Halife Harun Reşit, Dicle kenarında gezerken, ağını atıp kısmetini bekleyen bir balıkçıya rastlamış. Balıkçıya; “Çek ağını ne kadar balık çıkarsa kısmetine! Balıkları satın alacak, karşılığında da çektiği balıkların ağırlığınca altın vereceğim.”, demiş. Balıkçı büyük bir sevinç ve heyecanla asılmış ağının iplerine. Meraklılar, bir de ne görsünler; ağda küçük, yuvarlak ortası delik bir kemik parçası. Halife Harun Reşit, gülmüş. “Ne yapalım, kısmetin bu kadarmış.”, demiş. Sonra koymuşlar terazinin bir kefesine ortası delik bu kemik parçasını karşı kefeye de altın. Hayret! Ne kadar altın koyarlarsa koysunlar, altınlar, tartamamış bu küçük kemik parçasını. Herkes şaşkınlık içerisindeyken ehli imandan bir zat, eğilmiş yere bir avuç toprak almış, atmış kemiğin üstüne ve hemen dengesi değişmiş terazinin. Sonra bu zatı muhterem, dönmüş Halife Harun Reşit’e; “ Efendim!”, demiş, “bu ortası delik kemik, insan gözünü çevreleyen kemiktir. Dünyadaki hiçbir servet, bu gözü doyurmamış ki siz de doyurasınız. Onu ancak gördüğünüz gibi bir avuç toprak doyurur.”
AMPUL
Akıl hastanelerinden birinde kendisini ampul farz eden delinin biri arkadaşlarına; “beni tavana asın sizi aydınlatayım”, diye tutturmuş. Arkadaşları da kendini ampul sanan bu kişiyi ayaklarından tavana asmışlar. Durumu gören hastabakıcılar bir koşu gelmişler koğuşa, kendini ampul sanan adama ne söylerlerse söylesinler ikna ederek tavandan indirememişler. Söz para etmeyince işi zora dökmüşler; ancak adam, yanına yaklaşan hastabakıcılara yumrukla saldırmış. Hastabakıcılar, çaresiz, durumu baştabibe iletmişler. Baştabip, gidin ona; “baştabip çok kızdı, inmezse elektrikleri keserim dedi; deyin.”, demiş. Hastabakıcılar koğuşa dönüp baştabibin söylediklerini anlatınca kendini ampul sanan deli, cereyan olmazsa ben bir işe yaramam diye düşünmüş olacak ki hastabakıcılara; “tamam, indirin beni”, demiş; ancak bu defa kendini ampul sanan adamın arkadaşları, “hayır arkadaşımızı indiremezsiniz, indirirseniz biz karanlıkta kalırız” diye isyan etmişler. Etmişler de para etmiş mi etmemiş mi bu isyanları? Merak edenler, aşağıda kaleme aldığım şiirde bulacaklar cevabı…
HARMANIN SONU
Beraber yürüdük biz bu yollardan,
Birlikte bölüştük akan rantları
Şimdi uzaklarda eski türküler
Unuttuk verilen onca antları
Adalet, Ömer’in kılıcı dedik
Hey çektik küffara meydan okuduk
Acıkınca oturup İslam’ı yedik
Kefenlerimize cepler dokuduk
Mehter ile geldik çökerttik ama
Şu çatlak sesleri susturamadık
Mideler şişip de çıkınca dama
Haramı duayla kusturamadık
Önce mücahittik davamız vardı
Müteahhit olunca üşüttük yelden
Sözümüz birlikti, hakta karardı
Şimdi her birimiz ayrı bir telden
Eskiden alnımız aktan ak idi
Şimdi aynalara bakamaz olduk
Kabul etmez iken aydın tenkidi
Ampul söndü, mum da yakamaz olduk
İtibarımızdan taviz vermeden
Daldık şaşaaya zevk-ü sefaya
Çapayı atmadan, halat germeden
Yük dolu gemimiz vurdu karaya
Yalan çamurlandı dönmüyor teker
Horoz öttü sabah, aynalar çıplak
Ne yapsak ne etsek bozuldu ezber
Bak, ayva dalında sırıtır malak
Eyvah halimize vah halimize
Nefis kalburuyla eledik unu
Halk uyandı artık vermiyor vize
Kes(*) mi olacaktı harmanın sonu!
Kes mi olacaktı harmanın sonu!
(*) Kes: Samanın irisi