVP’lerin devreye girdiği 2006 yılından 2022’ye kadar geçen 17 yıllık sürede Türkiye ekonomisi gelişen, refahın arttığı bir ekonomi olmak yerine, ekonomik sıkıntıların arttığı, gelir dağılımının hızla bozulduğu ve yoksullaşmanın hızlandığı bir ekonomiye dönüşmüştür. Özellikle enflasyon, ekonomik büyüme ve işsizlik gibi temel göstergeler açısından birkaç yıl hariç OVP’lerde hedeflerden büyük oranlarda sapılarak ekonomik dengeler bozulmuş ve istikrarsızlık ekonomiye egemen olmuştur.
Örneğin; gelir dağılımındaki bozulmanın ve yoksullaşmanın en önemli nedenlerinden birisi olan enflasyon özellikle son yıllarda büyük bir soruna dönüşmüştür. OVP’ler döneminde iki yıl hariç hükümetler hedeflenen enflasyonu yakalayamamış, enflasyon oranı sürekli artmıştır. Özellikle 2022 yılında OVP’de hedeflenen enflasyon oranı yüzde 9.8 iken, TUİK’e göre yüzde 64.3 oranında gerçekleşmiştir.
Ekonomide istikrarsızlığın bir başka önemli göstergesi ülke refahını ve zenginleşmesini doğrudan tanımlayan ekonomik büyümedir. Son 17 yıldır OVP’ler ile yönetilmeye çalışılan Türkiye’de ne yazık ki istikrarlı bir büyüme yakalanamamıştır. 17 yıllık sürede kimi büyüme hedeflerinin yakalanmasına rağmen ekonomik büyüme özellikle 2013 sonrası gittikçe azalmış ve gelir dağılımında bozulma ve yoksullaşma yaşanmıştır. Örneğin; 2012 yılında 11.675 dolar olan Kişi Başı Milli Gelir (KBMG) 2020’de 8600 dolara kadar düşmüş ve yoksulluk geniş kesimlere yayılmıştır. Alınan tüm önlemlere rağmen 2022 yılında hala 2012 yılının KBMG’i yakalanamamıştır. Ayrıca işsizlik 17 yıl boyunca çift haneli rakamların altına düşmemiş ve ortalama 10.69 düzeyinde kalmıştır.
DPT’nin kapatılarak yol gösterici planlı ekonominin geriye itilmesi ve OVP’lere dönülmesinin amacı hızlı bir ekonomik kalkınma ile toplumsal refahı arttırmaktı. 19. OVP hedeflerinin de kanıtladığı gibi bu amaca rağmen ekonomik sıkıntılar çözülememiş aksine enflasyonun ve durgunluğun egemen olduğu, gelir dağılımının bozulup yoksulluğun hızlandığı kriz ortamı sürmeye devam etmiştir. Ekonomik hedeflerinin tutmadığı, önerdiği makro ekonomik politikalarının işe yaramayarak istikrarı sağlamadığı OVP’ler iktisadi karar birimleri için yol gösteren, gelecek kararlar ve yatırımlar için güven veren politika araçları olmaktan çıkmıştır.
Bu gelişme Türkiye’nin vakit yitirmeden ekonominin temel yol göstericisinin yani pusulasının orta vadeli programlar değil, orta ve uzun vadeli planlamalar olması gerektiğini göstermektedir. Dördüncü Sanayi Devriminin ekonomilerin yapısını ve toplumların beklentilerini hızla değiştirdiği, Beşinci Sanayi Devriminin konuşulup etkili olmaya başladığı günümüzde ekonomik kalkınmanın sağlanabilmesi için yeniden inovasyona dayalı, katma değeri yüksek, ileri teknolojili mallar ve alanlarda yatırım ve üretimin planlandığı kamu kesimi için emredici, özel kesim için yol gösterici orta ve uzun vadeli planlama ana politika aracı haline getirilmelidir. Bütçe temelli, günlük ekonomik gelişmelere göre hazırlanan OVP’ler ise planların emredici hedefleri çerçevesinde, hedeflerin dışına çıkmadan ekonomik bir disiplin içinde hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. Gelişmiş ekonomilerin orta ve uzun vadeli planlar ile bilim ve teknolojiye dayalı ekonomik rekabeti acımasız bir hızla sürdürdüğü günümüzde orta ve uzun vadeli planlı ekonomiyi temel almadan bu rekabetçi ortamda tutunabilmek ve sanayileşip kalkınarak ülkemizi refah toplumuna ulaştırmak olanaklı değildir.